Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dünyayı kasıp kavuran korona belasının 4. kez pik yapmasının ön görüldüğü bir zamanda bizi sorsanız tabi ki her zamankinden biraz daha heyecanlıyız, tam 74 kocaman dolu dolu yılı geride bıraktık 75 yaşımıza bastık. Bestesini Teoman Alpay, Güftesini Nihat Aşar’ın yaptığı “Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım” sarkışını söylemiyoruz bugün. Çünkü güzelim ve güzelim olmayan günler hep bizden haberli geçti. Zamanın hemen-hemen her anına tanıklık yaparak bu yaşa geldik. Ta ‘23 Temmuz 1947’ tarihinden beri…
Ne anlamlı bir tarih bu tarih değil mi? Hatay’ın 23 Temmuz 1939’da anavatan Türkiye’ye iltihakının 8. Yıldönümü. Her ne kadar dünyayı sarıp sallayan uğursuz korona felaketine rağmen bazen kesintiye uğradıysa da yayın akışı bu iki yıl zarfında varlığı her zaman İskenderun’un sesi olmaya devam etti. Hani büyükler yeni doğan bebeklere “yaşıyla büyüsün” diye dilekte bulunurlar ya. İşte o dileğin hayat bulmuş halindeyiz çok şükür.
Yaşımızla büyürken çeşitli güzelliklerin yanında hiç akla hayale gelmeyen fırtınaları, salgınları, savaşları birlikte yaşadık. Zamanın gerisinde durmadık, her şeyin dışında… Bazen ileri gittik ama hep yan yana yürüdük, önümüz her zaman düz değildi, taşlar, yıkıntılar, döküntüler bazen çıktı önümüze düşmedik, eğilmedik, bükülmedik, aksine biz o yıkıntıları, taşları temizleyerek, ardımızdan gelenlere yolu açık tuttuk. İlkelerimizden ödün vermedik, ayrım gayrım yapmadık, yalaka olmadık, doğruları araştırarak yazdık, kimseyi kayırmadık, karalamadık. Her zaman haklının yanında olduk. Bazen engellendik, bazen yerildik, bazen övüldük, hepsini zamanında olması gerektiği gibi kabul ettik. Bizler mütevazı mekânımızda gösterişten uzak, yalnızca işimizi yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Zaman saçlarımızı aklaştırdı, yüzümüzde çizgiler oluştu, çocuklar büyüdü, büyükler evlendi, onlar zamanın tanıkları oldular bizim gibi…
Gazetecilik gerçekten kolay meslek değil. Özelikle de ipleri elinizden kaçırdığınızda. Bu yüzden zoru kolaylaştırmaya çalışıyoruz.
Ve sevgili okuyucularım, azıcık geçmişe gidelim kuruluş tarihimize, bizim gazetemiz 23 Temmuz’da kurulmuş yani Hatay’ın ana vatana ilhak ettiği gün. Bu yüzden İskenderun Gazetesi bir başka anlamlıdır. Ve ilk ve en önemli gazetelerdendir.
İlk kurucusu olan rahmetli Suphi Levent ilk olarak matbaayı kurmuş daha sonra 23 Temmuz’u doğum günü sayarak 1947’de resmen gazeteciliğe başlamış. Gazete aynı binada olan kendi matbaaları ile basılırmış ki şimdiye dek durum böyle. Gazetemiz imtiyaz sahibi Sayın Rızkullah Terbiyeli daha yedi yaşında iken İskenderun Gazetesinde çalışmaya başlamış. Getir götür işleri ile ve zaman akıp gitmiş, bu güne gelmiş ve gazeteyi bu duruma getirmiş. Bizler çok daha sonraları katılmışız aileye…
Örneğin ben deniz 2001’de ama sevgili Semir Bağırsakçı arkadaşımız bizden çok önceden hatta İlyas’tan önce bile Rızkullah baba ile kader arkadaşlığı yapmış. Şimdi gazete ailemizde hepsi bir birinden değerli arkadaşlarımız, köşe yazarlarımızla yayım hayatımıza devam ediyoruz. “Eski heyecan var mı” diye sorsanız.; Tabi ki içinde bulunduğumuz durumdan ötürü heyecanımızı yitirme noktasına geliyoruz ancak gazetecilik “tam yok artık diyecekken yeniden başlamaktır”
Gerçi bendeniz gülümsememi ve şarkımı unutur vaziyete geldim artık kaygısız kaygusuz olamıyorum zaten hiç değildim ama şimdi…
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN SEVGİLİ İSKENDERUN GAZETESİ…
Ve sevgili okuyucularım başta gazetemiz imtiyaz sahibi tam 74 yıldan beri bu işi yapan, hepimizi bir şemsiyenin altında kırmadan, üzmeden, baskı yapmadan toparlayan, değerli insan Rızkullah baba, sevgili kalem ve yol arkadaşımız Semir Bağırsakçı büyüğümüz ve diğer bütün aile fertlerinin doğum gününü kutluyorum ve tabiî ki bu ailenin bir ferdi olarak kendi, doğum günümü de kutluyorum… Dilerim daha çok uzun zamanlar birlikte sağlıkla, sevgiyle, eğilmeden, bükülmeden, ilkeli ve kamu yararına gazetecilik yapmaya devam ederiz ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle ayrımsız gayrımsız kalalım sevgili okuyucularım… Yase
Geçmiş Kurban Bayramı Kutlu Olsun
Bayram tatili bugün başladı. Ama bu yazıyı okuduğunuzda bugün ve bayram çoktan geçmiş olacak. Hiç birimiz bu yıl bayram moduna girmedik. Giremedik… En eski yazılarıma baktım ilk yıllar kaygısızdı, bayram yazılarım anılar vardı, özlemler ve bol bol bayram kutlamaları, yani hafif ve kaygısızdı.
Yıl yıl ilerlerken yazılarım sertleşmeye başladı, içinde acı olmaya başladı, biraz daha ilerilerde, şehit haberleri ile baya bir kötü oldu, gecen yılın yazısı bile bu yıldakinden daha hafifti ve içinde bayram kokusu vardı. Ancak şimdi kutlamaya hazırlandığımız bu bayram bayram değil artık. Yalnızca dinimizin gereklerini yerine getirmekle uğraşıyoruz.
Nasıl bayram yapalım ki. Bir taraftan korona hanım vuruyor, diğer taraftan havalar; seller nerdeyse dünyayı silip süpürecek, yangınlar cabası, işsizlik, yokluk, yoksulluk, pahalılık derken inim inim inler durumlara geldik. Buna rağmen umutlarımızı diri tutmaya çalışıyoruz.
Ve sevgili okuyucularım belki bayramlar ve özel günler bir fırsattır umutlarımızı güçlendirmek için. Her ne kadar kırgın, küskün, yaslı, kuşkulu ve yorgun olsak da bayramı fırsat bilip iyi şeyler yapmaya çalışalım. Birbirimizle bayramlaşmayı selamlaşmayı unutturmasın bize içimizin ağırlığı…
Ve kurban bayramımız kutlu olsun bütün yurtta ve cihanda sulha vesile olsun dilerim. Yase
Günün Şiiri
Sevdiğin Kadar Sevilirsin
Her şey sende gizli
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif
kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakini gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını kar sayma
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna
Ne kadar yaşarsan yaşa
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi;
Sevdiğin kadar sevilirsin
Sevdiğin kadar sevileceksin
Ay ışındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
Kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü his ettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzel
İşte budur hayat, işte budur yaşamak
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün;
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve her şeyi öğrendiğin kadar
Bilirsin bunu da öğren;
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN
Can YÜCEL
Günün Fıkrası
Adamın biri bara gitmiş ve barmene: “Sekiz votka, hemen, şimdi, hepsi birden!” demiş.
Barmen: “Tabii” demiş ama eklemiş. “Zor bir gün geçirdiniz galiba!”
Adam: “Sormayın” demiş. “Bugün erkek kardeşimin eşcinsel olduğunu öğrendim.”
Aynı adam, ertesi gün tekrar o bara gitmiş ve yine: “Sekiz votka!” demiş. “Bu sefer ne oldu beyefendi?” diye sormuş barmen.
Adam da: “İnanılır gibi değil ama benim büyük abim de eşcinselmiş. Öğrenince yıkıldım tabii” demiş. Ama üçüncü gün, aynı adam, yine sekiz votka isteyince, barmen dayanamamış ve şu yorumu yapmış; “Sizin ailede kadın seven kimse yok galiba.”
Adam cevap vermiş: “Var: Karım!”
Günün Sözü
Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır. Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Allah’ı kullanırlar.
Giordano Bruno (Italyan Filozof)