Evde Bencillik

0
36

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah yine şiir var dağarcığımda zorunlu olarak… Çünkü bazı insanların  dayatmalarından  bıkmış vaziyetteyim. Ve şiire sığındım. Bu insanlar canları istediğinde istediklerini yapmakta özgürdür kendilerince, sanki dünyada yalnızca kendileri varmış gibi yaşarlar. Bu insanların bazısı evlerde sürdürürler saltanatlarını. Ev sakinlerini görmezden gelirler. Sanki orada tek başlarına yaşıyormuş gibi davranırlar.  Ortak yaşam mekanları da   kendi tekellerinde sanırlar. Ki sürekli sormadan, izin almadan  türlü değişiklikler yaparlar. Kafalarına göre. Mobilyaların  yeri sürekli değişir örneğin. Hiç sormadan yenileri eklenir, bu ekleme yapılırken odanıza bile tecavüz edilir. Kendi odanızda bile her zaman  oturduğunuz  koltuğun yeri her an değişebilir dolabınızın yeri de. Eve her girdiğinizde sanki yabancı bir eve girmiş gibi olursunuz. Kimse sormaz değişiklik yaparken, aklına eser “ben yaptım” oldu der. Siz görmezden geldikçe o da kendi bildiğini yapmaya devam eder. Nasıl bir şeydir bu anlamaya çalışırsınız. Bir sürü neden bulursunuz, huzursuzluk çıkmasın diye evde. Tam da tamam buna da alışırım dersiniz, yine bir gelirsiniz eve, yine değişmiş her taraf. Lahavle çekersiniz. Yine konuşmak istemezsiniz. Ve sonunda yeter be.  Bende varım diye diklenirsiniz.

Ve inanın ki öyle bir tepkiyle karşılaşırsınız ki en az onun kadar güçlü değilseniz zaten ağzınızı açmayın bile. Yani bu  insanlar ne olur kendi egolarını kendi üzerinde gerçekleştirseler? Örneğin kuaföre gitseler normal insanlar gibi, canları sıkılınca. Değişim akıllarına gelince. Saçlarını değiştirsinler, giysilerini, yeni ayakkabılar alsınlar canım. Yani değişikliği kendi üstlerinde, başlarında yapsınlar, öyle ev gibi ortak alanlarda değil. Bizim evimiz  hep böyledir. Bazen günde beş kez eşyalar  yer değiştirir. Gürültü olmasa esrarengiz bir şekilde değişiyorlar diyeceğim. İnler cinler değiştiriyor türünden. Ama bir gürültü çıkıyor ki o garip mobilyalardan inim, inim inliyorlar yerleri değişirken gariplerimin hele, hele  babadan kalma koltuğum ve hemen yanındaki çiçeğin yeri değişmiyor mu, cinnet geçiresim  geliyor. Zavallı çiçek ağaç olmak üzereyken sürekli yer değiştirdiğinden bücür bir şeycik kaldı. Çok sinirlendiğimde bu çiçekte senden hesap soracak diyorum içimden. Ve ben deniz bunca değişim yaşanırken evde yalnızca kendi kendimi yemekle yetiniyorum  çünkü ne bedenen güçlüyüm o mobilyaları çekip çevirecek  ne de  bana yardım edecek birisi var bu işi yapabilmem için. Kavga edecek yapıda da değilim. Susmak en büyük silahım ama namlusu hep bana dönük oluyor kardeşim.

Ve neredeyse bir haftadır  ev  sürekli değişiyor. Arkadaşlarım bile yetişemiyor değişikliğe. Ve bu sabah dünden kalmayım. Dün yeni bir eşya alındı eve yine sormadan renk ve ahenk gözetmeden. Sinirlerim tavan yapmadı yalnızca derin bir acı sardı içimi, bedenimi. Demek bu kadar yokmuşum aslında. Ve bu durumda bencilliğin en alası duruyordu karşımda. Her şeye eyvallah diyorsunuz yine de huzursuzluk çıkmasın diye ama kardeşim birde nankörlükle suçlanmıyor musunuz? Sanki siz istemişsiniz de onlar büyük fedakârlıklarla bunu yapmışlar gibi.

Oysa kendi bencilliklerinin ve “sen  ne bilirsin  ben yaptım olur, sende kimsin?” demenin yorgunluğu bu… Anlamıyorlar.  Katılımcı olsalar, ortak kararlar  alsalar  o zaman  herkes ortak yapardı işleri, kimsenin canı yanmazdı. Kardeşimle böyle yapardık sürekli o bana sorardı ben ona sorarım bir şey alınacak ya da verilecekse ortak karalarla. Ama burada  bu mekanda böyle şeyler sökmez.  Burada yalnız  ben varım sen istersen takla  at seni görmem imkan yok diyorlar. Karar verdim içimdeki beni  ortaya çıkardım. Böylece mantıksızlığa karşı duracağım ya da  çekip gideceğim çünkü artık eskisi gibi yaşamaya devam edemeyeceğimi  biliyorum…

Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgi ile her zaman hep beraber kalalım diyorum. Okuyucularım arasında bu yazıdaki yapıyorsa ev sakinlerinden biri, lütfen bilsin ki çok huzursuz oluyor diğer sakinleri. Yase

& & & & &

Fincan Takımı

Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldılar: “Eski gazeteniz var mı bayan?” Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. “İçeri girin de, size kakao yapayım” dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı.

Kakaonun yanında reçel, ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işlerimi yapmaya koyuldum. fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti bir an ve başımı uzattım içeriye. Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu…

Erkek çocuğu bana döndü “Bayan, siz zengin misiniz?” diye sordu. Zengin mi? “Yo hayır!” diye yanıtlarken çocuğu, gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve “Sizin fincanlarınız, fincan tabaklarınız takım” dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu.

Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı, bir eşim vardı ve eşimin de bir işi… Bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi bir uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri, halının üzerindeydi halâ. Silmedim ayak izlerini.

Silmeyeceğim de. Olur, unutuveririm ne denli zengin olduğumu…

Günün Şiiri

Acıların Rengi

ey acılara tat veren güzellik
Yüreğimize hoş geldin
Geldin de
Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi
Artık ister dolu yağsın ömrümüze
İsterse kar
Biz ki bildikten sonra sevmeyi
Bütün sabahlar
Acı renginde olsa ne çıkar.

Adnan YÜCEL

 Erimek

Erimek belirsizce her şeyde

Karışmak sulara yıldızlara

Sinmek kokusuna mor menevşenin

Yanmak damar, damar nefes, nefes

Yaşamak tükene, tükene.

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

 Müjde

Portakal kabuğundan

Kavun diliminden

Havalandı nakışlar

Avşar kiliminden.

Çılgın topukları üstünde

Sebepsiz sevincin

Adamın canı dostlara

Güzel haberler götürmek ister

Aksi gibi ne dost var meydanda

Ne de güzel haber

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

Çürümek

Her şey çürüyor canım kardeşim bu dünyada

Hatıralar bile

O hatıralar ki kafatasından muhkem bir yerde saklıdırlar

O hatıralar ki tüyden hafif

Gök mavisinden duru

Etten kemikten uzaktırlar

O hatıralar ki

Bambaşka bir zaman içre yaşar dururlar

Gel demeden gelir

Git demeden giderler

Nur topu gibi açıldıkları olur bazan

Sonra sızım sızım sızlarlar

Her şey çözülüp gidiyor bu dünyada

Bir biri içinde

Bir biri peşi sıra

Bir tad dudakta

Bir ses kulakta

Sen toprakta çürürsün canım kardeşim

Ben ayakta

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

 Taze Taze

Dondurma kutusu üstünde
Üç kırmızı çiçek
Canımın içi kadar sıcak
Dilediğim kadar kırmızı
Özlediğim kadar gerçek.
Dondurma kutusu üstünde yaz gelmiş meğer
Neler getirdi kim bilir neler
Neler götürecek.

Bedri Rahmi EYUBOĞLU

Günün Fıkrası

Deniz aşırı bir ülkede askerliğini yapmakta olan John bir gün sevgilisinden bir mektup alır. Sevgilisi artık ondan ayrılmak istediğini bildirmekte ve fotoğrafını geri göndermesini istemektedir. John çok kızar. Arkadaşlarından eski kız arkadaşlarının fotoğraflarını toplar hepsini bir araya koyup paket yapar ve sevgilisine gönderir. Pakete bir de not iliştirir; ‘kusura bakma, hangisi olduğunu çıkaramadım lütfen kendi fotoğrafını al ve diğerlerini geri gönder!!!

Günün Sözü

Şanssızlığa katlanabiliriz, çünkü dışarıdan gelir ve tümüyle rastlantısaldır. Oysa yaşamda bizi asıl yaralayan, yaptığımız hatalara hayıflanmaktır.
Oscar Wilde

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here