Belenli ve belli yaş sınırında olanlar “Kabaltı Çarşısı”nı dün gibi hatırlarlar. Hani altı yol üstü konut eski Osmanlı mimarisinin alışılagelmiş yapı örneği. Günümüzde bu yapının en alası hala Belen’de mevcut ve bölgede ayakta durabilme uğraşında. Kaymakamlığın yeri ise Ortadoğu’da ve Türkiye’de “Doğan Palas” adıyla anılan geçmişte ünlü bir müzikal merkeziydi. Arapların Ümmi Gülsüm’leri, Semira Tevfik’leri, Türk musikisinin en önde gelen yapımcıları, yorumcuları, bestekârları, rakkaseleri bu mabedi ebedileştirmişti. Çok değil bundan seksen yıl evveli, Doğan Palas’ta bir gece misafir olmak bir ayrıcalıktı. Zeki Müren, Dramalı Hasan ve daha nice üstatlar, Doğan Palas’ta konaklamış ve bölgemin doğasını, mısralarında ölümsüz nağmeler şeklinde kılmıştı.
Osmanlının ihtişamının bulunduğu yüz yılda, “Halep vilayetimizin” kazası olan Belen ilçemizle ilgili çok öyküler anlatıldı, yazıldı. Babamdan, Dedemden, Nenemden ve kendi ecdadımdan bire bir anlatılış şekliyle gerçekleri dinleyen biri olma şansına sahibim. Belen için ne anlatılırsa anlatılsın doğru anlatıldı.
Şu yıllarda İskenderun ve Belen birbirinden koparılsa da kafamızda yer alan bu olgu hiç değişmedi. “İskenderun, Belen’in iskelesi ve Belen de İskenderun’un yaylağıdır…” Belen için yazılar yazmak öyle her babayiğidin karı değil. Onu yazmak için onu yaşarken, onunla birlikte ruhen onu tanımanız gerekir. Bazı kendini bilmez birilerinin üç tane tarihi yapısı var demesi, Belen için çok yanlış bir yaklaşımdır. Tarihsel dokusu değişmeden duran bu serhat şehrimizin en önemli özelliğinden biri milli stratejik konumudur. Türk yurdunun güneyinde, düşmana geçit vermeyen bu özel coğrafyamız, tarihler boyu ve günümüzde de geçerliliğini hala koruyor.
Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim Hanın keşfettiği bu coğrafi alanı, oğlu Kanuni Sultan Süleyman Han genişletmiş ve bölgeye yaptırdığı han, hamam, cami ile bu günlerimizi şereflendirmiştir. Bölgenin yerleşime açılması için de Kayseri’nin Develi ilçesinden kırk dokuz Türk boylarını bölgeye getirtmiş, (Derbent) onlardan vergi alınmadan bölgenin aynı zamanda korumasını derbentler üstlendirmişti…
Derbentlerin çoğu MOĞOL imparatorluğunun son kalıntılarıdır. Kırım Tatar Türklerinden oluşmaktaydı. 1783 yılında Kırım’ın Rus imparatorluğu sürgün kararıyla öz ülkelerinden sürgün edilen Tatar Türklerine, Osmanlı sahip çıkmış ve çoğu Rus mezalimi altında inleyen soydaşlarımızı anavatanımıza yerleştirmiştir. Tatar Türklerine ikinci darbe bu sefer, İkinci Dünya savaşında 1941-1944 yılları arasında Alman işgali altında olan Kırım’da, Kırım Tatarlarının bu zaman içerisinde Almanlarla ‘iş birliği’ içinde olduğu gerekçe gösterilerek, 1944 yılında Sovyet hükümeti tarafından ikinci kez Tatar Türkleri toplu şekilde sürgüne gönderildi. Sürgün olan Tatar Türklerine bu sefer Türkiye Cumhuriyeti sahip çıktı. Halen Kırım Türk Tatarlarının varlığıyla yaşamlarını sürdürmektedir. Rusya’nın Ukrayna’ya ikinci kez saldırmasıyla Kırım Türkleri şu günlerde zor günler yaşıyor. Sesleri çıkmıyor ve kendi içlerine kapanık şekilde kaderlerinin ne şekilde oluşacağının beklentisi içindeler.
Belen ahalisinin geçmiş nüfusu Tatar Türklerinden oluşmaktadır. Babamın babası ve nenemin kökü Kırım Tatar Türklerinden gelmekte. Zamanla kız alıp verme neticesinde aileler birbirine karışmış vaziyette. Bundan kırk sene öncesine kadar, Belenli kendi akrabalarının dışında kız alıp vermezlerdi. Bunun nedenini babama sorduğumda ‘Oğlum kökenimiz sarsılmasın ve birbirimizden bağımız kopmasın diye atalarımızdan kalan miras bu şekilde devam ettiriyoruz…’ derdi.
Tataristan’dan Kayseri’ye oradan da Belen’e gelen Tatar Türklerinden şimdilerde bir eser yok. Halk birbirine kaynaşmış ve asimile olmuş durumda. Soyadı kanunu evvelinde ‘ŞİRİN’ olan soy ismimiz, Mareşal Fevzi Çakmak tarafından ‘ERDENER’ olarak değiştirilmiş ve halen paşanın verdiği soy isimle yaşamımızı sürdürmekteyiz. Şirin soy ismi de aslında şirin olarak görülüp şirin olarak tanınması gerekir. Şirin kökü Tatar Moğol Türklerine kadar dayanmakta… 1380 yıllarında, Kungrat, Kıyat ve Saray klanları önde gelen klanları ile birlikte, Mangyt, Shirin ve Baryn klanları önde gelen klanlar arasında ortaya çıkmaya başlıyor. Ayrıca Şirin klanı Kırım’da en önde gelen olarak biliniyor. Anlayacağınız Şirin ilk soy ismimizin kökü Kırım’ın kökünü teşkil eden Şirin hanedanlığından gelmektedir.
Gelelim eski Belen kültürüne; Kabaltı Çarşısı eskiden çok ünlü ve zamanın en önemli alışveriş merkeziydi. (Millet parkının bulunduğu şimdiki saha…) Belen’e kervanlarıyla gelen uzak yol tacirleri, hayvanlarını “Kabaltı Çarşısında” bulunan ahırlara bağlar ve yukarıda bulunan hanlarda dinlenmeye çekilirlerdi. Belen camisinin hemen yanında bulunan hamama kadın saatinde gelen kadınlar, Kabaltı Çarşısından geçmeye korkardı. Çünkü Kabaltı’nın şöhreti bayağı sıkıntılıydı. O yüzden kadınlar hamama gelirken, şimdiki devlet yolu o zaman bir dereydi. Derenin üstünde bulunan köprüden geçer ve caminin yanında bulunan mezarlığın önünde bulunan ufak dar geçitten hamama gelirlerdi.
Gönlümden geçen duygularımın başında; Millet Parkının özel yerlerine çok kısa sürede Belen’in tarihsel çağrımlarını çağrıştıran yöresel ürünlerinin pazarlandığı, Belen’e ait stantların yer alması.
Belen Belediye Başkanı İbrahim Gül’ün takdire şayan bir girişimine son günlerde şahit oluyoruz. Belen tarihiyle bağdaşan kendi öz tarımsal ürünlerini özellikle bayanların kurduğu ‘BELEN ÜRETEN ELLER’ etkinliğini öne çıkartan İbrahim Gül’ü kutluyorum.
Belen kısa sürede rengarenk etkinliklerle bir oluyor. Bu bayanların pazarlama etkinliği, kısa sürede devreye gireceğini memnuniyetle gözlemliyorum. Kadınların bölgeye has ürünleri serbest şekilde pazarlama yapabilecekleri bu girişim ileride bölge içinde ve dışında çok ses getireceğe benziyor.