Her Şey Güzel Olacak

0
26

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Her gün daha çok özlüyoruz “Önce Üslup” diyen rahmetli İsmail Cem hocamızı. Daha doğrusu özletiyorlar üslubu bozuk, konuşma dili yayvan, küfürlü, üstelik bel altı kullananlar.  Bu insanların akılarındaki dillerine düşüyor zahir? Ve düşünüyorsunuz ve düşünüyorsunuz! Ve o öykü geliyor aklınıza defalarca yazmışımdır. Ama neden tekrar tekrar yazmak zorunda algılıyorum kendimi ya? Tarih tekrardan  ibaret denir ya doğru ama neden tekrar eder? Çünkü kimse yaşananlardan ders almaz. Ve ders almadığımız için sürekli yinelemek zorunda kalırız yaşadıklarımızı. Ve öykü onun için tekrar tekrar yazılır ve İsmail Cem hoca hiçbir zaman unutulmaz.

Öykü şu; Zamanın birinde bir kral aşçısına “önemli misafirlerim gelecek sofrayı en güzel, en nadide yiyeceklerle donat” diye buyurur. Aşçı özene bezene kocaman bir sığırdili hazırlar. Çok güzel bir tabağa yerleştirip sofraya getirir bunu gören kral sinirlenir “en güzel yemeğin bu mu?” diye gürler. Aşçı; “Evet, efendim” der. “Dil doğru kullanıldığında yılanı deliğinden çıkarır, insanı vezir yapar, yanlış kullanıldığında ise insanı rezil eder” der. Kral bu bilge aşçıya, teşekkür eder. İçten gelen bir teşekkür ödül olarak verilecek şeylerin en güzeli. Ancak bizler artık teşekkür etmeyi unuttuk, hatta selamlaşmayı, birbirimize Günaydın demeyi bile. Hara gürle yaşayıp gidiyoruz üslup kimin umurunda teşekkür de ne?

Tabi ekonomik durumun hunharca bozukluğu bunların en büyük nedenlerinden biri diye düşünüyorum. Kitap, dergi, gazete almak artık lüks oldu. -Ah ya biz ne güzeldik ya, en azından dört dergiye üyeydik, gazetelerin en az ikisini alırdık, kitap deseniz kitaplığımız odaya sığmaz olmuştu.- Ve şimdi bakıyoruz? Kâğıt parasını çıkarmıyor diye kitap, gazete bile basılmıyor ya da çok sınırlı. Ve bir toplum okumuyorsa hızla aşağı doğru yuvarlanır diye düşünüyorum.

Ve biz hem yoksullaştık hızla hem de okuyamıyoruz. Okuyanlarımız sosyal medyadan abuk sabuk olan ne varsa okuyor ve kitap falan kimsenin aklına gelmiyor. Ve tabi olarak dili bu yüzden bir garip kullananlar var ancak hiçbir neden haklı neden olamaz bendenizce dili eğik bükük ve küfürlü kullanmak için ve nokta. Bu yüzden dostlukta kalmadı, samimiyet de. Doğru söyleyeni dokuz köyden değil hayattan koparma peşindeyiz şimdilerde. Bu yüzden susan susana!!

Ve yeniden hep her zaman Allah rahmet eylesin İsmail Cem hocaya. Mekânı cennet olsun. Keşke onu böyle anımsamak zorunda kalmasak, kendisi de bunu istemezdi her halde ancak görünen o ki daha biz çok onu anımsayacağız!

& & & & & 

Ve sevgili okuyucularım Hayat sevince güzel sevilecek şeyleriniz bol olsun dilerim. Bendeniz güneşi ayı, yıldızı, geceyi, gündüzü, yağmuru, doluyu -sıcak hariç- börtüğü, böceği, bebeği, genci, yaşlıyı kağıt toplayanları, ağacı çiçeği, kaldırım otunu seviyorum. “Hayat senin için güzel” diyen arkadaşlarım var. Evet, hayat bunları görebildiğim ve sevdiğim için bana güzel. Acılarıma, vuruklarıma, tırmık tırmık olan yüreğime, ekonomik durumun bozukluğuna, yalakalığa, kötü kullanılan dile böylece katlanabiliyorum ve tavsiye ediyorum. Her şey gelir geçer. Doğanın kanunu bu, kimse vazgeçilmez değildir. Ve güzel günler gelecek buna inanmakta çok güzel. Ve geçmiş her zaman ders alınacak bir kitap gibi okunmalı ancak böylece tekrardan korunabiliriz. Şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, her zaman, hep birlikte ayrımsız, gayrımsız. Yase

& & & & &

Mesnevi’den Kıssa

Tüccar ile Papağan

Tacirlerden birinin, kafese mahkûm edilmiş bir papağanı vardı. Tacir, Hindistan seferine çıkarken, köle ve cariyelerinin her birine sordu: -Ne istersiniz? Hindistan’dan size hangi hediyeyi getireyim?

Her biri ayrı ayrı şeyler istemişti. Papağana da isteğini sordu: -Güzel kuşum! Sana ne getireyim, Hindistan’dan ne istersin?

-Hediye istemem. Oradaki papağanlara halimi anlat. Onu hapsettim, kafeste besliyorum, de. Ben çile doldurayım, siz, ağaçlık ve kayalıklarda dolaşın reva mıdır… de.

Tacir, uzun yolculuktan sonra Hindistan’a ulaştı. Kayalıklarda dolaşan, papağanlar görünce onlara seslendi: -Benim, kafeste bir papağanım var. Size selam ederek şöyle şöyle dedi… Bu sırada, papağanlardan biri titredi. Nefesi kesildi ve yere düşüp öldü.

Tüccar, söylediklerinden pişman oldu. -Ne yaptım. Zavallı kuşun ölümüne sebep oldum. Bu herhalde benim zavallı kuşumun yakını idi, diye düşündü.

Tacir, memleketine döndü. Herkesin hediyesini dağıttı. Papağan da onları seyrediyordu. Dayanamayıp sordu: -Benim hediyem nerede? Hemcinslerimi gördün mü? Bana anlat ve mutlu et.

-Sevgili kuşum! Söylemesem daha iyi olur. Papağan ısrar edince anlatmak zorunda kaldı. -Dostlarına senin selamını söyleyince; içlerinden biri buna dayanamadı, üzüldü, titredi ve hareketsiz kalarak öldü.

Bu sözleri duyan papağan, titredi ve cansız vücudu kafesin içinde donup kaldı.

Adam ağlayıp sızlanmaya başlamıştı: -Güzel kuşum! Ne oldu sana? Ağladı, ağıtlar düzdü. Papağanı kafesten çıkarıp cam kenarına getirince; papağanı canlanıp uçtu ve bahçedeki ağacın dalına kondu.

Tüccar, şaşırıp kalmıştı. -Ey güzel kuş! Bu hal nedir? Bu hileyi nereden öğrendin de beni kandırdın. -Sevgili efendim! Hindistan’daki o papağan, benim selamımı alınca düşerek ölmüş numarası yaptı. Bana da haber gönderdi: “Eğer kurtulmak istiyorsan, öl! Ben de onun dediğini yaparak hapisten kurtuldum. Kısaca öldüm ve kurtuldum.

Alınacak Hisse:

Kafesteki papağan, beden hapishanesinde mahkûm olan insan ruhunu temsil eder. Kafesten kurtuluşun yolu “ölmeden önce ölmek” sırrını yakalamaktır. Hindistan’daki papağan tüccarın papağanına bunu öğretmiştir. Kafesten kurtulmak için ölmekten başka çare yoktur. Burada kastedilen ölüm, ruhun bedenden çıkması değildir. Tasavvufta hedef olarak gösterilen ölüm, arzu, istek ve ihtirasların esâretinden kurtulmaktır. Ruhî ve manevî bağımsızlığa kavuşmaktır. Sen, gonca olma, damlarda biten otlar gibi ol. Bilinip takınmaktan kaçın. Tevazu ve yokluk içinde kal. Sen de öl! Normal ölüm gelmeden önce kendi nefsinden kurtul. Öl ve ruhanî hayata diril, semalarda kanatlan

Günün Şiiri

Yalnızlığa Övgü

Mutluluğun gözü kördür,
Yalnızlık sağır.
Ondandır biri tökezleyerek yürür,
Öbürü uykusunda bile bağırır.

Mutluluk yalnız kendisini görür;
Unutur bu yüzden ilkin kendisini.
Yalnızlık kendi tutukluğunda özgür,
Boyuna bekler dönsün diye sesini.

Mutluluk alışır kendisine, ölümden beter;
Borçsuzluğuyla övünür, ama kedisi doğurmaz.
Yalnızlığın gidecek bir yeri yoktur;
Boyuna kapısına döner, açan olmaz.

Mutluluğun mezarları, yalnızlığın heykeli var..
Her ikisinin de saksılarında çiçek.
Biri hep başka bir renkle solar,
Öbürüyse ha açtı, ha açmayacak.

Özdemir ASAF

AN 

Gülüş bir yanaşımdır bir öbür kişiye;
Birden iki kişiyi döndürür bir kişiye..
Anılarından kale yapıp sığınsa bile,
Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye.

Özdemir ASAF

Ben Değildim 

Bir aksam ustu pencerenden bakıyordun
Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
O gecen ben değildim.

Bir gece, yatağında uyuyordun..
Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan…
Seni gören ben değildim.

Ben çok uzaktaydım o zaman,
Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebepsiz ağlamaya.
Artık beni düşünmeye başladığından
Bıraktın kendini aşk içinde yasamaya..
Bunu bilen ben değildim.

Bir kitap okuyordun dalgın..
İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
O ölen ben değildim..

Özdemir ASAF

Yalnızlık

Yalnız kaldınız sanırsınız,
Biliyorum.
Yalnız bırakılmışsınız,
Biliyorum.
Ötesi yok.

Ötesi var:
Yalnızlık
Müziğin bile seni dinlemesidir.
Yalnızlık
İnsanin kendine mektup yazması
Ve dönüp-dönüp onu okuması
Yalnızlığın da ötesidir.

Özdemir ASAF

Günün Fıkrası

Temel yemek odasının üzerindeki çatının aktığını fark edince hemen bir çatı ustası çağırmış.. Usta gelip şöyle bir bakmış, “Çatınızın aktığını ne zaman fark ettiniz?” diye sormuş…
“Dün gece. Çorbamı içmem iki saat sürünce şüphelendim!..”

Günün Sözü 

Başarılı olmak kolay, saygıdeğer olmak zordur. Kazanmak için tüm ahlaki değerleri ezip geçenler başarılı olur ama saygıdeğer olamaz.
Soseki

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here