Değerli okurlarım, hatırlayacağınız gibi dünkü sayımızda Türk insanının ortak kültürleriyle beraber, özellikle İstanbul’un tarihsel yapısını ve kendine özgü kültürünü dile getirmeye çalıştım. O zaman muhafazakârlık oldukça katıydı demiştim ve şimdi nasıl olduğunu sormuştum. Ona da canlı bir örnek vermek istiyorum.
Bir Cuma namazında, vaiz duanın bir bölümünde şöyle dedi…
“Bizlere (yani Müslümanlara) rahatlıkla ibadet etmemizi sağlayan ve bu uğurda şahadet şerbetini içen şehitlerimizin ruhu şad olsun…” Ancak… Atatürk’ten söz edemedi, O’nun da ruhu şad olsun diyemedi, korktu, zavallı fukara! O olmasaydı yine dünyaya gelecekti ama, babası kim olacaktı, işte onu bilemiyoruz, onlarda sanırım bilmiyorlar…
Daha sonra, “Camiye Yardım, Caminin Direği Bel Veriyor. Camiye Yardım!” Ülkemizde, maalesef okuldan çok cami var. Öğretmenden çok İmam var. Bitmedi. Çoğu zaman boş bir alan bulunur ve hemen oraya bir çadır kurulur. Kaşı, gözü, dudağı boyalı genç bayanlar ama tesettürlü… Camiye yardım demiyorlar da, “Filistin’e yardım, falan yerde aç insanlar var onlara yardım” diyorlar.
Bir defasında, bitpazarına büyük bir çadır kurulmuştu, açma, börek ve benzeri yemekler yapılıyordu. Yaklaştım ve sordum: “-Hanımefendi bunları kimler için yapıyorsunuz?” “-Dünyadaki aç insanlara ve Filistin’e yardım amacıyla yapıyoruz.” “-Peki, ülkemizi bırakalım, şehrimizde hiç aç yok mu?”
(!) Lütfen Beyefendi! Bunu duyan erkekler sopalı çıkardılar, ama üstüme gelmediler. Çok üzüldüm! Veren kim belli değil, alan zaten belli değil Fiş, makbuz hak getire! B öyle yardımların camisi de olmaz, Filistin’i de…
Biz tekrar konumuza dönüyoruz. İstanbul’un hem spor ve hem de kültür merkezi olduğundan övünerek söz ediyorduk ve de diyoruz ki;
Bu kültür Başkentimiz, bu müstesna kaderini yani şaşaalı, görkemli, delikanlı duruşunu uhdesinde toplarken, şunu da kabul etmemiz gerekiyor ki; bu oluşumları aynı zamanda biraz buruk, telaşlı, heyecanlı, yaşadı bugüne kadar. Belki de tek dişi kalmış canavarların istilasından korkuyor ya da çekiniyordur. Yine de bu olasılık bizim için bir meçhul…
Her halükarda, Cumhuriyet Türkiye’sinde bu görkemli şehrimiz, sporumuzun da merkezi haline gelmiştir. Bundan sonra da böyle devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın…
İstanbul için yıllarca önce yayınlanmış kitapları karıştırarak, İstanbul’un kültür temellerindeki kültür insanları’nın portrelerini çizecek değilim. Bu makalede ki amacım, tecrübesiz ve özellikle kültürsüz başarılı olunamayacak bir konuya dikkat çekip altını çizmekti. Ayrıca, yerel takımlarımızın da, böyle büyük yanlışlara düşmemelerini içtenlikle sağlamak içindi. Bu vesile ile Kültür Başkentimiz İstanbul’un da kulaklarını bir miktar çınlatmış olduk.
Diğer taraftan, bu makalemizle, kulağımızı ters taraftan göstermeyip, kültürün teknolojiden çok farklı olduğunu, kültür oluşumunun asırları aldığını, alacağının altını çizmek istiyoruz. Devam edeceğiz!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA