Sanat Yazısı
Değerli okurlarım, ne mutlu bizlere ki, idari rejimimiz Cumhuriyet. Ve de sağlam insanların kurduğu bu rejim, sağlam bir ekole emanet edilmiştir. Yani, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti Türk Gençliğine emanet etmiştir. Buna itirazı olan var mı? Hayır, Yok! İsterse olsun!
Var olmak, küreselleşmek, dünyalılaşmak… Bunların hepsi de eğitimle olur ve eğitimle mümkündür. Yani bina, saray yapmakla değil, oraya yönetecek adam yetiştirmekle olur. Beş yıllık ilk eğitimi sekiz yıla çıkaranlar önemli bir reformu gerçekleştirmişlerdir, sağ olsunlar.
Temel eğitimin parasız olduğunu herkes biliyor diye düşünüyorum. Hiç kimse de bunun aksini iddia etmiyor. Ancak, keşke paralı olsaydı, en azından pazarlık payı olurdu, ne koparırsak kar derler ya, onun gibi bir şey. Rant peşinde olanlar bakın neler yapıyorlar… Büyük şehirlerin en görkemli yerine okul yaptırıyorlar ve kendi isimlerini veriyorlar. Bir sakıncası yok. Peki, neden Doğu’nun en ücra yerine bu okulu yaptırmıyorsunuz?
O vatanperverliği yapamazsınız. Çünkü beklenti içindesiniz de ondan. O yaptırdığınız okullara kimlerin çocukları gidiyor herkesin malumu. Ama dağa çıkanlarda kimin çocukları oldukları belli… Bir şeye zorluyorsunuz. Onlar da sizin eseriniz, anlıyor musunuz? İşsiz olan öğretmenlerin gözyaşları, parasızlıktan okula gidemeyen çocukların hıçkırıklarına karışıyor.
Yeter Artık! Bu ülkenin geleceğini kurtarmanın tam zamanı, gösterin kendinizi! Cami yaptıranlar… Ülkemizdeki cami sayısı okulların üç katı, hastanelerin sekiz katı. Özel hastanelerle bir yere varılamaz. Milletin sömürülmesine izin vermeyin. Allah’a şirin gözükmek mi istiyorsunuz? Bayram namazları dışında camiler bomboş, bunun sonu nereye varacak.
Kasımpaşalı dostumun projeler ürettiği 14 milyonluk İstanbul’da yüzlerce cami var ama sadece 12 adet kilise var. İbadet her tarafta yapılabilir. Eğitim camilerde değil, okullarda verilir, bunu öğrenelim. Terör geri kalmış ülkelerde zirve yapıyor, neden? Eğitim yok da ondan… Yüzlerce insanın sırtında milyarlarca dolar dolaşıyor. Sözde borç almışlar ve hala ödeyecekler. Dikili ağaçları yoktur ama bavul dolusu dolarları var. Borç alınan dolarlar.
Namuslu adam (!) neden borcunu vermiyorsun? Üç dört avradın var, domuz eti yemeyi de biliyorsun, peki neden borcunu vermiyorsun? Fakire fukaraya da bir faydan dokunmuyor eminim. “Bu turu geçin bir milyon dolar sizin” diyen kulüp başkanları mevcut ülkemizde. Bunlar vergi de vermiyorlar. Belki de asgari ücretten veriyorlardır. Yalanla iş görenler, ülkesini sevmeyenler, namerttir! Namert!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Hukuk Herkese Lazım
Değerli okurlarım, “Hukuk yoluyla Dünya Barışı Konferansı” 1967 yılında Cenevre’de yapılmıştır. O dönemde bakanlar kurulu kararıyla da, bu önemli gün kabul edilmiştir ve hukukumuz hukuksuzluktan kurtulmuştur. Başka ülkelerde kabul görmemesi ülkemizi bağlamaz. Biz kabile ya da muz cumhuriyeti miyiz? Bu önemli konularda kimselere hesap vermeyiz…
Bildiğiniz gibi, her dönemin klasik bir sözü “Hukuk Herkese Lazım”ın hiç olmazsa bugün gündeme gelmesi çok önemli bir hadise. Hukuk deyince, aklımıza hemen “Adalet” kavramı da gelmiyor mu? Nasıl gelmez… Hukuksuz adalet, adaletsiz hukuk mu olur?
Adalet kavramı insanlık tarihi boyunca üzerinde en fazla durulan kavramların başında. Hem ahlaksal, hem de politik anlamda insanlığın ulaşabileceği en ideal bir durum olan “Adalet”i tanımlamak kolay gibi gözükse de, pek o kadar da kolay değil. Hele adaleti görmezden gelenler için oldukça zor.
Bu kavram felsefe tarihinin de önemli kavramlarından olmuş. 19. yüzyıldan itibaren hukukun, sosyolojinin ve siyasal bilimlerin de uğraşı alanına girmiş.
Antik çağ filozofu Platon, devlet felsefesini oluştururken onu temel bir kavram olarak ele almış. Platon ortaya attığı devlet modelinin en önemli özellikleri olarak bilgelik, cesaret, ölçülülük ve adaleti işaret eder.
Antik çağın diğer bir filozofu Aristoteles de Büyük İskender’in hocası olması nedeniyle politik yaşama daha fazla katılmış, siyaset felsefesini pratik yaşamdan hareketle geliştirmiş.
Aristoteles, “Yasalara uymamak, onu kendi çıkarlarına göre kullanmak ve dolayısıyla bu şekilde bir eşitsizlik yaratmak adaletsizlik; Yasalara uygun davranmak ve eşitliği bozmamak ise adalettir” der…
Antik çağda yaşayan o filozoflar doğruları ya da bildiklerini bu şekilde ifade etmişler. O günün siyasileri de onları baş tacı ederek sözlerini kanunlaştırmışlar.
O filozoflar şunları söylemek istemişlerdir diye düşünüyorum. Kanunlar karşısında herkes eşittir. Yazmak, konuşmak, düşünmek herkesin doğal hakkıdır. Kanunlar çıkar için kullanılmaz. Kanunlar istismar edilemez.
Uzun yıllar önce söylenen bu sözler biz de nasıl değerlendiriliyor. Aleyhimizde yazanlar, düşünenler bizden değildir, biz ümmetiz, fikirlerimizi, icraatımızı beğenmeyenler haindir. Onlar ümmeti bölmeye çalışıyorlar. Bizim adalet ve hukuk anlayışımız aynen böyle. Asırlar önce söylenen sözlerle uzaktan yakından bir ilgisi var mı? Duyduğum kadarıyla, toptan geldiler, toptan gidecekler.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Terbiye Nedir?
Terbiyeyi yukarıdakilere de sormak lazım ama yine de ben söyleyeyim. Elle tutulmaz, gözle de görülmez. Sadece hissedilir. Hani terbiyesizlik işin içine girince, kimlikleri parlak unvanlar, kariyerler bir anda tuzla buz oluyor ya, o nedenle; terbiye her zaman için merhametten de cömertlikten de, samimiyetten de daha güvenilir bir hadisedir.
Hak yememenin, eşit şans tanımanın, hayatımızdaki adalet kavramının daha yalın ve de olması gibi. Bu gösterişli ve adı büyük değerler baskı altına girdiğinde, trlü mantık oyunlarıyla çözülür, hiç yaşanmamış gibi olurlar. Fakat terbiye, terbiye olarak kalır
Günün Sözü
Hukukun Yoksa Adaletin de Yoktur
Öcal’dan İnciler
Güç Kullanan Adil Olur!