Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah bütün minik dünyaların anası olan büyük dünyanın derdini bir yana bırakıp kendi dünyamızın derdindeyiz. Keşke herkes kendi küçük dünyasını derdine düşüp onu düzeltebilseydi belki o zaman hepimizi içine alan büyük dünya daha sağlıklı, daha adil, daha eşitlikçi, daha doğru olurdu. Savaşlar, kişisel hırslar, etnik ayrımcılık, gayrımcılık olamazdı zahir?
Neyse, sonunda herkes kendi dünyasından sorumlu, biz onanlara karışmayalım; kendi dünyamız da neler yapabiliriz ona bakalım. Önce kendi aynamıza bakmayı deneyelim. Bu günlerde dev aynası bir ayna var karşımda moleküllerime kadar her şeyi açık ve net gösteren. Ufalmış, nerdeyse karınca olmuşum karşısında. Âmâ günahlarım, hatalarım, yanlışlarım, üzüntülerim, düş kırıklıklarım, acılarım, kayıplarım, devleşmiş duruyor karşımda. Adı üzerinde devaynası mecazından değil yani tabi kî her şeyi dev gibi gösterecek! Özelikle kendine samimi isen bu zorunlu, korkmadan bakabileceksen kendine…
Neyse biz aldık aynamızı taktık evin dört bir yanına nereye dönsen sen, dev gibi! Kaçmak kurtulmak yok. Evden çıksan da, sokakta, çarşıda, pazarda dolaşsan da, bu aynadan kurtuluşun yok. Bir defa baş koydun ya, bu yola artık bakacaksın kendine kardeşim o kadar!
Yani bir anda nereden çıktı şimdi kendine bakmak? Neden “bırak inceldiği yerde kopsun” diyemiyorsun? Diyemiyorsun çünkü an geliyor ve yapman gerekenler yapılmak üzere önüne geliyor. Yani “yapacağım, alacağım” dediğin zaman olmuyor bu işler. Onlar ne zaman olmak istiyorlarsa geliyorlar karşına ve “yap” diye buyuruyorlar. Aslında zerre kadar iraden yok bu işlerde? Korkutucu değil mi? Bütün dünyaları içine alan büyük büyük dünyaların sahibi olan vicdanın buyuruyor! “Hadi kendini düzeltme zamanı kalk” Bendenizin kulakları patlamak üzere olduğu için bu sesten ve sonunda almak zorunda kaldım devaynasını karşıma. Yani pekte kendi isteğimle olmadı.
Bir adım ilerledim mi peki? Azıcık şimdi, ama umudum var kendimden. Ve sağlıkla başladım ilk, kendime bakmaya vicdanımın buyurduğu sese uyarak. Karşımdaki aynada bu konuda yaptığım ve yapmakta olduğum hatalar kocaman kocaman gözümün önüne geliyor!
Ve virüsler ve mikroplar ve bakteriler hataları, stresi, direnç düşüklüğünü çokkk seviyorlar, onlarla beslenmek ve büyümek için en ufak bir fırsatı bile kaçırmıyorlar. Ve bu günlerde değil de, nerdeyse iki aydan beri onlarla mücadele etmeme rağmen hatalarımdan ve zayıflığımdan oburca beslenmelerini önleyemedim. Uykularımı çaldılar neşeme el koydular. Patlamaya hazır bombaya döndüm. Sabır sınavını geçmek için. Hep benden çok kötü durumda olanları düşündüm. İşe yaradı ama yine de kendimi unutturmadı. Boşa söylenmemiş “neren ağrıyorsa canın orada” diye. Gerçi canım bu günlerde her yerde ya.
Bu kadar hastalıktan bahsetmişken bir de, son yıllarda uygulanan tedavi yöntemlerinden biri olan ‘ozon tedavisi’nden bahsedeyim.
Süper Oksijen olarak da bilinen Ozon (O3), üç oksijen atomunda oluşan yüksek enerjili bir moleküldür. Yani bendenizce nefes almayı doğru düzgün becerenler belki üç oksijen atomunu yakalayamaz ama en azından iki oksijen atomunu yakalayabilir diye düşünüyorum. Zaten onu yakalayanlarda hasta falan olmuyor sanırım. Bu tedaviye ihtiyaç duyanlar tabi ki bendeniz gibi bazı nedenlerden ötürü soluklamayı unutmuş insanlar.
“İnsan sağlığının bozulmasında en önemli faktörlerden birisi oksijen azlığı” diyor uzmanlar.
Ve sevgili okuyucularım ozon kime uygulanmıyormuş biliyor musunuz bendeniz duyunca şaşırdım. Bakla zehirlenmesi yaşamış kişilere uygulanmıyormuş ve tabi çok ağır kanser olaylarında.
Ve tabi ozonun kokusu var. Ve o koku bazen rahatsızlık verebilir buna dikkat etmek gerekli. Bendeniz gibi çok koku alan alerjik yapılılar ki onlardan illallah yani. Bundan rahatsızlık duyabilir.
Tedavisinin Faydaları
Hafızayı güçlendirici etki gösterir. Cildi yeniler ” Anti-aging” etkisi yapar. Tüm vücutta “Hücre Yenilemesi” sağlar. Kronik yorgunluğu giderir. Günlük çalışma performansını yükseltir. Vücuda zindelik kazandırır. Gece uykusunun kalitesini arttırır. Bağışıklık sistemini güçlendirir. Stres ve gerginliği yatıştırıcı etkisi vardır. Cinsel fonksiyonları arttırır.
Ozon Tedavisinin Uygulandığı Hastalıklar
Diabet (Şeker) ve Komplikasyonları, Migren, Vertigo (Baş Dönmesi), Epilepsi, Bunama, Spatik Çocuklar ve Strese bağlı Baş Ağrıları, Fibromiyalji (Kas Romatizması), Diabet Ayak ve Yara Tedavisi, Alerjik Hastalıklar, Bel ve Boyun Fıtığı Ağrıları, Kalp Hastalıkları (Koroner Arter Hastalıkları, Aritmi), Akciğer Hastalıkları (Astım, Bronşit, KOAH), Karaciğer Hastalığı (Hepatit B ve C), Eklem Romatizması, GUT , Ankiloza Spondilit, Sivilce ve Cilt Lekeleri, Bağırsak Hastalığı (Kolit, Spastik Kolon), Anemi (Orak Hücre Anemisi, Talasemi), Dermatitler (Sedef Hastalığı, Egzema), Ülseratif Kolon, Diz ve Eklem Kireçlenmeleri, Gribal Enfeksiyon, Boyun Fıtığı, Virüslerin Yol Açtığı Hastalıklar (Domuz Gribi, Kuş Gribi), Göz Hastalıkları (Sarı Nokta Hastalığı), Böbrek Fonksiyonlarının Düzenlenmesi, Kanserin Önlenmesi Tedavisi, Selüloit Tedavisi, Kronik Yorgunluk Sendromu, Stresler Mücadele, Detoks (Toksinlerden Arınma Amaçlı), Sebebi Bilinmeyen Karaciğer Enzim Yüksekliği(Hepatit B, Hepatit C), Diz ve Eklem Kireçlenmeleri, Ürtiker, Saç Dökülmesi, Saç Yağlanması, Egzema, Sedef, Ter Kokusu, Anti Aging(Yaşlanmaya Karşı) Amaçlı
Kanser Tedavisinde Ozon
İki kez Tıp Nobel Ödülü olan Dr. Otto Warburg kanser hücresinin oksijensiz ortamda oluştuğunu göstermiştir. Ozon Tedavisi, kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerini azaltır ve etkinliğini arttırır. Ozon Tedavisi, kanserle mücadelede antioksidan sistemi güçlendiren en iyi destek tedavidir. Kanser tedavisinde vücut direncini ve zindeliğini arttırır, bağışıklı sistemini güçlendirir.
Ozon Sauna
Ozon buhar sauna ile vüdunuz bir seansta 200 ila 450 arasında kalori harcar. Ozon saunası, deriyi temizlemek, kasları gevşetmek, dolaşımı arttırmak amacıyla kullanılır. Vücut direncinin arttırır, kan basıncını olumlu yönde etkileyerek kalbi ve bütün dolaşım sistemini düzenler. Oksijen düzeyinde artış sağlar. Soğuk algınlığı, kireçlenme, baş ağrısı ve halsizlikte de yardımcı bir tedavi aracıymış.
Ve sevgili okuyucularım sağlıkla, sevgiyle kalalım her zaman, ayrımsız, gayrımsız… Yase
Günün Şiiri
Salkım Söğüt
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat
Atları rüzgâr
Atları
At
Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
Akar suyun sesi dindi
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!
Ağlama salkımsöğüt
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!
Nazım Hikmet
ŞİİR
Eliyle silerek alnını
yenilerden söz ediyor adam: “Halk ve ülke,
benim olanı sizlere verdim
severek aşkı ve susarak özlemle.
Uyu, uyu kadınım! Nenni, nenni bebeğim
Serin yatağınızda sessizce uyuyun!
Orda, dışarda dar geçitlerde
hayaletler, uzun ince ve kuru.
Ülkemizde yarası sarılmamış
acılardan ve yoksulluklardan bir deniz
dalgalarını ateş titreşimleriyle
vurur dört duvarıma.”
Alışıldığı gibi nasıl davranırlarsa
güçleriyle mutlu erkekler,
iner karanlığın tokmağı
ve dağılır her bir parça içinde.
Adam gider -orda, sözsüz, selâmsız,
ayaklarına yalnızlık çöker;
tıknefes yollarda terler
durur ve uzun süre kekeler.
“Bayım, çek git! -Senin işin
hiçbir zaman bitmez.
Onlar senatoda ateşle oynayacak
kavrulmuş cesedinin üstünde
alev çıngıları düşecek,
ölüm ve yaşamak olacak bu.
Onlar vahşi kini büyütecek,
varlığına sövecekler.”
“Bırak hep birlikte çoğaltsınlar
küfretsin, lânetlesinler bırak!
Yanardağımı uyandırdım
görmeye gelecekler beni bilmek için
nedir bendeki ölümü ve yaşamı yan yana tutan!
Yoksulların ekmeğe ihtiyacı var; –
bunu sunmak istiyorum onlara,
haklı kılmalıyım tüm dileklerini!”
Gerhart HAUPTMANN / Çeviri: Arife KALENDER
Günün Fıkrası
Temel’in ineği hastalanmış.. Hangi veterinere götürmüsse bir türlü iyileşmemiş. Temel biçare bir şekilde düşünürken ellerini açıp ALLAH’a yalvarmış; “Yarabbi sen ineğimi iyi et, iyi edersen 15 gün oruç tutarım…” Bu hayvan iki günden fazla yaşamaz diyen veterinerlere rağmen inek iyileşmiş… Bizim Temel 15 gün oruç tutmuş. 16. gün inek ölmüş. Temel ne yapacağını şaşırmış. İnek ölü, havadan 15 gün tutulan oruç… Ellerini açmış; “Yarabbi sen sanıyorsun ki Temel aptaldır, hiç itiraz kabul etmem, ineği kurbana sayar, tuttuğum oruçları da Ramazan’dan düşerim hiç kusura bakma…”
Günün Sözü
Yalanın dostu, gerçeğin düşmanı çoktur.
D. GIRARDIN