Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yine yüreklere ateş düştü, yine gözyaşlarımız bizi dinlemeden akıyor, boyun boşluğumuzda göl olup taşıyor. Gece yastığımız ıslak, gündüz gözlerimiz kaçamak. Yine şehitlerimiz var, yine siyahız, yine yaslıyız!
Bitlis’in Tatvan ilçesinde Nemrut dağları üzerinde düşen helikopterde kahraman askerlerimiz şehit oldu. Kalbimize ateş düştü, daha acımız tazeydi oysa “Allah bu acıyı unutturmasın” derler ya; ama biz daha yastayız daha kaç gün geçti ki Gara şehitlerimizin üzerinden?
Ve o helikopter kazasında yitirdiğimiz kahramanlar ki aralarında bir tanesi FETÖ’cü kalkışma esnasında “Asker hiçbir zaman vatan evladını öldürmez. Bu katiller asker olamaz Türk Milletinin Askeri katil olamaz” diyen. Beş kız kardeşin biricik erkek kardeşi Korgeneral Osman Erbaş. “Vatan sağ olsun” dedi kız kardeşi. Vatan sağ olsun. Evet, vatan sağ olsun, her şey vatan için, canımız milyon kez vatana feda olsun. O da zaten daha birkaç saat öncesinde bir şehit annesi ile telefonda konuşurken “keşke bende şehit olsam” demişti birkaç saat sonra artık bir şehitti! Ne mutlu!
Ve kahraman şehitlerimizin hepsinin hikâyesi yüreğimizi dağladı, yürek nasıl dayanıyor anlayamıyorum bütün bunlara… Dizi-dizi kırmızı bayrağa sarılı tabutlara bakmaya, nasıl parçalanıp moleküllerimize ayrılmıyoruz anlamıyorum! Ama mucizelere inanıyorum. Yoksa nasıl dayanabilirdik tek parça olarak bunca acıya. Başımız sağ olsun sevgili ülkem. Allah sabır versin ailelerine, sevdiklerine ve hepimize… Ve Allah bu acıyı bize unutturmasın!
& & & & &
Ve bu Cumartesi aylardan sonra ilk özgür gün! -Uf ne kadar dramatik oldu.- Ama doğrusu da bu yani insanlar öyle bir dökülmüşlerdi ki sahile, adım atacak yer kalmamıştı AVM’nin önündeki kuyruk caddeye taşıyordu. Yelken kulüpten balık ve et kokuları yayılıyordu.
Araçlar inanılır gibi değildi, sokaklar, caddeler, tıklım-tıklım araç dolu. Sahildeki çimler görünmüyordu, üzerinde piknik yapanlardan, çocuklar çocuk bahçelerinde hınca hınç gerçek anlamda tutsaklıktan çıkmış gibi? Tabi duygudaşlık yapınca onları anlamakta zorlanmıyorum ama keşke biraz daha sağduyulu olunsa… Yani tabi ki çıkın ama en çok iki saat kalın, mesafeye, maskeye dikkat edin, sonra evinize dönün ki kalabalık bu kadar yoğun olmasın ama kimsenin bunu düşündüğü yok. Hâlbuki azıcık düşünce bizi normal günlerimize geri götürebilir. Ama bu kalabalıkla korkarım sarıdan turuncuya geçeceğiz yarın sonrada kırmızı. Oysa maviye çok yakındık! Dilerim yanılırım ve sarıda kalırız.
& & & & &
Ve sevgili dostum, arkadaşım, güzel insan, başarılı, fedakâr öğretmen, aile babası, bendeniz için bilge diyebileceğim kalem arkadaşım Gürcan Özdemir. Bu günlerde sağlık sorunları ile yoğrulmasına rağmen kaleminden dökülen güzelliklerle günümüzü aydınlatmaya devam ediyor. Sevgili arkadaşıma acil şifalar diliyorum. Aslında onu çok özledim, uzun-uzun konuşmalarımızı, kitap yorumlarını ve bilge kişiliğini, yüce gönüllüğünü, güler yüzünü. Bir defasında “çok güzel yazıyorsun” dediğimde. “aslında ikimiz aynı şeyleri söylüyoruz başka-başka sözlerle” demişti. Oysa bendeniz haldur-huldur yazıyorum bilmez miyim? Hadi ne olur iyi ol ve bize geri dön. Sen gibiler o kadar az ki ve bendeniz o kadar yoksunum ki –valla ağlıyorum ya-
Ve sevgili okuyucularım. Her şeyin başı sağlık… Bu yüzden korona hanımı küçümsemeyelim. Maske, mesafe ve hijyene dikkat edelim. Ama lütfen aşırıya gitmeyelim. Gerçi kurallara uymayanları ihbar edin diyorlar. Valla bizim kültürde ihbarcılık çok kötü bir şey. Ancak bendenizce uyarabiliriz, gerçi onlar uyarıları da kale almıyor ya. Özelikle sokakta sigara içenler, öksürüp sokağa tükürenler, onlara ne söyleseniz boşu boşuna oluyor. Bendenizce insanlar uyarılmadan kendiliklerinden duygudaşlık yapamıyorlarsa cezalar da caydırıcı olmaz.
Ve sevgili okuyucularım olabilir ki bazılarımız bazen maskelerimizi unutabiliriz ki bendeniz çok unutuyorum Bu yüzden atölyede, arabada, her yerde maskem var, yani tedbiri elden bırakmıyorum. Sizde bırakmayın. Ve sağlıkla, sevgiyle kalalım, sevgili okuyucularım ayrımsız, gayrımsız, her zaman hep birlikte. Unutmayalım maske, mesafe, hijyen artık normalimiz olsun. Yase
& & & & &
Dostluk
İskoçya’da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming’di adı. Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir de baktı ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkardı ve acılı bir ölümden kurtardı. Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini. “Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum” dedi. Yoksul ve onurlu Fleming “Kabul edemem!” diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü. “Bu senin oğlun mu?” diye sordu aristokrat. Çiftçi gururla “Evet!” dedi. Aristokrat devam etti: “Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur.”
Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming’in oğlu Londra’daki St. Mari’s Hospital Tıp Fakültesi’nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını penisilini bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu. Bir süre sonra aristokratın oğlu zatürreeye yakalandı. Onu ne mi kurtardı?
Penisilin!
Aristokratın adı: Lord Randolp Churchill.
Oğlunun adi: Sir Winston Churchill.
Kurtaran Doktor: Çiftçinin oğlu Sir Alexander Fleming.
& & & & &
Paraya gereksiniminiz yokmuş gibi çalışın.
Hiç acı çekmemiş gibi sevin.
Hiçbir şey beklemeden verin.
Karşılığı nasıl olsa gelecektir.
Günün Şiiri
Akıl Gözü
seni bulmakdan önce aramak isterim
seni sevmekten önce anlamak isterim
seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
sana hep hep yeniden başlamak isterim
Özdemir ASAF
Bekle Dedi
Bekle dedi gitti
Ben beklemedim, o da gelmedi…
Ölüm gibi bir şey oldu
Ama kimse ölmedi…
Özdemir ASAF
An
Gülüş bir yanaşımdır bir öbür kişiye;
Birden iki kişiyi döndürür bir kişiye..
Anılarından kale yapıp sığınsa bile,
Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye.
Özdemir ASAF
Ben Değildim
“Bir gece, yatağında uyuyordun..
Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan…
Seni gören ben değildim.
Ben çok uzaktaydım o zaman,
Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebebsiz ağlamaya.
Artık beni düşünmeye başladığından
Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya..
Bunu bilen ben değildim.”
Özdemir ASAF
Lavinia
“Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Gene de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.”
Özdemir ASAF
Sensiz
“Sensiz de denizi seyredebiliyorum.
Hem dalgaların dili seninkinden açık.
Ne kadar hatırlatsan kendini boş.
Sensiz de seni sevebiliyorum.
Hep boş konuşurduk hatırlar mısın, bula bula,
Karşılaştığımız zamanlarda.
Sen, sevgiden şımaran çocuk,
Ben şaşıran budala.”
Özdemir ASAF
Günün Fıkrası
Dilencinin Duası
Dilenci el açmış dileniyor, hem de dua ediyor. Bektaşi on para vermiş; -Duanı istemem, demiş.
Dilenci şaşırmış: -Niye duamı istemiyorsun?
-Ulan senin duan beş para etseydi, kendini kurtarır, dilenmezdin!
Günün Sözü
Bir akıllının dostluğu tüm delilerin dostluğundan daha iyidir.
Demokritos
YASEMİN HANIM,
GÜZEL CÜMLELERİNİZ BİR KÜR KEMOTERAPİ İLACI GİBİ GELDİ. TEŞEKKÜRLER… SELAM VE SEVGİLER