Günaydın sevgili okuyucularım. Bilgisayarım hala hastanede. Bu nedenle gergin ve sinirliyim. Biraz fıkra okuyup gülmeye ne dersiniz. Belki gerginliğimizi bir nebze de olsa alır. Sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Yase
Çoğunluğun Söylediği
Doktor, akıl hastanesindeki hastalarından birini sorguya çekiyordu. “Oldukça sakin de görünüyorsun, dostum. Seni ne sebepten buraya getirdiler?”
“Çok basit. Ben herkesin deli olduğunu söylüyordum, herkes de bana deli diyordu.”
“Sonra ne oldu?”
“Ne olacak… Çoğunluğun söylediği kabul edildi”
Evdeki Kuzi
Bir inşaata amele alınacaktır. Alınacak elemanları kalfa Cemal’in seçmesi istenir. Adaylar kalabalıktır. Bu durumda Cemal sınav yapmaya karar verir; “Pize 1 kisi lazımdur. Pu nedenle sizu imtihan edeceğum.”
Bir ara gözü Temel’e ilişir. Burnundan tanımıştır. Hemşehrisini işe almak ister. Önce Temel’i sınava alır ve sorar; “Hemşerum söyle baa bakalum.. Sana 3 kuzu verdum, sonra 2 kuzu daha verdum kaç kuzu oldi?”
“6 tane oldi.” Cemal biraz bozulur ama çaktırmaz; “Tabi bu soru biraz zor oldu piraz taha kolayini sorayum. Sana 2 kuzu verdum, sonra 1 tane taha verdum kaç kuzi oldi?”
“Tört kuzi oldi.” Cemal sinirlenir, Ama hemsehrisini de işe almak ister; “Peçi 1 kuzi verdim, sonra bir kuzi taha verdum kaç etti?”
“Üç etti.” Bunun üzerine Cemal iki tokat çakar ve tekrar sorar; “Pir kuzi verdum, kaç kuzin oldi?”
“İçi tane.” Cemal iyice sinirlenir ve Temeli iyice döver. “Ulan hemşeru teyup işe almak istedum, sende tam salakmişsun. Ula sağa pir kuzi vermişsem pir kuzin olur anladun mi?”
“Olir mi, der Temel. Penum evde bir kuzi de kendumin var.”
Saat
Yakışıklı bir genç ve yaşlı bir Yahudi uzun bir tren yolculuğunda aynı kompartımanı paylaşırlar. İhtiyar biner binmez, genç adam saati sorar, ancak yanıt almaz. Tüm gece süren yolculuk boyunca da hiç konuşmazlar. Ertesi sabah, varış istasyonuna gelmeden önce, ihtiyar; “Şimdi saat 8.30 oldu!” der.
Genç, şaşkınlıkla; “Niye ancak şimdi cevap verdiniz ki?” diye sorar.
“Bakınız, genç adam: Size dün akşam saati söylemiş olsaydım, sohbete başlayacaktık. Bana muhtemelen, benim de gittiğim kente yolculuk ettiğinizi ve belki de oraya ilk kez gittiğinizi söyleyecektiniz. Ben de, iyi bir insan olduğum için, sizi evime davet edecektim. Orada kızım ile tanışacaktınız. Çok güzel bir kız olduğu için, onu kesinlikle beğenecektiniz. Eh, siz de çirkin sayılmazsınız, o da sizi beğenecekti. Kuvvetle ihtimaldir ki, bu iş evliliğe kadar gidecekti. Ben de düşündüm: Saati bile olmayan meteliksiz bir damatla, benim ne işim var?!?”
Şef Ne Derse O Olur
Teksas’ta haydutluk eğitimi gören bir öğrenciyi azılı haydutların yanına staja verirler. İlk ders olarak bir posta arabası soyulacaktır. Araba durdurulur; Şef haydut: “Herkesi indirin arabadan” der.
Bu sırada stajyer arabada yaşlı bir ninenin oturmakta olduğunu fark eder ve “Nine otursun bari” der. Haydutlar hep bir ağızdan; “Sen karışma, şef ne derse o olur” derler.
Bu sefer şef; “Bütün paralarını alın” der. Stajyer yine atlar: “Yaşlı nineninkileri de mi?” diye sorar. Haydutlar yine hep bir ağızdan; “Sen sus, şef ne derse o olur” derler.
Bütün paralar alınmıştır. Şef atına biner adamlarına döner ve “Bütün kadınlara tecavüz edin” der.
Tam stajyer konuşacakken nine atılır: “Sen sus, şef ne derse o olur”
Furdik Oni
“Babam öldü” demiş Temel. İlyas sormuş: “Neden öldü?” “Apartmanın sekizinci katının balkonundan düştü.”
“Eyvah parçalandı mı?”
“Yok, girişteki bakkalın tentesine düşünce oradan havalanıp karşı apartmana yöneldi.”
“Apartmana mı çarptı, nasıl oldu?”
“Yok, karşı apartmanın balkonunda çamaşırlar asılı idi. Çamaşır ipine vurup fabrikanın bahçesine düştü.
“Orada mi öldü?”
“Yok, fabrika çelik yay fabrikası, bahçedeki yayların üzerine düşüp havalandı yeniden…”
“Peki sonra?”
“Sonrası ne? Baktık ki yere inmiyor, biz de furdik oni..”
Beşinci Kat
Tatile çıkmış bir grup kız arkadaş, beş yıldızlı bir otelin önünden geçerken bir an duraklarlar. Otelin kapısında; “Yalnızca bayanlar için…” yazan bir afiş asılıdır. Yanlarında eşleri ya da erkek arkadaşları olmadığı için, bu otelde konaklamaya karar verirler. Resepsiyondaki akıllara ziyan derecede yakışıklı genç, bayanlara otelin “usulleri” üzerine küçük bir brifing verir: “Otelimiz beş katlıdır. Teker teker katları çıkın. Arzunuza hitap eden katta kalabilirsiniz. Hangi katta ne olduğunu açıklayan küçük tabelalar size yardımcı olacaktır. Yalnız dikkat edin, bir kez üst kata çıktınız mı, bir daha bir alt kata inemezsiniz.”
Bizimkilerin içini bir heyecan kaplar. Bu epey ilginç bir tatil olacağa benziyordur. Hemen merdivenlere davranırlar. Birinci kattaki tabelada; “Bu kattaki erkeklerin hepsi kısa boylu ve vasat tiplidir” yazmaktadır.
Hep birlikte burun kıvırıp, ikinci kata doğru hamle ederler. Buradaki tabela da çok parlak şeyler vaad etmez: “Bu kattaki erkeklerin hepsi kısa boylu ve yakışıklıdır.”
Kadınlar elbette ki buna da bir omuz silkerler. Üçüncü kata geldiklerinde gözlerine üzerinde; “Bu kattaki erkeklerin hepsi uzun boylu ve vasat görünümlüdür,” yazan tabela çarpar… Doğal olarak dördüncü katta şanslarını denemeye karar verirler. Nihayet karşılarına; “Bu kattaki erkeklerin hepsi uzun boylu ve yakışıklıdır” yazan ilan çıkar. Kadınlar, hormonları bedenine dar gelen ergen kızların coşkusuyla bağırışır ve birbirlerine sarılırlar.
Fakat yine de o galeyan içinde, hala yukarıda bir kat daha kalmış olduğunu hatırlarlar. Kısa ama yoğun bir istişare sonucu, son katta şanslarını denemeye karar verirler. Öyle ya, sonuçta her çıktıkları kat, bir öncekinden daha iyi bir “çeşit” vaad etmektedir.
Heyecanla beşinci ve sonuncu kata tırmanırlar. “Zirve”deki tabelada yazanları dehşet içinde okurlar: “Burada erkek falan yok. Bu kat, yalnızca kadınları memnun etmenin bir yolu olmadığını kanıtlamak amacıyla inşa edilmiştir…”
Günün Şiiri
Basit Bir Yalnızlık da Yeterdi
Basit bir kareli defter de yeterdi
Samatya istasyonunu anlatmak için
akşamı beklerken
beklerken parçalanmış umutları
biraz önce yağmur yağmış o istasyon
hüzün dağıtırken
uzaktan bakanlara bile
kıyı yolundan geçenlere
ve yolculara ki hüznün kendisidir
biraz şairdir akşama doğru
anlayışla bakar istasyon şefi
hafif gülümseyerek
ve aldırmaz bile
ve birden gün geçer
aldırmaz
tirenlerle yolcularla yüklerle
biletlerle pasolarla geçer gün
ve Egemen Berköz evine döner
Kupkuru yüreği hüzünden
hat boyu kırık dökük ev içlerinden akşama doğru
bir gün bir kadın çamaşır asarken memelerini görmüştür
bir gün don fanle bir adamı sabah sabah pilav yerken
bir gün her gün çocuklar görmüştür kirli ve arsız
bir gün her gün insanlar biletler istasyon memurları
ve bir gün Egemen Berköz evine döner
Sabah midesi bozuk
öğlen fasulya kılçıklı
bir parti satranç oynamış
iki metin yazmış
Pavese’den birkaç sayfa okumuş
birkaç çıplak kadın resmi bakmış
pencerede birkaç dal ağaç
ve birkaç ondört onbeşinci kat uzaklarda
rüzgârda perde uçuşmuş durmuş
sonra aklında kaktüsleri
sonra Ben Shahn’nın ve Amerika’nın insanları
sonra Töbder’in ve Türkiye’nin insanları
sonra çantasında bir ufak yeni
sonra elinde bir küçük kavun
sonra içinde kıpırdanan bir şeyler
Egemen Berköz evine döner
Tirenden inip istasyondan çıkıp
istavritlere kolyozlara bir göz atıp
tırmanır Mütesellim yokuşunu
tırmanır Ünal apartmanının merdivenlerini
düşünür ta beşinci kat onaltı numaranın kapısına kadar
düşünür basit bir kareli defter de yeterdi
basit bir kareli defter de.
Egemen Berköz
Günün Sözü
Benim en iyi dostum terzimdir. Çünkü ne zaman beni görse, derhal o andaki ölçülerimi alır. Oysa bütün öteki tanıdıklarım benim hala eskisi gibi olduğumu düşünürler.
Merhamet sevgiye yakınsa, minnet onun aksine yakındır.
Ahlak duygumuz, ihtiraslarımızı kontrol eder.
Bernard SHAW