Hilary Clinton: “Sayın Davutoğlu, ziyaretimin nedeninin Suriye ile hiçbir ilgisi yoktur. Dünya, Suriye meselesine kafayı takmış bir kere… Hâlbuki çantamda makyaj malzemelerimden ve Büyük Elçimizin gönderdiği yazılı mesajlar dışında bir şey bulunmuyor…
Büyük Elçimiz Francis Ricciardone, son zamanlarda Türkiye’de ciddi bir sorunla karşı karşıyadır. Beni aylardır telefonla arayıp duruyor, mesaj çekiyor. (3 aylık maaşını SMS’e harcamış!) Sonunda bu ısrarlarına dayanamadım, özel bir uçak kiralayarak Türkiye’ye acilen gitmeye karar verdim. İnanın yemek yapmayı, evdeki çamaşır, bulaşık ve temizlik işlerini ortalıkta bırakıp apar topar geldim.
Elçimizin sorununu kısaca anlatayım: Sayın Ricciardone, ülkenizde görev yapmaktan rahatsızlık duymaya başlamış. Görevinin ilk günlerinde elini kolunu sallayarak çarşı, pazar dolaşır alışverişlerini rahat bir şekilde yaparmış. Bu son günlerde herkes ona surat asıyor, yan-yan bakıyormuş. Bakkal, manav, kasap, lokantacı…bütün çarşı esnafı selamı sabahı kesmiş. Büyük elçimiz, boğaz manzaralı lokantalarda kalkan balığı, lahmacun içli köfte ve peynirli künefe yemeye, çay bahçelerinde oturup ince belli bardakla tavşankanı demli çay içmeye hasret kalmış…
Sayın büyük elçimiz, sokaktaki insanların ona neden ters-ters baktığını öğrenmek amacıyla araştırmaya koyulmuş sonuçta olayın iç yüzünü açığa çıkarmış. Bana anlattığında şoke oldum. Olayın nedenlerini açıkladığımda sizlerde şaşıracaksınız.
Sayın Ricciardone’nin bir CİA ajanı olmasından şüpheleniliyormuş… Sözüm ona Merkezi Haber Alma teşkilatımızın baş harflerinden oluşan “CIA” harfleri, Bay Ricciardone’nin adının tam ortasında yan yana yer alıyormuş. Bildiğiniz gibi İngilizcede bir sözcüğün yazılışıyla okunuşu ayrı ayrıdır. Elçimizin adının okunuşu, Rikardone’dir. Yazıldığı gibi okununca da RicCIArdone oluyor. Bütün mesele buradan kaynaklanmaktadır. Yan yana dizilmiş “CIA” harfleri, ajanlığı çağrıştırıyormuş. Yıllarca düşünsem aklımın ucundan bile geçmezdi.
Sayın Davutoğlu, ben Türk insanından çekinmeye başladım. Böyle ustaca “şifre” çözmek kimin aklına gelir? Buna “pratik” zekâ dersek daha akılcı olur. Bizim vatandaşlarımız, Türkler gibi “pratik zeka”ya önem vermez, kafa yormazlar. Onlar sadece patlamış mısır, hamburger, cola ve beyzbol maçları ile ilgilenirler…
Bir zamanlar “Türk milletinin yüzde 60’ı aptaldır…” diyenler ortaya çıktı. Buna katılmıyorum. Bu tezi savunanlar yanılmışlarıdır. Bence “Türk milletinin yüzde 90’ı zeki ve uyanıktır.” Bize ders oldu bundan sonra elçilerimizin adlarını inceleyip atamalarını yapacağız ki, hiç kimse “CIA” ajanı olduklarından şüphelenmesin…
Sayın Davutoğlu, ABD’ye ÜMİT ya da HAMİT adlarında elçiler atamanız durumunda, adlarının sonunda “MİT” geçiyor diye onlara sizin Milli İstihbarat Teşkilatınız MİT’in ajanları gözüyle mi bakmamız gerekiyor? Tabi ki hayır! Elçimizin şu asil duruşuna, masum yüzüne bir bakın. Bu bey efendiden ajan mı olur? Bay RicCIArdone, “CIA” ajanlığıyla suçlanmasından ötürü çok tedirgindir. Üzüntünden neredeyse yatağa düşecek…
Bizler, dost ve müttefik iki ülkeyiz. Aramıza su bile sızmaz, gizli saklı bir şeyimiz yoktur. Bütün sırlarımızı “Anlık istihbarat (!) ile” zaten paylaşıyoruz… Sayın Davutoğlu, Türkiye’deki vizyonunuzu iyi biliyorum. Güleç yüzünüz biler insanları ikna etmeye yetiyor. Bir basın toplantısı düzenleyerek elçimizin bir “CIA” ajanı olmadığını açıklarsanız hepimiz rahatlayacağız… Vedalaşma zamanı geldi. Uçak kalkmak üzere, hoşça kalın!