Değerli okurlarım, dünkü yazımızda yarım asrı epey geçkin bir anımı anlatmaya çalıştım. Yasadıklarımın eksiği var fazlası yok. Çevrenizde sporu seven bizim kuşaktan birileri varsa beni teyit edebilirler. O günlerde İnönü Stadı’na gitmemiş olsalar bile, cızırtılı radyolardan söz edeceklerdir eminim.
Bizim kuşağın yapmış olduğu o cefakârlığı acaba bu aşamada kimler yapmak isteyip de yapabilir. Üstelik yeşil zemin, tribünler mazbut, kolluk görevlileri işlerinin başında buna rağmen bu yaklaşım içinde kimseleri düşünemiyorum.
Bu arada, televizyonların da hakkını vermek gerekmez mi? O zamanlar televizyon olsaydı, sanırım söylediğim işkenceye maruz kalmazdık. Öyle bile olsa, bir müsabaka için çektiğimiz sıkıntılar önemli bir anı olarak belleğimizde.
İlginç bulacaksınız ya, şöyle düşünelim. Bir ortamda 40 ya da 50 kişi ısrarla bir noktaya bakıyor. Peki, ne var orada? Duvara monte edilmiş kocaman bir radyo ve çalınmasın diye de bazı yerlerinden perçinlenmiş. O kadar insan, perçinlenmiş radyodan çıkan iç gıcıklayıcı cızırtıyı dinliyor.
Bir şey anlatılıyor mu? İnanın, cızırtı alabildiğine ama maçla ilgili neler oluyor anlamak mümkün değil. Sadece gol olduğu zaman Halit Kıvanç’ın sesini duyuyoruz. Bu arada yaşlı ağabeyler, amcalar en önde ve kulakları radyoda. Bütün bu sıkıntılara rağmen, o cızırtıyı dinlemeye mahkûmduk sanki! Yine de kimsenin ağzından olumsuz bir kelime duymak mümkün değildi. Bu vesile ile bizim kuşağın bazı özelliklerini anlatmış oldum.
Günümüzdeki futbol tam bize göre! Radyodan söz etmeyeceğim. Onu ciddiye alan var mı artık? Zenginin de yoksulun da kralı televizyon. Hem de en görkemlilerinden. Bir de karşısında rahat bir koltuk varsa değme keyfine. O dönemde koltuk yoktu da, kanepeler vardı. Tahtadan imal edilmiş olsa bile, yine de zengin evlerinde mevcuttu. Fakirler yine fakirdi.
Teknoloji geliştikçe insanlar daha bir rahatlıyor. Müsabakanın yapılacağı stat iki yüz metre yakınımızda bile olsa, televizyonlardan izlemeyi yeğliyoruz. Bu süper rahatlık içinde yaşayan sporseverlerin havasından da geçilmiyor. Hiç hareket etmeden, yorulmadan, incitmeden, ayakları yere değmeden rakiplerini yeniyorlar ve mutlu oluyorlar.
Takımlarının gol atmasından sonraki kötü sözler cabası. Bu çirkin ifadeleri bizim kuşak pek söylemedi. Söyleyemedi demiyorum. Adımız çıkmış ya efendiye, olmuyor.
Şikeler, dopingler, teşvik primleri, Hakemlerin eyyamcılığı, kötü hava koşullarında sahaların içler acısı hali! Yeşil zeminler bizim zamanımızdaki zeminlerden dört beş gömlek daha iyi olmasına rağmen yine de yakınıyoruz. Demek ki bazı şeyler günün şartlarına uyarak olumlu yönde değilmiş.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA