Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yağmurla uyanmak çok özlediğimiz bir şeydi özelikle dün geceki sıcaklardan sonra. Sıcaklara toz duman karışınca gerçekten çok kötü bir tablo çıkıyor ortaya. Tamda yağmur iyi gelecek sanırken oda iki dakikada çekip gitti. Ve bu zor günleri hep birlikte yardımlaşarak geçirebileceğimizi düşünüyordum ama yine yanıldım. Belediye suluyor yolları ama kuşkusuz yetersiz. Herkes günde en azından iki kez kapısının önünü, etrafı çamur deryasına çevirmeden yıkamayı ve sokağı sulamayı alışkanlık edinerek belediyeye yardım etse bu zor günler geçene dek çok insanca bir şey yapmış olurduk. Ancak gördüğüm şey terk edilmişlik kaderine sadece. Arabalar toz içinde sokaklar, evler, kapılar, bacalar. Yani her gün temizle etrafını, yıka arabanı ne olacak ki ama biz yalnızca konuşuruz, şikayet ederiz. Evlerin çoğunda klimalar çalışıyor kapı pencere sıkı sıkıya kapalı. Pislik, toz duman dışarıda kalıyor. Ama klimaların suları kaldırımlara akıyor. Borular tozdan, çamurdan iğrenç görünüyor, borudan inen sularda toz içinde yıkık dökük kaldırımlarda yosunlaşıyor ve incecik sinekler oluşuyor etrafında. Bide yere atılmış kağıtlar, naylon torbalar, yemek kırıntıları, kediler deşmiş etrafa dağılmış.
O kadar kötü bir görüntü oluşuyor ki insanı doğduğu yere düşman ediyor. Yıllardır klimaları ve sularını yazarım ve yazmaya devam edeceğim gibi görünüyor. Çünkü bizler acayip insanlarız evimizi temizleriz, kapımızın önünü kirli bırakırız. Hiç düşünmeyiz evimize girmek için önce o alanı kullanacağımızı. Oysa yolumuz kirli ise evimizde temiz değildir. Şahsen sokakta giydiğim sandaleti, giysiyi evin içinde de giymek isterim ama ne mümkün evin içine kendimi bile geçiremiyorum ki banyoya girip temizlenmeden. Bu yalnızca bu günler için geçerli değil kuşkusuz.
Çünkü maşallah her daim bir taraflar yıkılır dökülür, kaldırımlar kırılır, yenileri döşenir, inşaatlar falan yani bizim sokaklar hiçbir zaman temiz olmazlar ki bu bilinç içinde değiliz ki ve belki bu yüzden aşinalığımız ve vurdumduymazlığımız. Ancak kararlıyım en az klimalar konusunda. Her gün yazacağım. Belediye çevre temizliği ünitesinde çalışan elemanlarından bir bölümünü bu klimalarının suyunu sokağa bırakan evlere yollasın onları uyarsın yol göstersin. Borular ya gömülsün, su toprağa karışsın ya da başka ne yapılabilirse yapılsın, kimsenin kaldırımları böyle yosun içinde bırakmaya hakkı yok. Bizim klimalar damda olmasına rağmen suyun yere dökülmesine izin vermiyoruz ben deniz onu biriktiriyorum yani klima çalıştırdığım çok çok ender zamanlarda. “O sular aslında saf sulardır. Ütü yaparken ve birçok şey için kullanılabilecek sulardır komşumuzun kliması, dün gördüm yine yere akıyor ve etrafı yeşillenmiş. Onu uyardım, boruyu büyükçe bir şişeye koysun su şişeye aksın diye…
Ve herkes suyu şişeye “plastikte” olabilir aktarabilirse ne azından yeşillenmiş ve sineklenmiş bir kaldırım olmaz, bizde zikzaklar çizerek yürümek zorunda kalmayız, belediye zabıtaları serbest bırakılan o ince pislik içindeki boruların sahiplerini uyarabilir hatta ceza yazabilir. Ve belki bu konuda belediye meclisi oturup ne yapılabilir diye düşünüp kararlarda alabilir. Çünkü bu sözünü ettiğim şeyler köylerde kenar mahallerde değil, şehrin göbeğinde oluyor. Ben kendi hesabıma çevremi uyarıyorum. Atölyemin tam kapısının önüne akan klima suları ile başladım bile işe. Komşular sağ olsun içerde serinlerken dışarının halinden bi haberler ya bi haber olmasalar da umurlarında bile değil, “zaten batmış etraf” zihniyetindeyiz çünkü… Ama ne olursa olsun onlar yapmasa ben yapacağım. Hatta sokak, sokak dolaşıp şişelerin içine alacağım o aptal boruları. Ya da en iyisi büyükçe kaplar koymak, suyu biriktirmek sokak hayvanları için. A çok güzel bir fikir!
Gazipaşa’da birkaç kap koymuşuz merdiven altına. Her sabah havuza inerken o kapları dolduruyoruz çıkarken eve, bakıyoruz ki kaplar boş ve sevgili Berke günde en az beş kez o kapları dolduruyordu. Ekmek almaya yolsan gitmez ama hayvanlara su koymak için beş katı iner ekmekte almalı tabi bu arada değil mi?
Ve sevgili okuyucularım yağmur ruhuma değmedi bile sıcak çok sıcak hava hala. Ve bizim havalarımız da sıcak çok sıcak. Ve kaldırımlar ve sokaklar gibi yara bere içinde bu yıl. Hayatın bütün gerçeklerini bir arada yaşıyoruz sarmaş dolaş kirlenmeden kirletmeden. Bir gün aslanlar gibiyken, aniden gelen bir beyin kanaması ile yatağa mahkum oluyoruz. O arada bir bebek dünyaya gözlerini açıyor, yoğunlaşan ağır akan kanımız hızla akmaya başlıyor, yeniden umut yükleniyoruz. Tam o arada yine bir ölüm haberi ile ağırlaşıyoruz ve aynı anda bir düğün haberi geliyor ve bozuk ekonomi başka yerden vuruyor. Tam depresyona giriyoruz. Ve dünya bir yana derdim bir yana diyorlar ya bizde böyle yuvarlanıyoruz ve bütün bu ağır olayların arasında. Gözümüz çevreyi irdeliyor. Yani işsiz güçsüz kendine klimaları ve tozlu yolları iş edinmiş değiliz. Her şeyi bir bütün olarak görebiliyoruz. Hiç bir sorun bir diğerini gölgelemiyor her şey dünyanın değişmez harikulade dönüşü gibi dönüyor bir birine karışmadan.
Ve bu arada yeni su bağlandı dün bizim apartmana da. Ve tepedeki su tankları bir anda taşmaya başladı evde değildim geldim bir baktım of of her tarafı su basmış. Yıldırım hızı ile ustayı ara gelsin ve sorun 350 TL’ye haledildi. Şimdi musluklardan şarıl, şarıl akıyor. Valla Gazipaşa’da müthiş bir su var, coşa, coşa akan buz gibi. Buraya gelince bizim sular çok sönük kalıyordu, şimdi aynen onların suyu gibi akıyor duş alırken oh diyebiliyorsunuz çiçekleri sularken de dün bol, bol suladım etrafı valla. Sokağımızı da tabi… Bu güzellik sokakların çirkinliğini örtemiyor, ama an azından azaltıyor isyanımızı. Yani söylemek zorundayız gerçekleri değil mi?
Ve sevgili okuyucularım sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım diyorum her zamanki gibi. Yazılarım aksayabilir biliniz ki elimde olmayan nedenlerden dolayı. Ama biz her zaman birbirimizin yanında yamacındayız. Yase
Günün Şiiri
ADI ‘EYLÜL’ OLSUN
adı: ‘eylül’ olsun.
hem son olsun
hem de en güzel ilk
günlerden: ‘pazartesi’
soğuk, güneşli
ve neşeli.
yaprak olsun yemyeşil
‘sararmaya yüz tutmuş ben’de
düş-l-erken
arkamdan bakar olsun.
gülücüğü hep sıcak
dokunuşum olsun ulaştığım
hani o uzak erişilmezliğinde
salınırken yanyana.
bilmiyor olsun gölgemi
bilmeyenler dünyasında
dudaklarında titreşen kelimeler
yine sevgi olsun
hiç susmayacak yıllarca
döküldükçe yavaşça.
bahçemde çiçek olsun
kırmızı, ‘mavi’ye çalan
koklayamayacağım
bakakaldığım
en suskun halim olsun
kilit vurduğum kendime
kapanmış içine ürkek yabancı
uzak kalır olsun
yine mutlu kendi haline.
çizdiğim resim olsun
hayal edip günlerce
uykusuz gecelerde
renkleri karıştırdığım tual
üzerine vurduğum bez
duygularım olsun
şekillerde sakladığım.
yeni bir baslangıç içinde
kucaklanan günler
koşulan öpüş olsun
özlenen sevgili hayallerde
geceyarıları uyandıran
rüyalardan heyecan içinde
sonrasında bilinen mutluluğu
tesellisi olsun.
bir saç teline dokunuş
bir öpüş usulca yanağından
sessizliği bozan
hissedilen nefes olsun
gözlerine bakan gözler
yalnız
mavi
hayal meyal olsun.
adı: ‘eylül’
soyadı: ‘pazartesi’ olsun.
İsmail ONAT
İKİLEM
huzursuz yaşamdan
huzursuz ölüme
‘merhaba’ der
cezalı.
yeni dünyasında
vücudunu teslim edebileceği
toprak kurtlarına
‘merhaba’ der…
ve ‘hayat’ arkada
tüm albenisi ile
nefretsizliğinde
ısrar eder durur hala.
İsmail ONAT
Günün Fıkrası
Psikologa başvuran adam; “Geceleri uyuyamıyorum efendim, sürekli yatağın altında biri varmış gibi geliyor yatağın altına iniyorum bu seferde sanki yatağın üzerinde birileri varmış gibi geliyor.”
Doktor da; “Altı aylık bir çalışma sonucu bu sorunu hallederiz.”
“Peki vizite ücreti ne kadar?”
“Seans başı 50 dolar haftada üç seans.”
Tabi adamın gidiş o gidiş. Doktor bir kaç ay sonra sokakta hastaya rastlamış gıcık bir şekilde gülerek; “Ne oldu hastalıktan kurtulabildin mi?”
Adamda gülerek; “Evet hem de bir şişe şaraba hallettim.”
Doktor çok şaşırmış; “Nasıl yani?”
“Sizden çıktıktan sonra birahaneye uğradım, biramı içerken yanımdaki berduşla dertleştik, ona bir şişe şarap ısmarladım o da bana karyolanın bacaklarını kesmemi tavsiye etti.”
Günün Sözü
Evlenme davaya benzer. Mutlaka memnun olmayan bir taraf vardır.
Yoksulluğun hüküm sürdüğü yerde ne utanma kalır, ne suç, ne namus, ne de ruh.
Honore de BALZAC