Son zamanlarda sık sık Atatürk döneminde Osmanlı’nın karalandığı ve ecdadımıza hak ettiği değerin verilmediği dile getiriliyor. Oysa gerçeğin böyle olmadığı, dönemin tanığı ve Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan bizzat anlatıyor. İşte onun kaleminden Atatürk’ün Osmanlı devlet adamı ve o dönemin önemli şahsiyetlerine bakışı:
Atatürk’ün manevi kızı, tarih çalışmalarında sağ kolu ve TTK kurucularından Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk’ün Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucu liderlerinden ve Türklüğe büyük katkıları olan padişah ve önemli isimlerin anıtlarının yapılmasını istediğini anlatır. İnan, bu konuda şunları söyler:
“Kemal Atatürk devri, güzel sanatların her şubesinin gelişmesine önem vermiş olarak tarihimize geçecektir. Ancak, yine bu vesile ile Atatürk’ün kimlerin heykel ve abidelerinin yapılmasını telkin ettiğini açıklamak isterim.
Atatürk tarih tetkikleri yapan ve buna önem veren bir insandı. Bir devlet adamı olduğu düşünülünce onu sadece siyasi ve askeri tarihlerle uğraştığı ve o sahalarda yetişmiş insanların tanınmasını ve hatta heykellerinin yapılmasını istemiş olduğu düşünülebilir. Bu cihet de doğrudur. Meselâ İstanbul’da Fatih’in, Kanuni Sultan Süleyman’ın ve diğer Türklüğe şeref getirmiş Osmanlı devlet adamlarının heykel ve abidelerini görmeyi arzulamıştır. Nitekim kendi zamanında büyük denizci Barbaros Hayreddin’in İstanbul’da dikilecek heykeline hususi ilgi göstermiştir.
Fakat asıl Atatürk’ün tarihi şahsiyetlerden tanınmasını istediği ve bugünkü Türk nesillerine birer örnek olarak verilmesinde fayda umduğu başka değerlerde olan kimseler de vardır. O da medeniyet alanında Türk tarihine eser veya eserler bırakmış olanların hatırasını tazelemek ve onları bütün değerleri ile bugünkü nesle tanıtmak, abidelerini, heykellerini yapmaktır. Bunun için en güzel örnek Türk Tarih Kurumu’na, Atatürk’ün Mimar Sinan’ın heykelinin yapılması için verdiği yazılı emirdir.” (Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 4. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1984, s.183-184.)
Afet İnan’ın bahsettiği 2 Ağustos 1935 tarihli emir, “Sinan’ın heykelini yapınız” talimatını taşır. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.27, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2010, s.292.)
Mimar Sinan’ın heykeli 1956 yılında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin önüne heykeltıraş Hüseyin Anka’ya tarafından yapılır.
Prof. Dr. Afet İnan’ın aktardığına göre Atatürk 16. Asırda Ege ve Akdeniz rehberini, incelemelere dayanarak yazan, Amerika’nın ilk haritasını 1513 yılında en doğru şekilde çizen, sadece Türk amirali değil, aynı zamanda bir Türk bilgini olan Piri Reis’in anıtının İstanbul ve doğduğu Gelibolu’da yapılmasını istediğini, ayrıca Kâtip Çelebi’nin, Türk tıbbiyesini Anadolu’da 1206 yılında Kayseri’de kurmuş olan Gevher Nesibe Hatun’un anıtının yapılmasını istemiş. Atatürk zamanında Mimar Koca Sinan’ın heykelinin Ankara’da yapılması için şehir planında yer arandığını da aktaran Prof. Dr. İnan, Atatürk’ün isteklerinden birisinin de Ankara’da Gençlik Parkı’ndaki geniş yolların iki tarafına Türk devlet adamlarının anıtlarının yapılması olduğunu belirtiyor.
Afet İnan’a göre, 1935 yılında TTK tarafından Mimar Sinan’ın eserleri üzerinde bir çalışma başlatılır. Hayatının yazılması için belgelere dayalı bir çalışma yapılır. Yaptığı eserlerin resimleri ve rölövelerinin çıkarılması kararlaştırılır. Eserlerin rölöveleri 1935-53 yılları arasında Yüksek Mimar Saim Ülgen tarafından tamamlanır. Atatürk’ün, İstanbul ziyaretlerinde de Sinan’ın heykelinin yapılması konusunun sık sık konuşulduğunu, en uygun yer olarak Ayasofya ile Sultanahmet arasındaki parkı önerdiğini, ancak Atatürk’ün kesin bir karar vermediğini belirterek şunları söylüyor: “Bir de asıl kendisi, Süleymaniye’de bir Sinan sitesini ihya etmek ve onun yaptığı bütün eserleri restore ettirmek, yeni ihtiyaçlara göre kullandırmak istemiştir. Bu fikirler ilerlemiş ve bazıları tatbik edilmiştir.” (Afet İnan, s.186.)
29 Mayıs 1453 yılında İstanbul’u fetheden ve yeni bir çağ açan Fatih Sultan Mehmet’e, Atatürk’ün hayran olduğunu ve her fırsatta onun büyüklüğünü dile getirdiğini belirten Afet İnan, bu konuda da şunları aktarıyor: “Büyük Fatih’e her zaman hayranlığını ifade eden Atatürk, o büyük Türk devlet adamı için İstanbul’da ebedi kalabilecek bir abidenin ve hatta heykelinin yapılmasını daima söylemiş ve arzu etmiştir. Bu yer için, Ayasofya Camisi yanındaki meydan, Kızkulesi, Rumelihisarı veya Fatih’in gemilerinin kızakla geçirildiği deniz kıyısı ileri sürülmüştür. Atatürk, Fatih için, Onun şanına layık bir abide eser düşünmüş ve bilhassa Kızkulesi’nden her geçtiği vakit, burada böyle bir anıtı görmeyi çok arzu ettiğini ifade etmiştir. Nitekim Atatürk’ün son yılında İstanbul’da Barbaros’un heykelinin yapılması bu fikirlerin bir mahsulüdür.” (Cumhuriyet, 10 Kasım 1953.)
Kemalist ideolog Mahmut Esat Bozkurt da Fatih Sultan Mehmet için, “Hakikat şudur ki Fatih, emsalsiz dünya büyüklerindendir. Bence bunda şüphe yoktur” der. (Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali I-II, Düzeltilmiş 4. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s.312.)
Prof. Afet İnan, bugün de zaman zaman gündeme gelen ‘devlet arması’ meselesi hakkında ise Atatürk’ten şunları aktarıyor: “Atatürk’e bir gün, renkli olarak çizilmiş devlet arması için şekiller getirmişlerdi. Bunlarda hâkim olan unsur, ya kurt başı veyahut da Ayyıldız idi. Ressamlarımızın bulabildikleri bu armaların hiç birisini, Atatürk kurduğu devletin bir Cumhuriyet arması olarak kabul edemedi, bunlara düşünerek defalarca baktı. Söylediği şu idi: “Bunların hiç biri bugünkü dünyamızın içinde kurulan yeni bir devletin arması olamaz. Devlet armasını, sembolik bir insan başı olarak temsil etmeli’ dedi. Bunun üzerinde kendisiyle bir çok defalar konuştuğum zaman, bana verdiği izahat şu idi: ‘Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiç bir şey tasavvur edemiyorum” demiştir. Böylece o zaman, Atatürk’ün tasvibinden geçmiş bir Cumhuriyet devleti armamız yapılmadı. Çünkü naklettiğim gibi, çizilen şekillerin hiç biri Atatürk tarafından kabule şayan bulunmamıştı. Mütefekkir Atatürk, insan zekâ ve aklının hayranı idi.” (Ulus, 22 Ekim 1950.)
Sadık KARAKAŞ