İnsan Hakları Derneği (İHD) üyeleri, 10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla, Güvercinli Parkta bir araya gelerek, sloganlar eşliğinde açıklamalarda bulundular.
Üyeler adına açıklamayı yapan İHD İskenderun Şube Başkanı Coşkun Selçuk; “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Kabul Edilişinin 73. Yılında Sağlıklı Yaşam Hakkımızı, Savaşa Karşı Barış Hakkımızı Savunuyoruz!” dedi.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde belirtildiği gibi barış, adalet, eşitlik, özgürlük ve insan onurunun korunmasını ve bunları güvence altına alacak demokrasi mücadelesinin verilmesini savunmaya devam ettiklerini kaydeden Selçuk; “Çünkü insanlığın var oluşunu tehdit eden bu küresel krizden çıkışın tek yolu söz konusu değerlere sahip çıkmaktır” değerlendirmesinde bulundu.
Evrensel Bildirgede yer alan hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir düzenin hâlâ kurulamadığını savunan Selçuk, BM’nin, var oluş gerekçesiyle çelişir biçimde, her türlü ayrımcılığı sonlandırmada yeterince etkin olamadığını kaydetti.
Yaşanan küresel salgının, kriz halini daha da derinleştirdiğini ifade eden Selçuk; “Maalesef Türkiye’de de tüm yoğunluğu ve ağırlığı ile yaşanmaktadır. Ülke, 2016 yılından bu yana önce doğrudan, 19 Temmuz 2018 tarihinden itibaren de resmen kaldırıldığı söylense de yapılan pek çok düzenleme ile kalıcılık/süreklilik kazandırılan bir OHAL rejimi ile yönetilmektedir.
Bu durum/süreç, siyasal iktidarın gücünü sınırlandıran anayasacılık ilkesinin terkedilmesine, böylece hem hukukun hem de kurumların baskıcı rejimin birer “aracı” haline getirilerek keyfiyetin ve bilhassa da belirsizliğin kamusal alana hakim kılınmasına yol açmıştır. Özellikle bir yönetim tekniği olarak başvurduğu belirsizlik yaratma gücü, siyasal iktidara salgın koşullarını fırsata çevirme imkânı sağlamıştır.
Salgının olağanüstü niteliği ile OHAL’i birbiriyle ilişkilendirerek erkini daha da merkezileştirip toplum üzerindeki baskı ve kontrolünü arttırmıştır. Salgınla mücadeleyi önleme ve koruma eylemi olarak değil de güvenlik sorunu olarak ele alan siyasal iktidar, böylesi durumlarda hep yaptığı üzere öncelikle insan haklarını iptal etmeye yönelmiştir. Sonuç ise başta bilgi edinme hakkı, yaşam hakkı, sağlığa erişim hakkı, çalışma hakkı, ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere tüm temel hak ve özgürlüklerin sistematik olarak ihlal edilmesi olmaktadır.
İfade özgürlüğünün kısıtlanması, kadına yönelik şiddet, belediyelere atanan kayyımlar, milletvekili tutuklamaları, anayasa gereği olan AİHM kararlarının uygulanmaması, yaşanan ağır yoksullaşma, mülteci ve sığınmacılara karşı ırkçı saldırı ve sömürü, Kürt sorununda yaşanan çözümsüzlük politikası, HDP’ye açılan kapatma davası Türkiye’de insan hakları açısından endişe verici konulardır.
Var oluş nedenleri hak ihlallerinin son bulduğu, adalet, barış ve demokrasinin tesis edildiği bir ülke ve dünyaya ulaşmak olan bizler, dün olduğu gibi bundan sonra da tüm zorluklara karşın ihlalleri belgeleyip, raporlayarak görünür kılmaya, böylelikle önlemeye, cezasızlıkla mücadele etmeye ve insan haklarına saygıyı yükseltmeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu. (Haber: Helga TERBİYELİ)