Çok Teşekkürler Sevgili Kaymakamımız Sayın İskender Yönden

0
43

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Eski adliye binası nihayet aslına uygun olarak tamir edilip kaymakamlık oldu. Ve bu şekilde eski adliyeyi bilen herkesin yüreğine sevinç doldu çünkü adliye binasını tanıyan herkes bendenizde olmak üzere aslına göre restore edileceğinden kuşkuluyduk hatta bu konuda birçok yazı da kaleme aldık. Geçerli nedenlerimiz vardı tabi. Önce eski saat durdu ehli olmayanların eline düştüğünden sonrada yerine dijital bir saat kondu meydanın ortasına… Bu kadar ucube bir şey görmemiştik, defalarca yazdık “yazık oluyor” dedik “orijinallik yok ediliyor…” diye ama kimsenin umurunda bile olmadı. Çok şükür ki sevgili kaymakamımız Sayın İskender Yönden bu işe el attı da eski adliye yeni kaymakamlık ta bulunan eski saatin yeniden çalıştırılması için çalışmalar başladı.

Rahmetli babam saatçi Ahmet Celletin diye anılırdı. Kaldı ki başka meslekleri de vardı, bir liderdi; belediyede aza ve öğretmendi, tabi öncelikle Hatay devletinin milletvekillerinden biriydi. Ama asıl anılan zanaatçı tarafı yani saatçiliği idi. İskenderun ve çevresinde tek saatçi oydu. Bizler kardeşimle birlikte babamızı sadece başkalarından dinleyerek büyüdük. Çünkü biz babamıza yetişemeden o bizi çoktan terk etmişti. Adliyenin tam karşısında bizim dükkânımız vardı, saatçi dükkânı, hatta biz doğmadan oradaki evlerde oturmuştu ailemiz. Babamızdan sonra uzun zaman o dükkânda abilerim çalışmış ve adliyedeki saat doğal olarak onların sorumluğunda idi. Ne zaman ki başka ehil olmayan eller dokundu o nadide güzelliğe o da canını sıktı. Onun canı sıkılınca bizimkilerin de canı sıkıldı bakım için yaptıkları teklifler yeni yetişen saatçilerce baltalandı, saatin canı sıkıldı sonunda durdu…

Bizimkilerin canı sıkıldı hatta gönül koydular gelmiş geçmiş bütün başkanlara… Bizler üzüldük çünkü bu saat bizim için ailenin bir ferdi, bir candı, onunda duyguları vardı. Ve onun duyguları meydana konan o çakma saat yüzünden daha çok sıkıldı bu yüzden parçalarının çalınması umurunda olmadı artık sona geldiğini düşünüyordu ve tabi ki bizde. Ancak aniden bir haber düştü derneğimize saatçi aranıyormuş eski asil ve zarif saate hayatını iade edebilecek birisi.

Ve o birisi hayatını saatçiliğe adamış abilerimden biri. O ki korona hanımın egemenliğinde evde kalmak zorunda kaldığında işini eve taşımış biri. Bizim dernek, Ayna ve Süpürge Derneği Başkanımız sevgili Mehmet bey, Sevgili Kaymakamımız Sayın İskender Yönden işbirliği ile sevgili abim soylu ve zarif eski saati yeniden hayata döndürmek için gerekli ne varsa yapılması için anlaşmaya vardılar.

Ve tabi ki yalnız biz değil İskenderunluyum diyen herkes bu habere çok sevindi. Sayın kaymakam İskender Yönden’e gerçekten çok büyük teşekkürler, bu işi bu kadar ciddiye aldığı için. Aslında o saatle birlikte hepimizi mutlu etti, kaldı ki mutluluk artık ertelediğimiz hatta unuttuğumuz bir şeydi. Bunca haksızlıklar, adetsizlikler, yoksulluk ve yangınlarla, işsiz güçsüz gençlerle ve en kötüsü yeniden alevlenen korona hanımın hayaleti ile mutlu olmak anları bile dolduramaz hale gelmişti. Gerçekten çok teşekkürler, dilerim en yakın zamanda eski saatimize kavuşuruz ve o gariban dijital saat çok üzülmeden geldiği yere döner. Ve bendeniz ona ucube demek istemedim onun oturtulduğu kaide aslında ucube olan.

Ve bugün değişik bir yazı yazdığım için doğrusu mutluyum. Buna ve neden olanlara çok teşekkür ederim. Şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım, ayrımsız gayrımsız her zaman hep birlikte sevgili okuyucularım. Yase

Ve 2017’de kalem aldığım tamda bu günlerde. “ESKİ ADLİYE SAATİNE AĞIT…” yazımı yeniden anımsatmak isterim.

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün Eski adliye binasının önünde dikilen saati gördüm ilk kez. Uzun zamandan beri şehir dışında olduğum ve geldikten sonra yoğun bir rahatsızlıkla uğraştığım, yolum ancak doktora kadar o da çoğunlukla araçla olduğu için doğduğum, büyüdüğüm ve de yaşamakta olduğum güzeller güzeli İskenderun’daki değişikliklerin birçoğunu kaçırdım. Başta eski adliyenin önüne dikilen önce babamın sonra abilerimin şimdi mezarlarında bile huzursuz olduklarını sandığım o saat. Ki ilk başta rahmetli babam yarım asır önce Hatay milletvekillerinden ve ilçenin ilk ve tek saatçisi olarak onu kurmak, bakımını yapmak için tepeye çıkardı. Ondan sonra, sırası ile abilerim o saatin bakımını yapar, sevgiyle, zarafetle onu kutsarlardı çünkü saatler canlıdır ve onlar da sevgiyi, saygıyı hak ediyor. Aşağılanma ve hakaret karşısında canları yanar onlarında. Daha sonra çeşitli özverili saatçiler onun bakımını yaptı ve hiç biri bu işten ne bir ücret ne de bir teşekkür bekledi. Yaptıkları şeyden aldıkları haz onlara yeterde artardı bile. Ama ne oldu o güzelim incelik numunesi saat bakımsızlıktan öldü. Öldürdüler çünkü. Merak ediyorum sevgili İskenderun halkı ne düşünüyor, İskenderun’un simgesiydi o saat! Sordum “bu ne ya?” diye? Ne dediler biliyor musunuz? Yanıtlar canımı o saattin ölümünden daha çok yaktı. “Yazma, olmuş işte zaten değiştirmeyecekler, bak geç herkes gibi” şiddetli bir tokat gibi çarptı yüzüme bu yanıt. Herkes gibi ha! Yazık! Eh, “iyi hak ettiğiniz bu” diyebilirim. Ama diyemiyorum.

İskenderun yalnızca sizin değil, çocuklarınızın ve daha sonra gelecek kuşağın onu korumak, kollamak ve yapılan değişiklikler dâhil olmak üzere İskenderunluyum diyen herkesin ilk işi olmalı. Tabi ki bendenizde biliyorum bu yazı aynen o öyküde anlattığım gibi bir kulaktan girecek diğerinden çıkacak ya da hiç girmeyecek ama bendenizin görevi İskenderun’un tarihi, zarif dokusunu korumak için yazmak, konuşmaktır ve bunu yapmaya devam edeceğim kim bilir belki bir denizyıldızına yararım olur. Dün ayna ve süpürge derneğinde aynı konu konuşuldu. Ve herkes bu konuda sıkıntılıydı!

Geçenlerde belgesel izledim. TV1’de Mekke’deki Saat Kulesi açılışı gösteriliyordu. 601 metreyi bulan yüksekliğiyle, dünyanın en yüksek ikinci binası oluyordu o kule. Ve 43 metre çapıyla dünyanın en büyük saati o kuleye takıldı.

Kulenin çelik konstrüksiyonunu Türk firma Cimtaş üretmiş. Ve montajını yapıyorlardı ki o çelik yapı meşhur Eyfel kulesinden daha ağırdı ve 250 kilo altın kullanılmış. Şehrin her tarafından gece gündüz görünüyordu o saat! Düşünün gece gündüz kentin her tarafından görünebilecek bir saat? Yapım aşamalarından montajına kadar işçi, mühendis, elektrikçi ve bakım ustası ne bileyim binlerce çalışan saati oluşturan parçaları ki tonlarca ağırlıktaydı ve o saatin montaj görüntüleri dilimi damağımı kuruttu sonunda saat şehrin en yüksek kulesine yerleştirildi.

Ve saatin üzerine altın mozaikli bir yarım ay yerleştirdiler ki onu yerleştirmek başlı başına olaydı. Ve o yarım ayın içinde yüzlerce kişi namaz kılabilecek şekilde düzenlenmiş. Bizimkilerle övündüm tabi. Doğrusu Suudi Arabistan’dan pekte hoşlanmam özelikle kutsal Kâbe’nin çevresine diktikleri gökdelenler yüzünden dolayı da hoşnutsuzluğum çok fazla. Ancak evet milyarca dolara mal oldu binlerce işçi çalıştı; ama harika bir şey çıktı ortaya. Kıskanmadım, ama çok heyecanlandım!  Muhteşem bir şey oldu saate verilen önem gözlerimi yaşarttı işte ondan çok kıskandım!  Birde bizim yerden bitme saati görünce mideme taşlar dizildi yeminle.  Dilerim eski adiye binası işini iyi bilen sanatçıların eline düşlerde özüne dokunulmadan restore edilir ve o saat hak ettiği yere yeniden yerleştirilir.

Ve sevgili okuyucularım daha güzel bir İskenderun için hep birlikte çalışalım. Ve sağlıkla ve sevgiyle kalalım. Yase

Günün Şiiri

Bu Bizimki

Yıkıcı bir aşk bu,
Yıkıyor milletin ortasına
Tutku yükünü.

Bölücü bir aşk
Ekmeği suyu bölüyor
Günde üç öğün.

Hain bir aşk bu,
Sizin eve hırsız girer
Onunkine polis.

Yasadışı bir aşk bu,
Evlenmeyi
Hiç mi hiç düşünmüyor.

Soyguncu bir aşk bu,
En sıradan ezgilerden
Sevinçler devşiriyor

Kökü dışarda bir aşk,
Dante ile Beatrice’inkine
Fena öykünüyor.

İşgalci bir aşk bu,
Samanlık sevişenin diyor
Başka şey demiyor
Cemal SÜREYA

Halim açık denizde düdük çalan bir gemi,
Kim duyar ötelerden haber veren bestemi.

Akıl akıl olsaydı adı gönül olurdu,
Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu..

Yarın elbet bizim, elbet bizimdir;
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
‘Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.’
Necip Fazıl KISAKÜREK

Günün Fıkrası

Ülkenin yaşını başını almış ve en zengin işadamlarından biriyle yapılan röportajdır: Genç gazeteci çocuk soruyor, “Efendim, bugünlere nasıl geldiğinizi, bu inanılmaz servetin öyküsünü bizimle paylaşmak ister misiniz?” Ve cevap geliyor, “1928 yılıydı. 1.Dünya savaşının acıları yeni yeni sarılıyordu. Elimdeki birkaç sentten başka hiç bir şeyim yoktu. Elimdeki 5 sent ancak 1 elma almama yetiyordu ve ben 1 tek elma aldım. Sabahtan akşama kadar elmayı sildim, pırıl pırıl oldu. O elmayı gün sonunda tam 10 sente sattım. Sabahı zor etmiştim. Ertesi sabah, elimdeki 10 sentimle 2 elma aldım. Sabahtan akşama kadar o 2 elmanın her tarafını sildim, bir güzel parlattım ve gün sonunda ikisini, toplam 20 sente sattım. Bu sistemle ay sonuna kadar devam ettim ve bir ay içersinde tam 1.37 dolar kazanmış oldum. Ertesi ayın ilk haftası karımın amcası öldü ve bize 5 milyon dolar miras bıraktı.”

Günün Sözü
Birinin izinden yürünürse, onu geçmek mümkün değildir.
Seveceğin bir işi seçersen, yaşamında bir gün bile çalışmış olmazsın.
Konfüçyüs

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here