‘Emeklilikte Yaşa Takılan’ dendiğinde genellikle 8 Eylül 1999 öncesinde ilk sigorta girişi olup, daha sonra getirilen yaş koşulu nedeniyle sorun yaşayanlar kastediliyor. Esasında ilk sigorta girişi 8 Eylül 1999 sonrasında olanlar da yaşa takıldı. Hatta onların takıldığı yaş, 8 Eylül 1999 öncesinin sigortalılarının takıldığı yaştan daha da yüksek. Ancak nedense EYT dendiğinde yanlış bir algı son derece yaygın. İşin ilginç yanı, EYT olarak nitelendirilen kesimin yaptığı mitinglere, kendileri de gerçekte EYT olan ve ancak ilk sigorta girişleri 8 Eylül 1999 sonrasında olanların hiç katılmaması. Dayanışma ruhunun yetersizliği burada da ortaya çıkıyor.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli 10 Aralık 2019 günü TBMM’de yaptığı konuşmada, 6 milyon kişinin emeklilikte yaşa takıldığını söyledi. Kastettiği, 8 Eylül 1999 öncesi ilk sigorta girişi olanlar. Sayın Canikli’nin belirttiğine göre, 8 Eylül 1999 öncesi sigortalılar için yaş koşulunun kalkmasıyla bu 6 milyon kişinin 1.5 milyonu hemen emekli olabilecek (yaşlılık aylığına hak kazanabilecek) durumda. Sayın Canikli, 1.5 milyon kişinin emekli edilmesi durumunda, bunun SGK’ya bir yıl içindeki ek maliyetinin 26 milyar lira olacağını, bu ek maliyetin daha sonraki yıllarda 100 milyar liraya yükseleceğini açıkladı.
Bu tabloya bakıldığında emeklilikte yaş koşulunun herkes veya ilk sigorta girişleri 8 Eylül 1999 öncesinde olanlar için kaldırılabilmesi çok büyük bir çabayı ve meşru ve demokratik kitle mücadelesini gerektiriyor. Bu bedel ödenmeden bu hak alınmaz.
Buradaki sorun, SGK’nın kaynaklarının iyi kullanılması. Hâlbuki bu konuda ciddi kuşkular var. Sayıştay, devletimiz adına devlet kurum ve kuruluşlarını denetleyen son derece önemli bir kuruluş.
Sayıştay’ın 2019 yılı Eylül ayında yayımladığı Sosyal Güvenlik Kurumu 2018 Yılı Sayıştay Denetim Raporu’nda SGK harcamaları konusunda çok ciddi iddialar vardır.
Bu rapordan iki bölümü aşağıda aynen aktarıyorum: “Sağlık hizmet sunucularınca yapılan bazı işlemlerde ise ameliyatlarda kullanılan malzeme miktarları ile Kuruma faturalandırılan miktarlar arasında büyük farklılıklar olduğu tespit edilmiştir. Örneğin, Ortopedi ve Travmatoloji branşında ameliyat bilgilerinde bir hasta için 1 adet Femoral Stem kullanıldığı belirtilmiş olmasına rağmen faturalandırılan sayının 48 adet olduğu, yani ortalama olarak 1 adet malzeme için 2.215 TL faturalandırılması gerekirken, kuruma 48 adet malzeme bedeli olarak 106.000 TL faturalandırıldığı, yine başka bir örnekte bir hasta için 2 adet diz primer tibial komponent kullanıldığı belirtilmiş olmasına rağmen 48 adet malzemenin faturalandırıldığı, 1 adet malzeme için 1.378 TL faturalandırma yapılması gerekirken 66.000 TL olarak Kuruma faturalandırma yapıldığı anlaşılmıştır. Örnek olarak seçilen işlemler için toplamda 21.250 TL tutarında malzeme kullanılmasına rağmen, sisteme fazla girilen malzemeler nedeniyle 949.430 TL tutarında faturalandırma yapıldığı sonucuna ulaşılmıştır.” (s.34)
Aynı rapordaki diğer bir bölüm de şöyledir: “Benzer durum, ölüm tarihlerinden sonra sigortalılar adına faturalandırılan ilaçlar konusunda da gözlenmiştir. 2018 yılı içinde 411 sigortalıya, ölüm tarihinden sonra sağlık tesislerince 956.166,71 TL tutarında işlem yapılacak Kuruma faturalandırma yapılmıştır.” (s.35)
Bu uygulamalar konusunda cumhuriyet savcılıklarının soruşturma açıp açmadıklarını bilmiyorum. Ben duymadım.
Sağlık hizmetlerini devlet sunarsa, koruyucu hekimliği geliştirir ve insanların hastalanmaması için büyük çaba harcar. Tedavi de kâr amaçlı değildir. Sağlık hizmetlerini özel sektör sunarsa, insanların hastalanması istenir ve gerekli gereksiz bir sürü tahlil, ameliyat, vb. yapılır. Böylece azami kâr elde edilmeye çalışılır.
Türkiye’de sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi özellikle 2005 yılından sonra hız kazandı. 2005 yılında SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur’un toplam sağlık harcaması 13.6 milyar liraydı. 2019 yılında bu rakam 103.3 milyar liraya çıktı. Şehir hastaneleriyle birlikte bu rakam önümüzdeki yıllarda daha da artacak.
İşler böyle olunca, emeklilikte yaşa takılanlara verilecek para tabii ki kalmıyor. Emeklilikte yaşa takılanlar da, bu ve benzeri uygulamalara karşı çıkmadıkları sürece, olmayacak duaya amin deyip şikayet etmekle kalırlar.
Sadık KARAKAŞ