Bilim ve Sanata Bakış Açımız

0
54

Değerli Okurlarım, “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki bilimin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur” özdeyişiyle laik cumhuriyetin kurucusu Ulu Önder Atatürk, bilimin ve sanatın ülkemizin, insanlarımızın, ilerlemesinde, gelişmesinde çok önemli etkenler olduğunu vurgulamaktadır.

Şimdi, bilim ve sanata ait açıklamalar ve bakış açımızı sunmak istiyorum: bilim kuşkuyla, şüpheyle başlar, meraklı olmak bilimi geliştirir. Her şeyi merak etmekten söz etmiyorum. Zaten millet olarak fazla meraklı değilizdir.

Evet, bilime olan merak insanları araştırmaya, sorgulamaya yöneltir. Yaratıcılık ise bilimin en önemli desteğidir, gıdasıdır.  Bilim insanların, yaşamını kolaylaştırır, onlara güvenli ve rahat bir hayat sağlamak için çaba gösterir. Doğanın sırlarını çözmeye çalışır, bilinmeyeni bilinir hale getirir. Düzenli bilgilerden anlamlı, sistemli bir kuralar ve yasalar zinciri oluşturur.

Sana ise, bir duygu yoğunluğudur, duygulara ve düşüncelere hitap eder. Sanatçı güzelliklerle uğraşır, toplumun önündedir, duygularını, başkalarına hissettirme çabasındadır ve de normalin üstünde düşünür. Sanat zekâ ürünüdür, hayata değişik zaviyeden bakıştır. Yaşam biçimidir, yaşama anlam kazandırır, toplumu geliştirir, topluma değer katar.

Toparlayacak olursak; sanat toplumun karakterini de oluşturur diyebiliriz… Bütün toplumlarda, ekonomik anlamda, teknoloji, sanayi, tarım alanlarında gelişimi önemlidir. Çünkü toplumu zenginleştirir. Yine de bu zenginliğin yolu, başlangıcı bilim ve sanattan geçmektedir. Çağdaşlığın, ilerlemenin temelinde bilim ve sanata verilen değer yatmaktadır. Gökyüzünde seyreden iki kanatlı uçaklar gibidir, sanatkarı fazla olan ülkeleri güzelliklere uçurur.

Nüfusu neredeyse 80 milyonu bulan Türkiye’de, 300 bin kişinin (yaklaşık olarak söylüyorum) gerçek bir mesleği var. Bunun yanı sıra da, yine yaklaşık bir milyon civarında diplomalı, boş gezenin boş kalfası bulunmaktadır. Acaba diyorum, neden bu gençler bir meslek sahibi olmayı onursuzluk kabul etmişlerde, o kağıt parçasına itibar etmişler? Bunun cevabı açık ve net. Kendilerine de tepeden bakılmasını istemedikleri için. Tabi ki yanlış!’

Ülkemizde, bir valinin, bir generalin konumu belli ama onlar Avrupa’ya kaç günden fazla boş kalacağını düşünemiyorum. Bizim sanatkârlarımız 60’lı yıllarda tükendi. Hepsi Avrupa’ya gidip, orada ömür tüketip emekli oldular. Geride bıraktıkları çırakları kalfa bile olamadılar. Sanatkârlarımız akın-akın Avrupa’ya göç ederken, devletimiz gözünü bile kırpmadı. Yardım elini uzatıp, onlara olanak sağlamadı. Böyle olunca da vicdanımızın kepenkleri indi, içimizdeki güneş tutuldu. Karanlıkta kaldık.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

İlişkiler İstikrarsız İse…

Değerli Okurlarım, istikrarsız ilişkilerin sayısız demeyelim de, birden fazla nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Yüz kişiye söz hakkı verilirse, alınacak yanıtlar, duygularda ortalık bulunduğunu söyler. Çağımız teknolojisinin çok büyük etkisi vardı bu işte. Seçeneklerimiz çoğaldığı için, ilişkilerimize eskisi kadar özen göstermiyor, itina etmiyoruz. Çok sayıda iç kırılma yaşadığımızdan. Hoyrat, gergin, sinir küpü birer insan haline gelmiştik ve dolayısıyla tahammül edemiyorduk bir başkasına.

Birey, her yandan kuşatılmıştı bu toplumda ve birinin bir diğerine ayıracak pek zamanı kalmıyordu. Taşınan ve taşınmayan her şey insanların gözünü kamaştırmış ve hatta kör etmişti. Yani, para insanlara egemen olmuştu artık. Ve bu da bencilliği dayatıyordu o akılsız insanlara. Kişilik de şinanaysa, ilişkilerinin ayakta durması doğal olarak hayalcilik olur.

Bir de, kıskançlık giriyordu işin içine. Şimdilik dedikodudan söz etmiyorum. Kaybetme korkusundan kaynaklanan kıskançlık, kendini bir üst mertebeye taşıyordu bazen de. Hasetlik olup çıkıyordu masumane kıskançlıklar. Kıskançlık, toplumlarda, samimiyeti dostluğu aşağı çeken, sevgi hadisesini ortadan kaldıran, havayı buz gibi yapan bir olaydır.

İnsanların birbirini tanımadığı, derinlemesine tanımadığı ortamlarda ilişkiler yüzeysel kalıyor ve yüzeysel olanın başına gelecek en kestirme şey de bitmek oluyordu. İlişkilere gereken değeri vermediğimiz sürece, başımız her yerde derde girebilir, bu kaçınılmaz ve alışmalıyız.

En büyük handikaplardan birisi de, ilişkilerimizde dostluğun ne anlama geldiğinden bihaberiz çoğumuz. Bu dostluklar nasıl oluşmuş, nasıl daha da sağlamlaşır, perçinlenir, bu türden hassas noktalara fazla kafa yormuyoruz. Örneğin, birlikte olduğumuz insan, karımız, sevgilimiz, çocuğumuz, kardeşimiz olabiliyordu. Onlarla bile dost olmayı bir türlü beceremiyoruz. Nedense bir türlü başarılı olamıyoruz.

Çok ilginçtir ki, dostlukları ilişkimizin dışında arıyorduk. Bu yaklaşım da ilişkiye sımsıkı sarılmamızı engelliyordu. Dost olamadığımız için, birlikte olduğumuz insana sonuna kadar güvenemiyorduk. Ve… o ilişki de, şah damarından öldürücü darbeyi alıyordu.

Bu şekilde ilişkilerimiz zayıflıyor, tükeniyor bitme noktasına geliyordu. Yanlışlar, ilişkilerin çoğalmasına tamamen engel teşkil ediyorlardı. Bu şekilde dostluklar, ilişkiler çoğalmaz, her geçen gün azalarak tükenmeye mahkûm olur. Toparlamak da mümkün olamayabilir.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Şairlerin Şiirlerini Okuması

Şairlerin kendi sesinden şiirlerini dinlemek beni çok duygulandırır, çok değişik duygular yaşarım. Kendime “Şair” demiyorum ama karaladığım bazı dörtlükleri bir başkasından duyduğumda, çok eksikler görebiliyordu. Bir şiiri şairin kendi sesinden dinledikten sonra, o şiiri sessizce okuduğumda acaba yorumu değişir mi? Sesli okuduğum da arada fark şiire yansır mı?

İşte bu soruların yanıtlarını kafamda şekillendirirken, o şair arkadaşımızın kendi sesinden şiirini okumasına kaptırıyorum kendimi. Bir şiiri, bir başkasının sesinden dinlemeyi hiç sevmem. Bana göre o şiire ihanet edilmiş anlamı taşır. Duygular oluşmamıştır, nerede sesli, nerede sakin olacağı bilinemez. Çünkü şiir, düşündüren ve etkileyen, insanlara bir şeyler veren duygusal sanat türüdür. Bununla beraber, herkesin şiir yazması da beklenemez.

Günün Sözü

Başarılı Olanların Düşmanı Çoktur!

Öcal’dan İnciler

Belaların Çoğu Büyüklere Gelir!

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here