Cumhuriyet Sevinci İle Yaşama Yerleşmek

0
27

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Cumhuriyet bayramını coşkuyla, hasretle kutladık. Çok şükür korana hanım ve bütün diğer olumsuz etkenlere rağmen Kalbimiz pır pır! Dileriz sonsuza dek sürsün Cumhuriyet sevincimiz. Gelecek yıl neler gösterecek bilemiyoruz ama biz her zaman ve aslında her zamankinden çok Cumhuriyetimize, birlik ve beraberliğimize sahip çıkarsak düşünmeye gerek bile yok.

& & & & &

Bu özel ve kutlu günde doğmak bendenizi kendi gözünde özel kılıyor (alçak gönüllü olmayacağım yani) ve bu günde doğum günümü, sosyal medyada, bizzat eve gelerek ve telefon ederek kutlayarak bendenizi özel hissettiren bütün dostlarıma, arkadaşlarıma, meslektaşlarıma çok çok teşekkür ediyorum. Cumhuriyet varsa bizde varız. Hep birlikte Cumhuriyetle kalalım.

& & & & &

Cumhuriyet candan can çıkarak kuruldu. Toprağa düşen kan bayrağa rengini verdi, bu anlatılır bir şey değil. Derin derin, düşündürür, gözünüzün önüne getirirsiniz eğer Mehmetçikler gelir önce gözünüzün önüne giyilmekten hırpalanmış eskimiş giysileri, delik botları ile ellerinde kendilerinden büyük silahları… O ağır hımbıl silahları sanki kristal bir vazo tutar gibi tutarlar, yokluktan, yoksulluktan, şeffaflaşmış elleri ile. Çünkü onlar vatanı da böyle zarif bellemişler ve onu korumak şerefi onlara verilmiş, onlar o kadar büyümüşler ki minnacık olmuşlar tevazudan, güç gelmiş kollarına, onlardan habersiz, onlar mı? Onlar analarının kınalı kuzuları, onların bir görevi bir amacı var. Vatan için savaşmak, kurtuluş ve dolayısı ile özgürlük için ölüme gitmek? Ve o Mehmetçiklerin bir Komutanları var, dünyada kimsenin sahip olamayacağı bir lider, bir diğer mucize! Gerçekten şimdi düşünüyorum da Atatürk bir mucize ya! Gerçek bir mucize, bir ülkeyi yok olmaktan kurtarmak için özel olarak yollanan! Ne kadar şanslıyız?

Ve işte o kurtuluş destanı ve doğuş destanı bendenize müthiş bir heyecan, bir enerji veriyor. Öyle bir enerji ile doluyorum ki bu günlerde, ayrılıkları can yakan, şehitlerimize bile kendimce can verdiğimi düşünüyorum.  Ve kendimi bedeninden sıyrılmış, ağırlık taşımayan bir sevgi yumağına benzetiyorum, sevgi ışınlarını yayan her tarafa eşit mesafede… Cudi dağında, Ömerli’de, Çukurca’da, Musul’da, Kobani’de, Kerkük’te, Suriye’de, İdlib’de ve Mehmetçiğin olduğu her yerde.

Ülkece zor bir dönemden geçerken, bize lazım olan, birlik, beraberlik, sağduyu ve her şeye rağmen “biz” olmak… Yase

Ve sevgili okuyucularım, Cumhuriyet bayramında ve sonrasında heyecan, sevinç, acı, kuşku ve garip bir korku ile bilinmezler içinde yaşarken, yüreğimiz hem ağır, hem boşlukta çırpınırken yine de umutlarımızı taze tutmaya devam edelim. Asık surat kimseye yakışmıyor, önce gülümseyelim, sonra gülümsetelim ve sağlıkla, sevgiyle birlik ve beraberliğimizden ödün vermeden, ayrımsız gayrımsız yaşamaya çalışalım…  Yase

& & & & &

Martılar

Bundan yüz yıllar önce deniz aşırı, çok güzel bir ülke varmış. Tabi her masalda olduğu gibi bu masalda da o ülkenin bir kralı ve tabii ki bir de prensesi varmış. Prenses dünyalar güzeli bir kızmış. Kral ona bakılmasını yasaklamış, her gün dolaşmak için saray muhafızları ile sarayın dışına çıkacağı ilan edildiğinde halk eğilir ve gözlerini kapatır, ya da evlerine kaçışırmış. Onu görmenin bedeli ölümle cezalanmakmış.

Günlerden bir gün yine prenses dolaşmak için çıktığında; fakir bir köylü delikanlı her şeyi göze alarak başını kaldırmış ve prensesle göz göze gelmişler… O an fakir delikanlı prensese inanılmaz bir aşkla tutulmuş.  Prensesin derin bakışlarının da boş olmadığını düşünmüş ve günlerce uyuyamamış. Fakir delikanlı ölümü bile göze almak pahasına, prensesi bir kere daha görmek için uğraşmış durmuş. Bu arada güzel prenses de onu tutulmuş onun zarar görmemesi için günlerce kendini saraya kapatmış. Sonunda dayanamayan fakir delikanlı her şeyi göze alarak gizlice sarayın bahçe duvarına tırmanmış ve prenses ile bir kere daha göz göze gelmişler. Fakir delikanlı hemen duvardan atlamış ve prensesle konuşacağı anda saray muhafızlarına yakalanmış. Kralın karşısına çıkarılan delikanlı ölümle cezalandırılacağını bildiğinden krala prensese duyduğu aşkını anlatmış.

Kral ölüm emrini vereceği anda prensesin yalvarışlarına dayanamayarak delikanlıya başka bir ceza vermeyi kabullenmiş.

Hemen bir gemi hazırlattıran kral, gidilebilecek en uzaktaki adaya bir fener yaptırmış ve fakir delikanlıyı da o adada yalnız yaşamaya mahkum etmiş…

Aradan bir kaç ay geçmesine rağmen prensesi unutamayan delikanlı prensese olan aşkını kağıtlara dökmüş ve martılara anlatmaya başlamış… Artık bütün martılar fakir delikanlının prensese olan aşkını anlamış ve yazdığı mektupları prensese götürmeye başlamışlar… Zamanla prensesin de yazmış olduğu mektupları fakir delikanlıya götüren martılar aracılığı ile iki gencin arasındaki aşk iyice büyümüş. Ta ki… Bir sabah sarayın bahçesinde kahvaltı yaparken prensesin odasının penceresine ağzında bir mektupla konan martıyı kralın görmesine dek. Tabii korkulduğu gibi olmamış… Martıların bile aracı olduğu İki gencin arasındaki büyük aşkı anlayamadığı için kendisinden utanmış ve ağlayarak kızına sarılan kral, hemen bir gemi göndertip fakir delikanlıyı getirtip kendisi ile evlendireceğini söylemiş.

Buna duyunca çok mutlu olan prenses hemen delikanlıya bir mektup yazmış ve olanları anlatmış. Bu arada mektubu götürmek için bekleyen martıya da tüm martıların düğünlerine davetli olduğunu söylemiş. Buna çok sevinen martı mektubu bir an önce ıssız adaya götürmek için yola çıkmış. Tam yolu yarılamışken yanından geçen bir kaç martı arkadaşına haber verip hepsinin düğüne davetli olduğunu söylemek için gagasını açtığında mektubu düşürmüş. Tüm martılar hep birlikte mektubu aramaya başlamışlar. Fakat bir türlü bulamamışlar…

Bu arada prensesten mektup alamayan aşık delikanlı, yazmış olduğu mektupları göndermek için bir tek martı bile bulamamış… Biraz ilerisinde uçuyorlar fakat yanına gitmiyorlar ve mektubu arıyorlarmış…

Prensesin kendisini artık unuttuğunu, istemediğini, martıların da onun için yanına gelmediğini sanan delikanlı üzüntüsünden sonunda kendisini fenerden kayaların üzerine atarak intihar etmiş. Olanlardan habersiz kralın gemisi adaya vardığında fakir delikanlının soğuk bedeni ile karşılaşmışlar…

İşte o gün bugündür, martılar o mektubu ararlar. Mektubu bulup, o inanılmaz sevgiyi geri getirebileceklerine, her şeyi düzelteceklerine, inanarak hep denizler üzerinde uçuşup dururlar.

Günün Şiiri

Ringlerin Akşamı

Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç.

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan
Ve arkasından güneş doğmayan büyük kapıdan

Geçince başlayacak bitmeyen sükunlu gece.
Gruba karşı bu son bahçelerde, keyfince,

Ya aşk içinde harap ol, ya şevk içinde gönül.
Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül.

Yahya Kemal BEYATLI

Ellinci Yıl Marşı

Müjdeler var yurdumun toprağına, taşına;
Erdi Cumhuriyetim elli şeref yaşına!
Bu rüzgârla şahlanmış dalga dalga bayrağım;
Başka bir tuğ yaraşmaz Türk’ün özgür başına.

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu;
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Yılları bir çığ gibi aşarak hafta hafta,
Koşuyoruz durmadan kadın erkek bir safta..
Elimizde meşale; ilke ilke Atatürk,
Işıklarla donattık ülkeyi her hafta.

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu;
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Aynı kandan feyz alır bunca toprak, bunca taş,
Kılıç tutan bilekler, verdi sabanla savaş.
Tekniğin dev nabzında her adım, her dakika,
Çarklarda aynı tempo, yüreklerde aynı marş.

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu;
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Biz yürekten bağlıyız elli yıldır bu yola;
“Yurtta barış” ilk hedef, “Cihanda sulh” parola.
Koparamaz hiçbir güç bizi millî birlikten;
Atamızın izinde koşuyoruz kol kola.

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu;
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.

Yaşasın hür ulusum! Soylu gencim, benliğim!
Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim!
Ersin elli yıllarım nice mutlu çağlara;
Örnek olsun cihana devletim, düzenliğim!

Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu;
Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu…

Bekir Sıtkı ERDOĞAN

Günün Sözü

Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir.
L.A.Seneca

Adaletin hâkim olduğu yerde, silahın yeri yoktur.
J.Amyot

İnsan ne kadar büyük ruhlu olursa, aşkı o kadar derin bir şekilde duyar.
Leonardo da Vinci

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here