Sanat Yazısı
Değerli okurlarım, güvenmek, inanmak ve inanç ve de iman kavramları birbirini tamamlayan kavramlardır. Anlam olarak tam bir benzerlik içinde olmasalar bile, birbirine göbekten bağlıdır dersek hiç de mübalağa etmemiş oluruz.
Neden inanırız ve güveniriz?… İnanmak ve güvenmek çok önemli bir hadise olmakla beraber, kendisinden güçlü bir varlığa inanarak, güvenerek ve tasavvur edilerek ulaşılır. Herkesin bir düşünce tarzı vardır ve evrendeki yaşayan insanların renkleri, zevkleri, görüntüleri itibariyle birbirinden farklıdır.
Güvenmek ve inanmak, dünyanın varlığına bir anlam verme gayreti dışında, önemli ve olması gereken bir ihtiyaçtır. Hem inanacaksın, güveneceksin ve de sonunda istismar edeceksin, işte bu olmaz. Güvencesiz ve inançsız olunmaz. Mutlaka ulaşılmayan kutsal bir varlığa güvenmemiz ve inanmamız gerekiyor. Bazı inançsızları saymayacak olursak, bu söylediklerim kaçınılmaz.
Var oluşumuzu düşünürken, insanlar ölümlü ve geçici bir dünyada kendi varlığına bir anlam vermek kendini özel ve farklı görmek arzusunda. Zaten bu duygularını türlü vesilelerle belli etmiyor mu?
Şunu da aklımızdan çıkarmayacağız… Allah her insanı özenerek ve bizzat kendisini onda görebilmek amacıyla yaratmıştır. O’na güvenimiz ve de inancımız sonsuz…
Efendim, burada temel felsefeyi şöyle açımlayabiliriz. Güven ve inanç örneklerle dünyayı açıkladığı gibi, dünyada insana görev vererek de ölümlü dünyayı anlamlı ve cazip kılıyor.
Herkesin inancı vardır ya, bazıları hem inanıyorum der, dini, imanı kimseye bırakmaz, akabinde türlü namussuzluğu yapmaktan çekinmez. Bu insan müsveddeleri konumuzun dışında!
Güvenin ve inancın faydalarından biri de, insanın sonsuz yalnızlığına, ebedi korkularına merhem olmasıdır. İnsan öyle ya da böyle zayıf bir varlıktır üstesinden gelemeyeceği konularda bir aşkın güce sığınmak ihtiyacındadır. İçimizde en umursamaz, en dini zayıf kişiler bile zor durumlarında Yaradan’a sığınırlar. İsterlerse sığınmasınlar, kendileri bilir…
Ancak, güvenmek, inanmak bir tercih meselesidir ve inançsız bir insan düşünmek mümkün değildir. Para ve yetkiye inananlar da bulunmaktadır.
“Her şeyi yaratan Allah’tır!” der ama Yaratan’ı kim yarattı diye de sorar, sorabilir, bu yanlışa düşerken farkında bile olmaz. Bunun yanıtı kolaydır. Güvenmek ve inanmak enin de sonunda teslimiyettir. Bazılarını rahat ettirip huzur, sağlık, mutluluk getirir, kimine de mantıksız gelir.
Yaradan, kendisinden önce ve sonra başka hiçbir Yaradan’ın olmadığı, olamayacağı tek varlıktır. O ebediyen vardır ve de varlığı sonsuzdur. İman sahibi olarak etik değerlerde yaşayan kişi ise, ister istemez sosyal dünyada bir düzen kuruyor ama getirdiği bu düzen de Yaradan’ın hoşuna gitmeli. Aksi halde “Akıbeti Hayrola.”
Güvenmek ve inanmak; bu duygular dürüst insanlara karşı duyulur.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Kafalarda da Deprem Olmalı!
Değerli okurlarım, ülkemiz evvelki hafta Elazığ merkezli 6,8 büyüklüğündeki depremle derinden sarsıldı. Depremde ölenlere Tanrı’dan rahmet, yaralı olanlara acil şifalar diliyoruz. Acımız büyük ve ülke olarak yastayız. Ancak, acımızı hafifleten, bir nebze azaltan gelişmeler de yaşandı ve yaşanıyor. Bu millet nerede demek kimsenin aklından geçmez. Bu millet burada ve de hazır ve nazır. Bağış konusunu söylemek istemiyorum. Sadece cebindeki harçlığını deprem için yatıran çocuklarımızın olduğunu söylersem, ne demek istediğim sanırım anlaşılır.
Türkiye deprem sonrası yardımlaşma ve dayanışma konusunda önemli bir sınav verdiğimizi samimi olarak söylemeliyim. Devletimiz ilgili bakanlarıyla, belediyeler tüm imkanlarıyla deprem bölgesindeydi. Ülkemizin en ücra köşelerinden bile “Kardeşlerimiz için her türlü yardıma hazırız” çağrıları yüreklere su serpti.
Bütün televizyonlar ve yazılı basın deprem ve ayrıntılarından bahsettiler. Asil milletimiz için bu yaklaşımlar çok doğal bir hadise olduğunu da belirtmeliyim.
Çok ilginçtir ki, siyasetten hiç söz edilmedi. Acılar bizi kenetledi. Ekranlarda gördüklerimiz ve duyduklarımız birlik ve beraberliğimiz açısından, hepimizi gururlandırdı, göğsümüzü kabarttı.
Efendim, acılar insanları olgunlaştırır, tecrübe kazandırır. Bugüne kadar çok büyük depremlere tanık olduk. 21 yıl önceki depremde 17 bin insanımız yaşamını yitirdi. 23 bin kişi de yaralandı. Birinde 7.4 ve şimdi de 6.8… Bu iki rakam arasında fazla fark yokmuş gibi gözükebilir ama deprem dilinde önemli bir fark olduğunu bilenlerden öğreniyoruz. Öğrendiğimiz daha çok önemli şeyler de var.
Depremlerde ölmek, yaralanmak bir kader değildir. Takdiri İlahi hiç değildir. Cenab-ı Allah kullarına neden akıl fikir vermiş… Düşünmek ve güzel şeyler yapmak için.
Yaşadığımız bu son depremde de gördük ki, ölümlerin sorumlusu deprem değildir. Bir deprem ülkesi olduğumuzu aklımızda çıkarmayacağız. Bunun gereğini yaparsak sadece sarsıntıyı hissederiz o kadar. Binalarımız da yıkılmaz, insanlarımız da ölmez.
Yapılan çürük binalar, bu binalara oturma izni veren yetkililer. Şimdi o tekililer için soruşturma başlatılsa, hiç şüpheniz olmasın ki, o binaların kapıcıları suçlu çıkar ve içeri girer. Şimdiye kadar toplanan “Deprem Vergileri”ni muhalefet soruyor. Bu sorunun yanıtını hükümet hemen muhalefete ve millete verebilmeli. Hükümet topladığı deprem vergilerinin hesabını vermeli. Hakarete varan yaklaşımlar soruna çözüm değildir. Bu asil Milet kararını mutlaka verecektir. Artık kafalarda da bir deprem olmalı…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Depremin Felsefesi
Deprem yaramaz çocuklara benzer. Ne zaman, ne yapacağı belli olmaz. Hiçbir zaman iyi niyetli olmamıştır. Sarsıntı saniyelerle ölçülüdür. Dakikalarca sürmesini düşünmek bile istemiyorum.
Deprem kader değildir, ölenler enkaz altında kalanlardır. Yapılan binaların malzemelerinden çalınırsa ve böyle binalara oturulabilir belgesi verilirse üzücü hadiseler kaçınılmaz olur. “Kader ilahi” diyenler dürüst davranmıyorlar, yanlış yapıyorlar. Toplanan bağışlar ne olacak kimse bilmiyor. O biliyor!
Günün Sözü
İnanmak, Güvenmek Asil Duygulardır
Öcal’dan İnciler
Kafa Depremleri Çok Ses Çıkarır!