Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sıcaklar iyiden iyiye bastırdı; korona hanımın tahtı da sallandı, bütün yıkılmaz, sallanmaz tahtların, sallanıp yıkıldığı gibi. Nedense bu gerçek hep görmezden gelinir yani düşünüyorum da geçen yıl bu günlerde o kadar umutsuzduk ki korona hanımın tahtı sallanamaz, yıkılmaz sanmıştık artık. Ancak önlemler, aşılar derken o taht da sallandı… Tarih boyunca sallanmaz, yıkılmaz sanılan tahtların yıkıldığı gibi. Ve bu aslında değişmeyen tek şey -değişimin- olduğu gerçeğini, gözümüze gözümüze sokuyor. Keşke herkes bunu bilerek ona göre gardını alabilse, debdebe yerine bir ses, bir seda ile ölümsüz olabilmeyi seçebilseydi.
Neyse gündem, ortalığa dökülen yolsuzluklar ve tabi aşılar ve tabi artan işsizlik ve yoksullukla tıka basa dolu. Ha – işsizlik demişken binlerce işsiz bir dokunuşla iş sahibi olabiliyorlar ama eğer eskiden “dayın varsa” derdik şimdi gazeteci arkadaşın varsa diyoruz. Valla çok şükür bizim tanıdığımız gazeteci yok bu işlerle uğraşan. Zaten bize gelen kaçar zahir? Çünkü biz onlara yoksulluğun erdemlerinden söz ederdik tabi karınları doymazdı ama bir lokmayı da paylaşırdık valla. Ancak biz yoksulluğun erdemlerinden söz ederken hakkımızı istemiyoruz demek değildir. Çalışmak kazanmak her vatandaşın doğal hakkıdır. Ve bu hak şimdilerde gasp ediliyor ya da yok sayılıyor. Geçmişte FETÖ’cülerin üniversite sorularını çalıp, gençlerin haklarını yediği gibi. Yine düşünüyorum bu namazında, niyazında, muhabbetlerinde olan zatı şerifler acaba bu hesabı nasıl verecekler hiç düşünüyorlar mı? Yoksa onların inancında her yol mubah mıdır? Her şeye rağmen çocuklarımız üniversiteyi bitirdi, askere gitti ama ülkedeki işsizler ordusuna katılıp evde oturuyorlar. Acaba çıldırsak mı, çıldırmasak mı diye fal bakıyorlar. Millet bir değil iki değil bilmem kaç maaş alıyor bu gençler fal bakıyor! Kendimizden kestiğimiz vergilerimiz ile maaşlarını alan bu insanlar nasıl bir vicdan taşıyor acaba? Hani bizim dinimiz israfı yasaklıyordu, hani komşun açken sen tok yatma felsefemiz vardı. Ah para ah ah ah sen nelere kadirsin? Ama paranın da bir özelliği var ki çok vefasızdır. O da daim değildir ve yoktan var edildi ise aslına dönmekten hiç imtina etmez, aynen gerçeklerin eninde sonunda ortaya çıkması gibi. Sallanmaz denilen tahtaların yıkılması gibi. Şimdi kara paracı, yıkayıcı, temizleyicilerimiz nasıl zaman geçiriyorlar acaba paraları onları adaletin elinden kurtarabilecek mi? Gerçi bu konuda da kuşkuluyuz ya!
Ve aşılar ve aşı olan arkadaşlarım günledir aşıların yan etiklerinden hasta yatıyorlar, hoş bendenizde yattım ya. Valla şimdi ne yalan söyleyim ikinci dozdan korkuyorum. Aman sizin gözünüz korkmasın bu söylediklerimden bütün her şeyde olduğu gibi aşılarda da insanların tepkileri farklıdır bildiğiniz gibi kimi çok etkilenir kimisi hiç etkilemez kimisi az etkilenir ancak muhakkak etkilenilir. Bu da normal bir şeydir ne de olsa vücuda yabancı bir şeyler giriyor, vücut tepki verecek tabi kendince. Ancak yine de herhangi bir olumsuzlukta doktora sormaktan çekinmeyin. Bendeniz çoktan beri kendi kendimin doktorluğunu yaptığımdan kendimi idare edebiliyorum çok şükür. Gerekmedikçe ilaç yok. Hareket çok, su bol ve taze meyve yani dengeli ve sağlıklı beslenme. İşte formül…
Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım, malumların dışında her zaman ayrımsız, gayrımsız… Yase
& & & & &
Tahtadaki Çiviler
Arkadaşları ile devamlı kavga eden sorunlu bir genç varmış. Babası bir gün ona ders vermek istemiş. Ona çivilerle dolu bir torba ve boş bir tahta vermiş. Oğluna: “Arkadaşların ile tartışıp kavga ettiğin zaman her sefer bu tahtaya bir çivi çakacaksın.”
Genç, arkadaşları ile yine kavga etmiş ve birinci günde tahta perdeye 30 çivi çakmış. Sonraki zamanlarda arkadaşları ile iyi geçinmeye çalışmış ve her geçen gün daha az çivi çakmış.
Bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş ve demiş ki: “Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi sökeceksin.”
Günler sonra bir gün gelmiş ki tahtada ki her çivi çıkarılmış. Babası oğluna: “Aferin, arkadaşlarınla iyi geçiniyorsun. Bütün çivileri tahtadan söktün ama tahtada artık çok delik var. Eskisi gibi olmayacak. Her delik arkadaşlarınla kavga ettiğin zaman söylediğin kötü sözlerdir. Arkadaşların seni affetse de izleri hep kalacak ve bu delikler kapanmayacak. Arkadaşlarına değer vermelisin. Unutma ki her zaman onların yardımına, dostluğuna ihtiyacın olacak.”
& & & & &
Bir Bardak Sütün Hatırı
Howard, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu. O gün hiçbir şey satamamıştı, karnı da çok açtı. Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi. Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı. Yiyecek bir şeyler yerine: “Affedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim?” diyebildi yalnızca. Genç bayan çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona. Çocuk sütü yavaş-yavaş içine sindirerek içtikten sonra Çok teşekkür ederim, borcum ne kadar? diye sordu genç bayana.
Genç Bayan: “Borcunuz yok” diyerek yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti: “Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini beklememizi öğretti bize” dedi. Çocuk: O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size” dedi.
Howart Kelly evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da güçlü hissediyordu.
Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca hastalığıyla ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük bir kente gönderdiler. Dr. Kelly konsültasyon yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı.
Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı. Uzun süren tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu. Dr. Kelly denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koyup hasta bayanın odasına gönderdi. Kadın elleri titreyerek aldı zarfı eline. Açmaya korkuyordu. Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu. Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. Kâğıtta şunlar yazılıydı: Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir.
Günün Şiiri
Ay Karanlık
Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem
Senden gayrısına yoksam
Bozuksam
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık…
İtten aç
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N’olur gel,
Ay karanlık…
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş
Etme gel,
Ay karanlık.
Ahmed ARİF
Günün Fıkrası
PASAPORT
Amerika’da zencinin biri pasaportunu kaybetmiş. Tam da Türkiye’ye tatile gideceği gün… Aksilik bu ya… Uçağı kaçıracak, kara-kara düşünürken yolda bir pasaport bulmasın mı? Hemen almış yerden, bir bakmış Leanardo di Caprio’nun pasaportu…
‘Ne olursa olsun’ demiş ve şansını denemeye karar vermiş. Çıkarmış Leonardo’nun fotoğrafını, kendi fotoğrafını yapıştırmış. Uçmuş Türkiye’ye.
Atatürk hava limanında görevli gümrük memurunun karşısına geçmiş. Kim olabilir memur. Tabi ki Temel… Temel almış pasaportu eline, adamın ismine bakmış: “Leonardo di Caprio” fotoğrafa bakmış, bir beyaz. Adama bakmış zenci… Bir kaç şaşkın bakıştan sonra Temel öbür masaya seslenmiş, “Ula Cemal, bu titanik batmış mıydı, yanmış mıydı???”
Günün Sözü
Bir kalbi kırdıktan sonra gelen özür, doyduktan sonra sofraya gelen tuz gibidir. İhtiyaç kalmaz!
Pablo Neruda