Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Hatay’ın mistik mekanlarını ziyaret etmiştik geçtiğimiz yıl (pandemiden önce)… Gezip gördüğümüz yerlerden aklımda kalanları sizlerle paylaşmak istedim. Musa Ağacı ve hikayesini anlatmak istiyorum. Sen Piyer kilisesi kaç zamandır bakımda olduğu için orayı ziyaret edememiştik ancak o yol üzerinde mozaik çalışmaların sergilendiği bir mekanda yerel sanatçıların eserlerini uzun, uzun irdeleyerek ve çok beğenerek, özelikle de dokunarak seyredip fotoğraflarını çekmiştik.
Sonra da Samandağ’a doğru yol aldık çünkü Musa ağacı Samandağ ilçesine 5-6 kilometre uzaklıktaki Hıdır bey köyünde ve çok sevimli bir derenin kenarında bulunuyor. Rehberimiz konu hakkında bilgi veriyordu; “Tarihi bir çınar olan Musa Ağacı Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyetini sürdüren, Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından koruma altına alınmış ve ülkemiz Anıt Ağaçları arasında yer almakta” dedi.
Zaten oraya gidince de gördük ki ağaç çevrelenmiş tahta korkuluklarla ve koruma altında olduğunu bildiren önemli bilgilerinde yer aldığı bir tabela konmuş olduğunu gördük. Hafta ortası olduğu için etraf tenhaydı ve yöre halkı mevlid-i şerif okutmaya hazırlanıyordu.
Samandağ’ın eski evleri ilk başta bendenizin daha çok ilgisini çekti yalan yok. Çünkü eski evlere takıntım var. Hıdır bey köyünde de çok harika eski mekanlar vardı. Arkadaşlar dere kenarına inerken bendeniz sokaklara daldım tabi çoğu yenilenmiş ancak doğal halleri duran birçok yapı vardı eskimiş dökülmüş ama içinde öyküler yaşanmış mekanlar; hayal gücümü serbest bıraksam o sokaklardan ayrılamayacağım ancak zaman yoktu ve sürekli aranıyordum. Bu mekanın Kuran-ı Kerim’de Kehf suresinde 60-82 arası yirmi iki ayette konum olması bendenizi çok heyecanlandırıyor sanki kitapta anlatılan Hz. Hızır ve Hz. Musa’nın buluşma öyküsü canlanmış iki muhteşem semavi şahsiyet orada oturmuş söyleşiyorlar. Ya da bizi izliyorlar bir yerlerden.
Öyküyü bilirsiniz Hz. Musa arkadaşı ile yol alırken ki arkadaşın (Hz. Yuşa olduğu kabul ediliyor) karınları acıkınca balıklarını yemek istiyorlar birde bakıyorlar ki balık canlanıp nehre atlamış gidiyor. “İşte diyor Hz. Musa beklediğim işaret buydu. Ve geri dönüyorlar. Yolda Hz. Hızır’ı görüyorlar.
Ve Hz. Musa ondan ilim öğrenmek istediğini söylüyor. Hz aleyhi selam sen benimle yolculuğa dayanamazsın diyor. Musa söz veriyor. Hz. Musa ile Hızır aleyhi selamın Samandağ’ında buluştukları rivayet edilir. Ve büyük ihtimalle bu ağacın olduğu dere kenarında oturmuşlar. Söylencelerde Hz Hızır ile Hz. Musa’nın Samandağ buluşmasından sonra Hz. Musa, Musa Dağı’na çıkmak üzere yola çıkar. Hıdırbey köyündeki Musa Ağacı’nın bulunduğu yere geldiğinde çok susar. Bastonunu bu ağacın bulunduğu yere sapladıktan sonra, hemen yanındaki dereye su içmeye gider. Su içip döndüğünde ise, yere diktiği bastonunun bir çınar filizi haline geldiğini ve yeşerdiğini görür.
Ve bu ağaç şimdi koruma altına alınan asırlık ağaç, Musa Ağacı, geçen bunca yüz yıla karşın baharda yeşil yapraklarıyla, kışın heybetli dallarıyla varlığını hala sürdürmektedir… İşte günümüzde “Musa Ağacı” olara k bilinen bu ağacın, Hz. Musa’nın bastonunun yeşermesiyle meydana geldiğine inanılıyor… Çınar ağacının, bilim adamları göre, 1000-1200 yıllık bir geçmişinin olduğu tahmin edilmektedir.
Musa Ağacı denilen çınarın çevresi 20 metreye yaklaşır. Yüksekliği ise 17 metre bir zamanlar ağacın içindeki boşlukta, Hıdırbey köyünde yaşayanlar berber dükkânı açarak işletmişlerdir bile… Biz ise yalnızca geniş bir oyuk gördük ama evsiz birine çok güzel bir sığınak olabilecek genişlikte. O oyuğa giren çocuklar ağaca dilek mendilleri kağıtları falan asıyorlar. Bizde astık tabi korkulukları geçmeden. Etrafın huzur dolu mistik havası billur gibi akan deresi, deredeki sevimli ördekler ve nefis çayını içtiğimiz bu yöre içimize kazıldı doğrusu.
Oradan çıkıp Hızır aleyhi selamın türbesini de gittik. Türbe bina yığını olmuş. Bendeniz türbelerin taşlarla resimlerle ve ağır avizelerle donatılmasını hiç doğru bulmam, dışarıdan gelen her şey doğal dokuya zarar verir diye düşünüyorum. Ve orası bir toprak yığını olsaydı sadece huşu içinde toprağı öperdim ancak taş yığını ve etraftaki dilencilerden dolayı orası yalnızca bir ziyaret olmuş gibi görünüyor. Özden geçip görselliğe dönmüş gibi. Öncesini bilmiyorum ama öyle olmadığı kesindi.
Ve Harbiye’de neşeli güzel bir yemek yiyerek bu günlük gezimizi sona erdirdik bir dahaki sefer inşallah devamını getiririz.
Sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım şimdilik eğer bendeniz gibi yöre fukarası iseniz hemen gidin gezin diyorum hem hayal gücünüz hem de siz yenilenmiş oluyorsunuz. Yani bendeniz kendimi öyle algıladım. Yase
Günün Şiiri
Ben Senden Önce Ölmek İsterim.
Ben
senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
İyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin…
Fedakârlığımı anlıyorsun :
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar…
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak :
biri sen
biri de ben.
Ben
daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
İçimden bir şey :
belki diyor.
Nâzım Hikmet
Giderayak
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
Nâzım Hikmet
Mevlana Sözleri
-Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla.
-Ey Müslüman, edep nedir diye sorarsan bil ki edep, her edepsizin edepsizliğine katlanmaktır.
-Sen bana kendi gözünle bakma, benim gözümle bak da biri iki görme! Bana, bir an olsun benim gözümle bak da varlıktan öte bir meydan gör!
-Nasibinde varsa alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa bütün cihan önüne serilse sana ters.
-Yürürken başımın yerde olması sizi rahatsız etmesin. Benim tek derdim; yere düşen edebinize takılmamak.