Doğanın en güzel yerlerinde yer alan İskenderun, şu günlerde denizi, doğası ile karmakarışık çeşitlemede. Gelecekte yaşanmayan yer olmaya en güçlü aday gibi gözüküyor. Doğanın yaşam alanlarında bulunan canlıların çoğu şu an tedirgin. Bir tarafta bitip tükenmeyen taş ocakları. Bir tarafta sanayi tesislerinden kaynaklanan hava kirliliği! Diğer tarafta körfezin dipleri, başıboş kalmış balık ağlarıyla tamamıyla tehdit altında. Başka bir tarafta yangın, Amanos bitki örtülerini yerle bir etmiş.
Bizler yaşarken doğanın feryadını pek duyamıyoruz. Her hareketin uzmanları olan çoğu konu bilimciler, bölgemizde yaptıkları araştırmalarda, canlı nüfusun hızla yok oluşun feryadındalar. Bence en iyi uzmanlar bizleriz. Denizde balık avlayan, dağda, ovada tarım ve hayvancılık yapanlar. Son yıllarda çektikleri sıkıntıları, sosyal medya kanalıyla avazları çıktığı kadar bağırıyor ve önlemler konusunda ilgilileri uyarıyorlar.
Bazen bölgemizin eski halini, nostalji şeklinde kaleme aldığımda, okunup yapılan beğeni ve paylaşımlar beni dahi hayrete düşürüyor. Demek ki yeni kuşaklar, özlemlerimizi özlüyor. Biz yaştakiler de giden değerlerimizin ardından ah-vah çekiyoruz. Tüm Dünya ve Türkiye zorlu geçen kışın altında inim-inim inlerken, memleketim yağan yağmur sonrası çıkan güneş ile bir günde dört mevsimi yaşıyor. Soba unutuldu. Kalorifer ise çok az bir zaman görev yapıyor. Klima ısısı, kısa geçen kışı arada sırada ısıtıyor.
İşte İskenderun’da kış bu şekilde! Kış geldiğini hissettiğimiz an bir bakmışız kış bitmiş ilkbaharın çiçek kokularıyla bir olmuşuz. Cennet dedikleri yer bizim memleketimiz galiba. Yaz gelmeden önceleri başka il ve çevrelerde oturanlar, ikinci evleri olan İskenderun, Dörtyol, Erzin, Belen ve Arsuz’da müthiş bir hareketliliği başlatırlar. Konut sahipleri geldikleri evlerinden kesinlikle gitmek istemez. Çünkü doğa ve çocukları onları bölgemizden gitmelerine asla izin vermez.
Bu güzelim cennetimizi korumak için bizler ne yapıyoruz?! Bence her şeyi olağan akışına bırakmış ve günü yaşıyoruz. Bizden sonra gelen kuşaklar, bu vurdumduymazlığımız karşısında, bizleri sorumlu tutmayacaklar mı? Karmakarışık çizelgede meçhule doğru gidişin telaşındayız!
Bir tarafta bölgemizde tarlaları imara açarak, yapılan yeni konutları satın alıyor ve yaşam düzeyimizi yükseltmeye çalışırken, kendimizce olumlu yatırımlar yaptığımızı sanıyoruz. Diğer taraftan ise olumlu yaşamı gözden çıkartıyoruz. Dikkatinizi çekiyorum; suçlamalara kimse sahip çıkmıyor. Bilincimiz, vicdanımız, bağımsız irademiz terk edildikçe, yaratıcı hayal gücümüzü ortaya koysak dahi sesimizi ne duyan var, ne de bizi gören!..
İçinde bulunduğumuz ortamlar değişmeye yüz tutarken, eskiye doğru düşünceler hayallerde gizlenmeye mahkûm kalıyor. Denizlerde de yaşam duracak. Angus denilen hayvan gemileri limana girmeden körfezin ortasında, çok değişik deterjan ve kimyevi maddelerle yıkanıyor. Yıkanan pislikler körfezimizin suyunu yaşanmaz hale getiriyor. Bir tarafta atık ağlar, bir tarafta sözde alt yapı suları, termik santrallerinden denize bırakılan yüksek ısıya sahip kullanma suyu ve yıkanan angus pislikleri denize deşarj edildikçe, balık ve deniz canlıları yok olacak.
Solunan oksijenler on yıl içinde daha vahim hal alacak. Ağır sanayinin altında gün geçtikçe ezildikçe ezileceğiz. Ekonomi; ağır sanayinin gölgesinde güçlendikçe, enerji açığı en yüksek boyutlarda kendisini gösterecek. Şu bir türlü yapımı için sağlıklı duyumlar alamadığımız Hassa Tüneli belki açılınca, bazı sanayi kuruluşları Gaziantep ovasına konuşlanır.
Doğayı kirletmeyen tesislerin inşası bence hiç mümkün değil. Şu günlerde özellikle sanayi bölgesi ilan edilen İskenderun Cezaevi çevresinde, maydanoz ekim alanlarını görüyoruz. Aman bu görüntüyü hiç unutmayın. Kısa süre sonra bu görüntülerin yerinde, çok katlı beton yığınlarını göreceksiniz. Tarım bitti! Deniz Bitti! Turizm ise yavaşça bitmeye doğru koşuyor.