Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bilgisayarım ne yazık ki beni yarı yolda bıraktı. Bin bir özür işe yaramadı zar zor bir şeyler yazdıktan sonra bir kapandı pir kapandı bir daha açmak hayal oldu. Bu durumda tabı yeniden hastaneye yatırmak zorunda kalıp yenisi üzerine kafa patlatmaya başladık.
Bu arada başka bir bilgisayardan yazmak zorunda kalıyorum. Klavye yabancı. Ancak parmaklarım kendi alıştıkları gibi basınca tuşlara bir sürü yanlış yapmama rağmen yinede rahatça yazıyorum diyebiliyorum.
Ve yine düşünüyorum. İnsanlar ne kadar rahat bildiklerini sandıkları konularda uzman gibi ahkam kesebiliyorlar. Özellikle bu konular çok hassas konular ise. Din gibi, inanç gibi kulla yaratanı arasında olması gereken konular gibi.
Yazacak şey mi bulamıyorsunuz bilmediğiniz bir konuda kulaktan duyma aslı faslı nedir ne değildir hiç düşünmeden yazıyorsunuz. Bulunduğunuz yerin kozmopolit olduğunu ve birilerini incitebileceğinizi hiç düşünmeden doğrusu ben deniz hiç. İncinmem hatta kale bile alma ki ne işim ne de başka bir şey zikrediyorum çünkü buna değmez ancak konuyu bilmeyenler yanlış yönlendirilebilir ona yazıklanıyorum.
Kardeşim, bilgisayarını kucağına alan bir sayfa köşe bulunca da ohh kendini hemen köşe yazarı sanıyor kendini…
Sansın ne güzel ama lütfen sanarken de olur olmaz ahkâm kesmesin insanların özel inançları hakkında yazacak konu çok eğer gerçekten yazmak istiyorsanız. İnanç konusu en kolayı ezelden beri at gitsin. Yazık ama ayıp ama çok yazık… Artık bir son verebilsek insanların inancından çekebilsek ellerimizi, kendimize çevirsek gözlerimizi, neyiz niçiniz diye düşünebilmeye başlasak eminim dünyanın şeklide başka olurdu.
Ve bu tür yazıların vebalini yüklenmekte kalmaz yanlış yönlendirilmesinden de sorumlu… Kendinizden bile gizleyerek gerçekleştirdiğiniz anlarınızı Allah’la aranızdakileri başkaları nasıl bilebilir ve yorumlayabilir anlamış değilim. Kimsede anlayamaz zaten.
Sürekli inançların olur olmaz bildik bilmedik konu edilip yazmaya çalışılmasını çokta masumane olarak nitelendiremiyorum doğrusu. Ve yanlışı yanlışla düzeltmek doru değildir diyerek bu bilgisayarın şiddet ve de hiddetinden kurtulmak istiyorum. Sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım hep birlikte her zaman… Yase
Güzel bir hikâye okuyalım en iyisi…
İki Dost
Biri atılgan diğeri ise sessiz ve sakin olan iki dost vardır. Bir gün atılgan olanın işleri bozulur ve en yakın dostundan borç ister. Dostu hiç düşünmeden verir. Sonra Atılgan olan dostuna gelerek evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini ve ondan ayrılmasını ister. Arkadaşı çok üzülür ama yine de dostunu kıramaz ve nişanlısından da vazgeçer.
Bir gün sokakta yürürken yaşlı bir adamla karşılaşır adamın çok fakir olduğunu ve ilaçlarını alamadığını söyler bizimki yaşlı adama istediği ilaçları alır ve bakar. 3-4 gün sonra haber alır aslında yaşlı adam çok zengindir ve bütün mirasını bizim safa bırakır.
O da biraz kırgınlığı olan dostuna karşı, dostunu iş yerinin tam karşısından bir ev alır. Bir gün kapısını yaşlı bir dilenci çalar çok aç olduğunu ve kendisinden yemek istediğini söyler. Bizim saf hiç kıramaz kadını alır ve ona yemek verir.
Kadın der ki bende yalnızım istersen ben bu evin yemeklerini ve işlerini yapayım der. Bizim saf hemen kabul eder teklifi. Bir kaç gün sonra kadın bizimkine söyler ve kendine ait bir kız bulmasını söyler ancak bizim safın böyle tanıdığı yoktur.
Kadının ise böyle bir tanıdığı olduğunu söyler. Görüşmeler sonucu evlenmeye karar verirler. Bizim saf eski dostuna da bir davetiye yollar. Ve ve ve düğün günü gelip çatar nikâhtan sonra bizim saf mikrofonu eline alır ve başlar yaşadıklarını anlatmaya.
Benim çok iyi bir dostum vardı işleri bozulduğunda benden borç istedi tüm paramı verdim. Daha sonra evlenmek üzere olduğum nişanlımı istedi içim kan ağlıya ağlıya ondan da vazgeçtim der ve eski dostu dayanamaz alır eline mikrofonu o da başlar yaşadıklarını anlatmaya.
Bir zamanlar çok iyi bir dostum vardı ondan borç istedim tüm parasını verdi. Sonra evlenmek üzere olduğu nişanlısını istedim çünkü arkadaşım çok saftı o kadın arkadaşıma layık bir kadın değildi.
İşleri bozulduğunda benden iş istedi ama ben iş vermedim çünkü en yakın arkadaşımı kendi himayem altında çalıştıramazdım. Sokakta gördüğü yaşlı adam ise benim babamdı babam ölmek üzereydi onu ben yolladım bütün mirasını arkadaşıma bırakmasını ben söyledim.
Kapısını çalan yaşlı kadın ise benim annemdi ona iyi bakması için onu ben gönderdim. Ve sayın misafirler şu anda evlendiği kişi ise benim kız kardeşimdi onu arkadaşımla evlenmesi için ben ikna ettim.
Ve sayın misafirler BİZ BÖYLE DOSTUZ…
Günün Şiiri
Çoban Yıldızı
Gök menekşe rengindeydi
Altın başaklı tarlalar üzerinde
Doğudaki göklerin altında
Sarı bir buğday hüküm sürmekte
Gecenin karanlığı inerken,
İnce, beyaz ışıklı bir yol
Yalnız sevgililerin yolu…
Hüzün veren nehirler uçuşta.
Belki bir değirmen çarkı dönmekte…
Belki bir şarkı havalarda…
Bir köpek… kanat sesleri…
Bir sevimli düş payı…
Ve bir altın yıldız
Parıldarken çamlar üzerinden
Doldu sessiz ülke
Çekirge çığlıklariyle.
Şimdi gök mavidir
Altın başaklı tarlalar üzerinde…
Hangi güzel kokudur serin geceyi saran
Patikalar boyunca.
Juan Ramon JİMENEZ-Çeviri: Ahmet E. IŞIK
Efendim
Boynuna bir ip at
Kölen diye yollardan gezdir beni
Gözlerini süzüyorsun
Bir balık gibi akıyorsun kaldırımlarda
Bir daha yüreğini kaparsan bana
‘Bu yaprağı parampaça yaparım’
Çiçekleri sarı yapraklar ve bir ocak ayı
Ağız ağıza sin ve cim harfleri
Ateş kararıyor, bu içimin alevleri
Acı çekiyorum elimden alınmışsın gibi
Bir mektup hikayemiz olacak
Baştan başa notalar bülbül ağızları
Dik kafalı bir baş görüyorlar
Başını eğmiş dalların yaprağında
Zayıf bir çocuk yüzü, gülümsüyor
Dikkatle bak, korku dolu bakışları
O boğulurken gülücükler
Saçılıyor
Ölüm bir kuş kaldırıyor mezarlıktan
Ak kanatları, hayat yok oluyor
Çıkıp geliyorsun
Kor gibisin, bir kar gibisin
Soruyorsun: Zarifoğlu bana dargın mısın
Yoksa uyardılar mı seni sevdamızdan
‘Yaşamak’ bir perde gibi kalkıyor aramızdan
Zamansız mekansız bir tünel başındayız şimdi
O mavi gözleri görmüş olmalıyım
Bir ikindi vakti kaskatı ellerimin altında
Uçuşlu saçlar bukleler
Üstünde uyuyan eller
Sevgim uzanıyor
Soluk soluğa uyandırıyor menekşeleri
Görüyorum kıpırdanışlarını
Uykunda gül açan yanaklarını
Cahit ZARİFOĞLU
Günün Fıkrası
GÜMRÜK
Trabzon’la Rize arasında bir zamanlar gümrük varmış. Temel her gün bisiklet ve önünde bir kum torbasıyla gümrükten geçermiş. Bir gün Gümrük Memuru bu durumdan kuşkulanmış. Temel’e: “Dur. Ne geçiriyorsun gümrükten” demiş.
Temel: “Kum” demiş.
Memur kum torbasına elini sokmuş karıştırmış gerçekten sadece kum varmış torbada. Bu olaydan sonra Temel yıllarca gümrükten bisikletle önünde kum torbası olduğu halde geçmiş. Yıllar sonra Trabzon’da bir kahvede Temelle Gümrük Memuru karşılaşmış.
Gümrük Memuru:”Ula Temel artık emekli oldum sana bir şey yapamam gerçekten ne geçiriyordun gümrükten?” demiş.
Temel: “Bisiklet” demiş.
AKILLI İNSAN
Bir bilgeye sormuşlar: “’Bir insanın zekasını nereden analarsınız?” “Konuşmasından” diye cevap vermiş. “’Ya hiç konuşmazsa?” demişler; “O kadar akıllı insan yoktur ki….”
Günün Sözü
Yalancının cezası; kimsenin kendine inanmayışı değil, asıl kendisinin kimseye inanmayışıdır.
Bernard SHAW