“Olmazsa cebinde birkaç parça simle zerin, Bir şeye yaramazsın defteri kamus olsan bile.” Babam Münir; Ziya Paşa’nın bu dizelerini sohbet ortamlarında zaman zaman dile getirerek sitem ederdi.. Hangi zamanlarda? Ceplerinde birkaç parça gümüş (sim) ve altın (zer) olanların “hoyratlıklarına” karşın, halim selim insanlardan önde tutuldukları zamanlarda..
Zaman değişse de tutumda bir değişiklik olduğunu sanmıyorum.. Tutumda bir değişiklik olsaydı “paran kadar konuş” sözü bu kadar yaygınlaşır mıydı?
Her maddenin kendine özgü bir ağırlığı var.. Örneğin bir altın parçası, aynı büyüklükteki gümüş parçasından daha ağır.. Bilinen örnek; Kralın tacı saf altından mı yoksa içine gümüş karıştırılmış mı? Arşimet kendisine havale edilen bu problemi çözebilmek için gündelik yaşamının her anında düşünüyor.. Banyo yapmak için küvete girdiği anda su düzeyinin yükseldiğini fark ediyor ve oturunca suyun taştığını görüyor.. Sonra.. Banyodan sokağa “buldum, buldum” çığlıklarıyla koşuyor.. Arşimet’in bulduğu, suya daldırılan bir nesnenin hacminin yapısal şekli ne olursa olsun, taşırdığı suyun hacmi ile belirlenebileceği.. Arşimet bu yöntemle suyla dolu bir kaba önce kralın tacını daldırıyor.. Sonra taşan suya denk saf altın parçasıyla kralın tacını tartıyor..
Bu büyük bilginin banyo küvetine oturduğunda, aynı probleme ilişkin bir başka gözlemi daha vardı.. Küvete oturduğu anda su düzeyindeki yükselmesinin yanı sıra gövde ağırlığında hissettiği hafifleme.. Bulduğu; gövdesel hafiflemenin, taşan suyun ağırlığına eşit olması.. Yani hidrostatiğin yasası; “sudan daha yoğun bir nesne suya daldırıldığında, taşırdığı suyun ağırlığınca, kendi ağırlığından yitirir.”
Ceplerinde birkaç parça sim ve zerle kralın tacı gibi baş üstünde tutulanların ağırlıklarını, Arşimet’in yöntemiyle tartabilir miyiz? Taşırabilecekleri bir su olacağını düşünüyorsak olabilir..
Arşimet, hidrostatiğin yanı sıra aynı zamanda mekaniğin de kurucusuydu.. Şu yasaları o bulgulamıştı: “1.Eşit olmayan iki ağırlık, destek noktasından bu ağırlıklarla ters orantılı mesafelerde dengelenir. 2.Destek noktasından eşit uzaklıkta bulunan eşit ağırlıklar dengede kalır. 3.Destek noktasından eşit olmayan uzaklıklardaki eşit ağırlıklar dengeyi bozar., daha uzakta olan, ağır basar.” Arşimet bu yasaları “kaldıraç” deneylerinde doğrulayarak mekaniğin temellerini de atmıştı.. Ve “buldum, buldum” örneği, günümüze dek her alanda doğrulanabilecek o meşhur sözünü bu kaldıraç deneyleri sırasında söylemişti: “Bana bir dayanak noktası gösterin dünyayı yerinden oynatayım..”
Altın ya da gümüşün insanlar için bir dayanak, bir destek noktası olarak kabul edildiğini tarihten bu yana biliyoruz.. Altın ya da gümüş dayanağına kaldıracını koyanların, geçmişten günümüze, her şeyi yerinden oynatabildikleri gibi bir düş yanılsaması içinde olduklarını da biliyoruz. Fakat düş içinde olmakla düşünce içinde olmak arsında fark var..
Düşünce içinde olan Arşimet’in yasalarından bu anlamla yararlanabiliriz diye düşünüyorum ben.. Örneğin; altın ya da gümüşü destek noktası olarak alalım.. Bu destek noktasına eşit mesafedeki, eşit ağırlıklı iki insan da dengede kalır. Eşit ağırlıklı iki insandan altın destek noktasına daha uzaktaki ağır basar. Diğer söyleyişle eşit ağırlıklı iki insandan altın destek noktasına daha yakın olanı daha hafif çeker..
Dil sofrasında düşünce açlığımı gidermeye çalıştığım babam Münir, yaşamı boyunca sim ve zer destek noktalarından hep uzakta durdu ve 17 Ocak 1994’te sim ve zerden uzakta öldü.. Onun destek noktası sevgiydi, bilimdi, ahlaktı..
Cemal Süreya, “Sizin hiç babanız öldü mü” diye sorar bir şiirinde ve devam eder.. “Benim bir kere öldü kör oldum! Yıkadılar aldılar götürdüler, Babamdan ummazdım bunu, kör oldum!” İsmet Özel, “Benim adım insanların hizasına yazılmıştır” dizesiyle başlar “Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak” adlı şiirine Ve devam eder; “Keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olmasaydım. / Yazık, şairler kadar cesur değilim. / Çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan.”
Şiirli sözlerin aydınlığında karlı bir sabah vakti gitti ismiyle müsemma babam Münir.. Hazana koşan takvimlerden 17 Ocak 1994 tarihli yaprak düşeli kaç yıl oldu? “Hazar Gölü” akşamlarından esen şiirli sesi, “Baki” kaldı “Harput” haritalı yüreğimin gök kubbesinde..
Mehmet Akif’e ait bir dörtlükle bitirmek istiyorum yazıyı.. “Toprakta gezen gölgeme, toprak çekilince, Günler şu heyulayı da er geç silecektir. Rahmetle anılmak ebediyet budur amma, Sessiz yaşadım herkes beni nerden bilecektir.”
Selam ve saygılar… (16 Ocak 2017)