Mekânın Cennet Olsun Sevgili Dost…

0
53

Antalya Gazipaşa’dan kocaman bir günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Korona hanımın pabucunu dama attı, Dünyanın ve Yurdun her tarafını saran günlerdir devam eden yangınlar… Tabi çarşı pazardaki yangınlarda cabası… Yangınlar yüreğimizi yakıyor, cayır cayır yanan ağaçları, kavrulan börtü böcekleri, diri diri yanan küçük büyük orman sakinlerini düşündükçe içimiz buz kesiyor, vicdanımız sızım sızım, aklımız firarda oluyor. Bu insanlık dışı işi yapanları, yaptıranları Allah’a havale etmekten başka bir şey yapamıyoruz. Ne bir beddua, ne avaz avaz haykırış, ne saçımızı, başımızı yolarak ağlayıp yeri göğü inletmek, gidenleri geri getirmeyecek ve hiçbir ceza yeterli olmayacak bu yaratıklara. Bu yüzden Allah’a havale ediyoruz onları, bir tek Allah hakkı verir çünkü. Ve hava olağan üstü sıcak ancak bugün nihayet Antalya’ya yağmur yağdı çok şükür. Sitede birçok arkadaşımız yangından şu ya da bu şekilde etkilenmiş. Bu yağmur gerçekten herkesi çok sevindirdi. Ancak sıcaklar sürüyor ama geceleri serinlemeye başladı gibi yani biz yüksekte olduğumuz için de öyle hissediyor olabiliriz. O da günlük stresimizi gidermeye yardımcı oluyor yoksa kafayı yememek için hiçbir neden yok!

Ve yazımın devamını yazarken sevgili canım arkadaşım Hilmi Diken’in vefat haberi geldi! Bende soluk kesildi. “Ne” diye bağırmışım. Hastaydı ama iyi olacaktı hiç aksi gelmemişti aklıma, her dakika gideceğim onu ziyaret edeceğim diye kendi kendime verdiğim sözler sürekli aile içi rahatsızlıklardan ertelendi. Ve şimdi yanıyorum tek kelime ile. Tavsiye ediyorum sakın ola yapacağınız işi ertelemeyin, bendeniz elimde olmayan nedenlerden dolayı ihmal ettiğim her şey için şimdi yakıcı bir acı hissediyorum. Güzel insan, dost insan, can insan, duayen gazeteci arkadaş, yoldaş; gerçekten kaybımız büyük, gerçekten üzgünüm, hem de çok üzgünüm, ailemden de birini kaybetmiş olmanın üzüntüsünden büyük! Ailesinin üzüntüsünü düşünemiyorum bile. Allah sabır versin hepsine ve Rızkullah babaya. Onları gazetemizin kapı önündeki kaldırımda karşılıklı oturmuş sohbet ederken görürdüm çok zaman… Uğursuz korona belası yaşanırken mekan dışında olmaya özen gösterirlerdi… Gazeteye uğradığımda ya da onları gördüğüm için uğradığım zamanlarda. Şimdi o da bir yakınını kaybetmiş olmanın acısını yaşıyordur kuşkusuz. Bütün sevenleri gibi… Bazen gazeteciler cemiyetine uğrardım sırf onunla sohbet edebilmek için. Ah keşke daha çok zamanımız olsaydı birlikte geçirebileceğimiz! Valla bu iki yıl içinde uğradığımız kayıplardan ve keşkelerden baya bir garip olduk! Nur içinde uyu sevgili güzel insan, dost, arkadaş…  iyi ki seni tanımışım, kolay değil, yirmi yıldan beri yollarımız kesişmiş vaziyette, eski bir dost gibi karşılamıştı gazeteciliğe başladığım ilk günlerden. Dilerim o da eski bir dost gibi karşılanır cennet yolunda. Mekânı cennet olsun, nur içinde uyusun. Ailesine, sevenlerine ve bütün camiaya başsağlığı sabır diliyorum.

Ve bu arada sevgili Doğan Süslü arkadaşıma geçmiş olsun diyorum. O da rahatsızdı ne yazık ki onu da hiç ziyaret edemedim. Uzaklarda olduğum için ama dualarım onunla gülümseyen yüzüne gölge düşmesin dilerim.

Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalmaya çalışalım, sevgili okuyucularım. Ayrımsız,  gayrımsız. Yase

& & & & &

Bir Adam Bir Düş Gördü Ve Uyandığında Yorumcuya Giderek Düşünü Kendisi Için Yorumlamasını Istedi. Yorumcu Adama Dedi Ki; “Bana Uyanıkken Gördüğün Düşlerle Gel Ki Anlamlarını Söyleyebileyim. Ama Uykunun Düşleri Ne Benim Bilgeliğime Aittir, Ne De Senin Imgelemine…”

& & & & &

Üç Heykel

İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da ilginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma fırsatlarıydı.

Hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli heykeltıraşını huzuruna çağırdı. İstediği, birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama bu farkı sadece ikisi bilecekti. Heykeller hazırlandı ve doğum gününde komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup konmuştu.

Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar: “Doğum gününü bu üç altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir. O heykeli bulunca bana haber ver.”

Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel grama kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama aralarında bir fark göremediler.

Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi İyi okumuş, akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için zindana atılmıştı.

Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini istedi.

Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından çıktı. İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan çıktı. Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı çıkmadı. Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor, oradan öteye gitmiyordu.

Hükümdar heykelleri gönderen komşu hükümdara cevabı yazdı: “Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir. Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir. En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır.”

& & & & &

Çivi Çıkar İzi Kalır

Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. “Arkadaşlarınla tartışıp, kavga ettiğin her zaman bu tahtaya bir çivi çak” demiş. Genç, ilk gün tahtaya 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış.

Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş. Gence “Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi çıkar sök” demiş. Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona “Aferin iyi davrandın ama bu tahtaya dikkatli bak. Çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak” demiş.

Arkadaşlarla tartışılıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin, ama bu delik aynen kalacak kapanmayacak. Bir arkadaş ender bulunan bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir, ihtiyaç duyduğunda sana yardımcı olur, seni dinler ve sana yüreğini açar.

Günün Şiiri

Umut Yaprakları

Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgarlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular..
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları.
Özdemir ASAF

Söyle Sevda İçinde Türkümüzü

Söyle sevda içinde türkümüzü,
Aç bembeyaz bir yelken
Neden herkes güzel olmaz,
Yaşamak bu kadar güzelken?

İnsan, dallarla, bulutlarla bir,
Ayrı maviliklerden geçmiştir
İnsan nasıl ölebilir,
Yaşamak bu kadar güzelken?
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

Açılmamış Kapılar

Sevdiğin kentlerin selamı sanki
Sülüs kamyon şoförleri
Kufi hamallar

Anılar hep sonbaharda gibidir
astrakan gecede
süt yıldızlar

Belleğinin yerini tutar kadehindeki
Taşlar taş kemerler
İvedi sarmaşıklar

Hayatını sarsan binbir andan
adlarını yıllara
veren yargıç krallar

Ne varsa yarım kalmış, geleceğindir
Bir kez girilmiş sokaklar
Açılmamış kapılar

Bilir misin iki kökeni var hüznüniyetinin:
çiçek durumu aşklar,
yaprak düzeni siyasalar.
Cemal SÜREYA

Bulut mu Olsam?

Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa? ..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

Nazım HİKMET

Günün Sözü

Sen anılması güzel olan bir söz ol. Çünkü insan, kendisi hakkında söylenen sözlerden ibarettir.
MEVLANA

Bir Elmanın Yüreğinde Gizlenen Tohum Görülmez Bir Elma Bahçesidir. Ama Bu Tohum Bir Kayaya Rast gelirse Ondan Hiçbir Şey Çıkmaz…

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here