Günaydın sevgili okuyucularım. Bu sıkıcı günlerde biraz mola verip gülelim istedim. Umarım beğenirsiniz. Yase
Göremem
Doktor, akıl hastasına sorar: “Bir kulağını kesersem ne olur?”
“Canım yanar.”
“Ya iki kulağını kesersem?”
“O zaman iyi göremem.”
“Peki, ama niçin?”
“Niçini var mı canım? iki kulağımı da keserseniz gözlüğümü nereye takarım?..”
Hediye
Anaokulunun son günü küçük öğrenciler öğretmenlerine hediye verdikleri bir parti düzenler. Çiçekçinin oğlu öğretmene bir hediye paketi uzatır. Öğretmen paketi yavaşça sallar eliyle tartar ve “Sanırım bu bir buket çiçek..”
“Dogru.. Nerden bildiniz öğretmenim?”
-“Sey, tahmin ettim..”
Sıradaki öğrenci şekercinin kızıdır. O da öğretmene bir hediye verir. Öğretmen gülümseyerek paketi alır, eliyle tartar ve hafifçe sallar: “Sanırım bu bir kutu çikolata..”
“Aaa, nerden bildiniz öğretmenim?”
“Şey, bir tahmin ettim. Tuttu işte…”
Bir sonraki hediye TEKEL bayisinin oğlundan gelir. Öğretmen paketi alır ama alttan küçük bir sızıntı vardır. Paketi tutarken parmağı ıslanan öğretmen yavaşça parmağını diline sürer: “Bu şarap olabilir mı?”
“Hayır öğretmenim!!” diye bağırır çocuk heyecanla Öğretmen tekrar sızan yerden bir damlayı parmağıyla alıp tadına bakar: “Şampanya öyleyse…”
Daha da heyecanlanan çocuk “HAYIR Öğretmenim!!”
Öğretmen sızıntının bir daha tadına bakar: “Tamam.. Pes ediyorum, bilemeyeceğim. Nedir bu?”
Çocuk neşeyle haykırır: “Bir kopek yavrusu!..”
Temel’in Köpeği
Temel ve köpeği karabaş trene binerler. Aynı kompartımandaki birisi Temele: “Köpeğinize dikkat edin lütfen, şu anda koca bir pirenin vücudumda dolaştığını hissediyorum” der. Temel gayet sakin: “Karabaşum, bu adama yaklaşma, piresu varmuş sana ta geçebilir”
Burası Amerika Her şey Büyük
Temel Dallas’taki kuzeni Dursun’u görmeye gitmiş. Dursun Temel’i havaalanında karşılamış. Beraberce dışarı çıkmışlar. Temel bir bakmış 10 metre boyunda bir limuzin! “Uyyy, amma da büyük bu, da?!” Dursun hafifçe gülmüş. “Temel’im burası Amerika! Burada her bir şey büyük!” Yola çıkmışlar, Dursun’un çiftliğinin kapısından içeri girmişler. Git git, bir türlü eve varmıyorlar. Temel şaşkınlık içinde: “Uyy, amma da büyük çiftlik, da?!” Dursun gene hafifçe gülmüş. “Temelim burası Amerika! Burada her bir şey büyük!” Neyse, aksam olmuş, yemek salonuna geçmişler.
Salonun ortasında kocaman bir masa. Bir ucunda Temel, bir ucunda Dursun. Temel Dursun’u taa uzaktan zor seçiyor. “Uyy!” diye bağırmış “amma büyük masa, da!” Dursun’un sesi gelmiş, “Temelim burası Amerika! Burada her bir şey büyük!” Yemekten sonra Temel’in tuvalete gitmesi gerekmiş. Dursun “Temelim, alt kata in, soldan üçüncü kapı” diye tarif etmiş. Temel alt kata inmiş ama sol yerine sağdan üçüncü kapıya girmiş. Orası evin havuzunun olduğu yermiş. Herler karanlık olduğu için Temel elektrik düğmesini ararken havuza düşmüş. Can havliyle bağırmaya başlamış: “Sifonu çekmeyiiin!! Sifonu çekmeyiiin!”
& & & & & &
Ve bir de kıssadan hisse…
Eşşeğin Gölgesi
Atina’da önemli bir tartışma yapılırken kürsüye Demostenes çıkar, ancak dinleyiciler sürekli kendi aralarında konuşmaktan filozofu kimse dinlemez.
Demostenes; “Bir hikâye anlatıp ineceğim” der ve başlar anlatmaya: “Uzun zaman önceydi, bir delikanlı Atina’dan Megara’ya gitmek için bir eşek kiralar. Eşeğini kiraya veren adamın da Megara’da işi olunca beraber yola çıkarlar. Konuşa konuşa giderken öğle sıcağı bastırır ve biraz dinlenmek, öğle yemeği yemek için bir su başına çökerler. Ancak ortalıkta hiç gölgelik olmadığından eşeğin sahibi yemeğini alır ve eşeğinin gölgesine sığınır. Eşeği kiralayan genç buna içerler, ‘Sen çekil gölgede ben oturacağım’ der. Beriki itiraz eder: ’Ben oturacağım, çünkü eşek benim.’
Delikanlı; ’Ama ben eşeği kiraladım’ deyince, eşeğin sahibi; ’Ben sana eşeği kiraladım gölgesini değil’ karşılığını verir ve aralarında kavga çıkar”. Hikâyenin tam burasında Demostenes kürsüden iner ve dışarı yürümeye başlar. Dinleyiciler; “Sonunda ne oldu, sonunu anlat!! diye bağrışmaya başlayınca Demostenes kürsüye geri döner: “Sizin için çok önemli bir konuda bir şeyler anlatmaya çalıştım, dinlemediniz. Şimdi ise eşeğin gölgesini merak ediyorsunuz. Ne fikrimi söyleyeceğim ne de eşeğin gölgesine ne olduğunu…” der. Kürsüden iner, yürür ve gider.
Günün Şiiri
Alacakaranlığın Sesleri
Sana sessizliği ben buldum diyorum yeniden
o usul ikindide, adın yakılınca
kömürleşince
büyük altın alevinde on dokuz yılının.
Sevgim alacakaranlığın bağlarını çözdü
yalnız senin fısıltına vermek için kendini,
beyaz odun alevinin o cam fısıltısına.
Anıların bir iğne batışıdır dudaklarıma,
hayatının masallarını kurdum bugün
bir elmanın ince kabuğunda.
Bu ara hep tedirginim,
bir pencerenin açılışını bekliyorum şimdi
arkandan gideyim
ya da parçalanayım diye üzgün kaldırımlarda.
Ama öylesine bir ses gelir ki dağlardan
acıdır uyumak, anmak ölümdür seni.
Ürkerek çekilir sessizlik,
yıldızsız gökyüzünden çekilir,
ağızlarımızın acelesinden,
solgun kamelyalardan, karanfillerden.
Gel, rüzgâra anlatalım öpüşlerimizi;
düşün: alacakaranlık bizi anlıyor,
sarı fısıltısından gözlerinin
biliyor nasıl hoşlandığımı,
kollarının beyaz suyundan.
Açmamış çiçeklere söyleyelim şarkımızı,
ayı gözetlemeyen çocuklara.
Birbirimize bakmadan söyleyelim.
Yalancıdır onlar, şu kuşlar, saçaklar.
Birbirimizi sevmiyoruz artık, sevmemiştik de.
Tutkuyla geldik, tutkuyla gidiyoruz.
Alacakaranlığın sesindeyiz artık,
çılgınlığın yüreğinde.
Gel, rüzgâra anlatalım öpüşlerimizi,
şarkımızın acı yüklerine.
Aşk ne ateştir, ne de mermer.
Aşk bana duyduğun acımadır senin,
benim sana.
Günün Sözü
Sözcüklerin gücünü anlamadan insanların gücünü anlayamazsınız.
KONFİÇYUS
İnsanların yapabileceği en büyük fenalık kendisine olan güvenini kaybetmesidir.
Richard BERNEDİCİ
İnsansal öz, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Gerçekliği içersinde, bu, toplumsal ilişkilerin bütünüdür.
Karl MARX
Zayıf, daima adalet ve eşitlik ister, halbuki bunlar kuvvetlinin umurunda bile değildir.
Aristoteles
İnsanlar arzularına son olmadığı için, bu arzuları tatmin edecek vasıtalara da son olmamasını isterler. Arzu öyle bir şeydir ki, hiç doymak bilmez; bir çok insanların hayatı, arzuları doyurma yollarını aramakla geçer.
Aristoteles