Deniz ve Mehtap

0
37

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün arkadaşım denize bakarak derin bir soluk aldı ve “mutluluk bu olsa gerek” dedi. “Mutluluk, işte şimdi  hissettiğimiz şeyse, onu sessizce yaşamaya bakalım o halde” dedim.

Ve hemen  daldık  dudaklarımızda gizemli bir gülümseme kendi düşüncelerimize. Deniz önümüzde uzanıyordu sessiz, sakin ve okşanmak ister gibi davetkar. Akşam iniyordu bütün hüznü ile üzerimize… Sahil yavaş, yavaş boşalıyordu. Havanın hüznüne karışan mistiklikle ellerimiz çenemizde, gözlerimiz  yavaş, yavaş  denize gömülmeye başlayan güneşin denizin üzerinde bıraktığı kızıl ışık demetinde. Sıcak kumların üzerine oturmuşuz. Hiç telaşımız yok kalkıp gitmek için, sabaha kadar orada öylece kalabilirdik. Ve evdekiler gelip bizi çağırana dek  olduğumuz yerde kaldık. Güneş battı ve mehtap çıktı hemen kocaman bir gece lambası gibi. Etraf büyülü bir güzelliğe büründü anında, seraların naylon tavanlarına ve daracık köy yollarına gümüş tozu dökülmüş gibi oldu. Açlığın ayrımında olmadan kalktık hep birlikte eve dönerken başımızda dumanlar, açlık bizden çok uzaktı.

Ve bütün gece dolunayda balkonda oturup uluyan köpekleri ve daha önce sesini tanımadığımız birçok hayvanın sesini dinledik. Deniz uzanıyordu önümüzde  gümüşten devasa bir kağıt gibi. Dilimizde rahmetli  Daryo  Moreno’nun “Deniz ve Mehtap gördüler seni” adlı ölümsüz şarkısı. Ve başımızda  yoğun bir dumanla sabahı bulduk. Ve şimdilik  sağlık ve sevgi ile birlik ve beraberlikle  kalalım diyorum sevgili okuyucularım her zaman hep el ele. Yase

& & & & &

Böceğin Rızkı

Hazret-i Süleymân (a.s.) bir gün, deniz kenarında oturmuşlar idi. Bir karıncanın geldiğini gördü. Ağzında bir yeşil yaprak tutardı. Deniz kenarına ulaştı. Sudan bir kurbağa çıktı. O yaprağı karıncadan alıp, denize döndü. Karınca geri döndü.  Karıncadan sordular ki,  “Bunun hikmeti nedir.”

Karınca cevap verdi ki, “Bu deryanın ortasında, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri bir taş halk etmiştir. O taşın içinde bir böcek halk etmiştir. Beni onun rızkına sebep etmiştir. Ben her gün o nesneyi, ona yetecek kadar rızkı getiririm. Deniz kenarına ulaştırırım. Allahü teâlâ hazretlerinin, kurbağa suretinde yarattığı bir meleği o rızkı benden alır, o böceğe verir. O böcek, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin kudreti ile, fasîh dil ile söyler ki; -Sübhânallah ki, beni halk etti, deniz ortasında ve taş arasında bana mekân verdi. Benim rızkımı unutmadı. İlâhî, ümmet-i Muhammedi ümitsiz etme!”

& & & & &

Biz de Vaktiyle Güzel Yiyeceklerdik!

Halîfe Hârûn Reşîd bir gün Behlül-i Dânâ ile sohbet ederken; “-Ey Behlül! Sana sarayımda bir oda ve hizmetçiler vereyim. Yeter ki bu eski elbiselerden kurtul. Yenilerini giy. İnsanlar arasına karış” dedi. Bunun üzerine hazret-i Behlül; “-Müsâde ederseniz bir danışayım” dedi.

Halîfe; “-Kime danışacaksın, kimsen yok ki?” diye cevap verdi. Behlül de; “-Ben danışacağım yeri biliyorum” dedi ve oradan ayrıldı. Hârûn Reşîd arkasından adamlar salıp danışacağı yeri öğrenmek istedi. Behlül gide gide şehir dışında bir mezbeleliğe gitti. Başını eğip bir şeyler dinlermiş gibi yaptı. Bir şeyler söylendi. Daha sonra oradan ayrıldı. Saraya yöneldi. Sultanın adamları ondan önce saraya dönüp hâdiseyi halîfeye bildirmişlerdi. Behlül huzûra girince, halîfe Hârûn Reşîd ona;  “-Ey Behlül! Söyle bakalım vereceğin cevabı” dedi.

Behlül; “-Danıştım efendim. Lâkin insanlar arasına karışmam mümkün değil” dedi. Halîfe heybetle; “-Ey Behlül! Sen gidip çöplere danışmışsın, haberim oldu” dedi. Behlül de; “-Doğru söylüyorsun ben de onlara danıştım. Onlar bana cevap verdiler ve; -Ey Behlül! Biz de vaktiyle en güzel ve nefis yiyecekler idik. Bütün güzellikler bizde idi. Sevgi ve itibarımız çoktu. Ne zaman ki insanlar arasına karıştık. İşte bu hâle geldik. Çöpe atıldık. Sen de sakın insanların arasına karışma” dediler. Bu sözlerdeki ince mânâları anlayan Hârûn Reşîd: “Haklısın.” deyip düşüncelere daldı.

& & & & &

Hakiki Muhabbet Nedir?

Kırılan iki arkadaştan biri, uzun bir aradan sonra diğerinin kapısını çalar. “-Kim o?” diye seslenir içerdeki. “-Benim” der kapıyı çalan.

“-Burada ikimize birlikte yer yok” diye cevap verir öbürü.

Aradan uzunca bir zaman geçer… Yeni bir umutla tekrar çalar sevdiği arkadaşının kapısını. “-Kim o?” diye sorar yine içerdeki.  “-Sen’im” der bu sefer. Ve kapı sonuna kadar aralanır.

Hz. Mevlânâ da; “Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp âdeta o olmalısınız” diye anlatır hakiki muhabbeti.

& & & & &

Öğüt

Bir gün Emir Süleyman Pervane, Mevlana’dan kendisine öğüt vermesi için ricada bulunmuştu. Mevlana, bir zaman düşündükten sonra: “-Emir Pervane, Kur’anı ezberlediğini duyuyorum, doğru mu?” dedi.

Pervane: “-Evet.”

“-Ayrıca, Şeyh Sadreddin’den hadis ilmi okuduğunu da duydum.”

“-Evet doğrudur.”

Bunun üzerine Mevlana şöyle buyurmuştu: “-Mademki, Tanrı ve onun peygamberinin sözlerini okuyorsun… O sözlerden öğüt alamıyorsan, hiçbir ayet ve hadis’in emrine uyamıyorsan, benim nasihatimi nasıl dinler ve ona uyarsın.”

Pervane, bu sözler üzerine ağlayarak dışarı çıkar.

& & & & &

Mal Sevgisi Kalbi Kaplamamalı

Büyük fıkıh (hukuk) bilgini, Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin (VIII. yüzyıl) ilmi faaliyetleri yanında ticaretle de meşgul zengin bir zat olduğu malumdur. Bu büyük insan, gündüz öğleye kadar mescitte talebelerine ders verir, öğleden sonra da ticari işleri ile uğraşırdı. Bir gün ders verdiği sırada bir adam mescidin kapısından seslendi: “-Ya imam, gemin battı!…” (İmamın ticari mal taşıyan gemileri mevcut)

İmam-ı Azam bir anlık tereddütten sonra “-Elhamdülillah” dedi.

Bir müddet sonra aynı adam yeniden gelip haber verdi: “-Ya imam, bir yanlışlık oldu batan gemi senin değilmiş.”

İmam bu yeni habere de: “-Elhamdülillah” diyerek mukabele etti. Haber getiren kişi hayrete düştü: “-Ya imam, gemin battı diye haber getirdik “Elhamdülillah” dedin. Batan geminin seninki olmadığını söyledim yine “Elhamdülillah” dedin. Bu nasıl hamdetme böyle?”

İmam-ı Azam izah etti: “-Sen gemin battı diye haber getirdiğinde iç âlemimi, kalbimi şöyle bir yokladım. Dünya malının yok olmasından, elden çıkmasından dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu nedenle Allah’a hamdettim. Batan geminin benimki olmadığı haberini getirdiğinde de aynı şeyi yaptım. Dünya malına kavuşmaktan dolayı kalbimde bir sevinç yoktu. Dünya malına karşı bu ilgisizliği bağışladığı için de Allah’a şükrettim.”

Günün Şiiri

Kır Türküsü

Yayılır karanlık sisler engine,
Korkarım, bakamam sana ben yine.
Yıllarca dalardım solgun rengine
Güneşten nur uman gözler yanmasa!
Vadide bir hazin nağme ürperdi;
Bu ıssız dağların sen misin derdi?
Üstünde yabani güller biterdi
Dereler, tepeler seni anmasa…
Çoşarak ruhunun bütün hevesi
Yükseldi uzaktan bir çoban sesi.
Bence bir, kırların ye’si,neşesi,
Kolların boynuma halkalanmasa!

Faruk Nafiz Çamlıbel

KIŞ BAHÇELERİ

Dinmiş denizin şarkısı, rüzgar uyumakta,
Rıhtım boyu sonsuz bir üzüntüyle karaltı
Körfez düşünür, Kanlıca mahzundur uzakta,
Mazi gibi sislenmiş Emirgan Çınaraltı.
Can verdi kışın sunduğu taslarla zehirden
Her gonca kızıl bir gül açarken yolumuzda,
Üstündeki son dallar ağarmış diye birden
Pas tuttu nihayet suların rengi havuzda.
Yerlerde gezen hatıralar var korulukta;
Yapraklar, atılmış nice mektuplara eştir.
Mehtaba çalan sapsarı benziyle ufukta,
Binlerce dalın verdiği tek meyva güneştir.
İçlenme tabiattaki yekpare kederden,
Yas tutma dağılmış diye kuşlarla çiçekler.
Onlar dönecektir yine gittikleri yerden,
Onlarla giden günlerimiz dönmeyecektir.

Faruk Nafiz Çamlıbel

Gönül

Evvel sen de yücelerden uçardın
Şimdi enginlere indin mi gönül
Derya deniz, dağ taş demez geçerdin,
Karada menzillin aldın mı  gönül.
Yiğitliğin elden gitti yel gibi.
Damağımda tadı kaldı bal gibi
Hoyrat eli değmiş gonca gül gibi
Bozulmuş bağlara döndün mü gönül
Hasta olsan yatağın istersin
Kadir Mevlam sağlığını göstersin
Cennet i Aladan bir köşk dilersin
Boynunun farzını kıldın mı gönül
Karacaoğlan der ki, söyle sözünü
Hakka teslim eyle kendi özünü
El içinde karalama yüzünü
Yolun doğrusunu buldun mu gönül.

Karacaoğlan

Günün Sözü

Vahşiler hariç, bütün insanlar, kitapların hükmü altındadır.
Vatana sadakatla hizmet edenin atalara ihtiyacı yoktur.
İnsanoğlu hiç de kötü olarak yaratılmamıştır; ama hastalandığı gibi kötüleşir de.
F.M. Arouet VOLTAIRE

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here