Sanat Yazısı
Değerli Okurlarım, bence çocuklar, çerçevelere sığmayan tabloların en yetkin ressamlarıdır. Bence çocuklar, sayfalara sığmayan emsalsiz şiirlerin, makalelerin öncüleri ve onları yazdıranlardır. Sadece doğaya, denize, ormanlara bakarak bir şeyler yazılmıyor. Çocuklar ilham kaynağımızdır.
İçinde yaşadığımız yaşlı gezegenin kapısını aralayıp girdikleri ve ilk nefesten itibaren başlarlar hayatın labirentlerini, konumunu hem sınırsız, hem özgür algılarıyla tablolara, şiirlere aktarmaya. Hayallerinize dokunurlar. Bu nedenle dokunulmaması, daraltılmaması, eksiltilmemesi, kısıtlanmaması gereken çılgınlıklarıyla değme şairlere, ressamlara yazarlara, heykeltıraşlara taş çıkartırcasına atarlar imzalarını hayallerimize.
Yaşanan zaman onları da değiştirir. Aile yapısı, çevre, yaşam biçimi derken onlarda değişerek bizlere benzemeye başlarlar. Bunlara eğitim, öğrenim, sevgi ve sevgilileri de ilave edecek olursak değişime uğramaları kadar doğal bir şey olamaz.
Uygulanması elzem etkenlerle gelişirken hepsi değilse bile çoğunluğu yitirir içindeki sanatçıyı ve sıradan bir çocuk olurlar.
O noktada duran, hayallerimizi irdeleyen azınlıktakiler ise, kocaman bir çocuk olarak kalır. Örnekleri mevcuttur. Şairin biri bir yaşındaki torunu için hayatının en uzun şiirini yazmış. Ressam olsaydı en büyük tabloyu yapardı diye düşünüyorum.
Doğmak, gözyaşından bir damla gibi düşmektir toprağa… Çiçek gibi gülümsemektir. Yazmak kağıtları, okumak duyguları ütülemektir. Devam edelim…
Göçebe düşüncelerin bazen son durağında buluşur şiir, roman ve de resim. Geldiği yerle ulaştığı adres arasında oldukça uzun mesafe vardır. Anıların, küçük paragrafların, düşüncelerin ve umulmadık sonuçların.
Bence, yazma işi hemen başlamaz. Düşüncelerle, duygularla başlar bu uzun yolculuk. Daha sonra da yaşanmış ya da sanal bir kavramın içinde gelişerek eyleme dönüşür. İçimizden ne geçiyorsa, seveni, sevmeyeni, hafızalarda yerleşen, unutulan, bazen geceyi gündüze çevirir, göçebedir ya duygular, bazen de yürekten yüreğe yol yapar. Göçebe de olsa inançlıdır. Yazdıklarına inanır, okurlarının mutlu olacağını bilir ve her türlü gelişime açıktır.
Çünkü, yazdıkları yayımlandıktan sonra kendine ait değildir. Yorumcusu okurlarıdır yazarın. Fakat gözünü karartacaksın ve duygular normal haline bırakılmaz. Normallik asfalt yol gibidir, otobandır. Bir aksilik yaşamazsın, yürümesi de kolaydır. Fakat üzerinde ne bir çiçek açar, ne de bir ot biter…
Bu makalemle duygularınızı ütülemiş oldum… Beğendiniz mi?
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Huzurlu Olmanın Raconu
Değerli, Okurlarım, huzurlu olmak bütün canlıların şiddetle ihtiyaç duyduğu bir duygudur. Huzurun imal edildiği ve satıldığı mekan yoktur. İnsanların onu elde etmesi, hissetmesi ve de yaşaması için çok çalışması, emek vermesi, sabırlı olması gerekmektedir.
Huzuru yakalamanın kestirme bir yolu yoktur, eğer inanırsanız ona giden bir yol vardır. Çok çetin ve engebelidir, bu yolun sonu da, tozpembe gözüken varış çizgisi de yoktur.
Huzur nasıl bulunur? Huzurun en önemli özelliği başlama noktasının belli olmasıdır. Neşe içinde huzuru ararken bunun belli bir noktası da yoktur. Bana göre en ideali şu anda bulunduğunuz nokta olabilir.
Hani derler ya… “Evlenirse huzuru bulur…” Hiç öyle şey olur mu? Adamın biri şöyle söylemiş… “Evli olanın karısı vardır, onu her gün sokar…” Tabi ki evliliğe karşı değilim. Genel olarak evliliğin huzur getireceği söylenemez.
Şunu da unutmamak gerekir ki, erkekler evleninceye kadar yarınlarından emindir. Ya evlenince…
Diyelim ki huzuru bulmanın ve onu yakalamak için bulunduğunuz noktadan hareket ettiniz. Onu bulmanın yolu tek, fakat ondan uzaklaşmanın yolu çoktur. Okuyacağınız şu vecizeyi, yıllar önce merhum babamdan duymuştum.
Tiynetin na pak ise, medet umma germabeden,
Önce tahriri kalp et sonra tahriri beden.
Yani, düşüncen icraatın kötüyse seni hamam temizlemez. Uçakmış, gmicikmiş, arsalarmış bunlar hiç olmaz. Önce kalbini temizleyeceksin, sonra bedenini…
İbadette de böyle değil midir? Adam secdeye varıyor ve aklından “Bugün kimi kandırsam, kimi dolandırsam vs.” Bu ibadeti Allah kabul eder mi?
Biri, sizi telafisi mümkün maddi zarara soksa, sessiz kalır. O kişi size mahkum olmuştur. Yanlışlardan kaçınır. O kişi de huzurludur, sizde huzurlu olursunuz. Dakka başı zarar gördüğünüzde sessiz kalırsanız bu yaklaşım sizi kesinlikle huzursuz eder. Hesap sorarsanız yine huzurlu olursunuz, karşı tarafın durumu sizi hiç ilgilendirmesin.
Huzuru bulmak bir noktadan başlasa bile, o engebeli yolda türlü şekillerde onu yakalamak mümkündür. Sağlıklı olmaya özen göstereceksiniz, kanaat etmeyi bileceksiniz, samimi olacaksınız. Dostlarınızı çoğaltmaya bakacaksınız, ailenize sahip çıkacaksınız, bir güce yaslanmayacaksınız, o güç günün birinde yıkılır, siz de altında kalırsınız. Allah korkusu içinizde olup, ölümü unutmayacaksınız…
Yüreğinizden sevgiyi, yüzünüzden tebessümü eksik etmeyeceksiniz. Geçmişe takılıp kalmayacaksınız. Bir özürlü gördüğünüzde başını okşayın, dua edin ve Allah’a sağlıklı olduğunuz için şükredin. Hayvanları sevin.
Gördüğünüz gibi tiynetiniz temizse huzur size yoldaş olur. Yoldaşlarıma selam olsun. Allah’ın selamı üzerinize olsun…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Huzur Evleri
O mekanlarda ömür tüketenlerin büyük bölümü acıları doyasıya yaşamaktadır. Yaşlanmış ve belki de biraz rahatsızdır. Daha önceleri her kararı kendisi verirken, bu defa kendisi hakkındaki kararı ailesi vererek oraya götürmüşlerdir. “İyi günde, kötü günde” beraberlik adına imzalar atılıyor ama ufacık bir aksamada zamanımız insanları kahır çekmiyorlar.
Kendi arzusuyla o mekanlarda ömür tüketenler de vardır. Fakat çok azınlıktadır bu insanlar. Yaşlılıktan dolayı evinde ya itibarını yitirmiştir ya da gerçekten yalnız başına kalmıştır. İşte bu insanları ziyaret, inanın hacca gitmekle eşdeğerdedir. Bunu benden duymuş olun. Düşenin dostu olmaz…
Günün Sözü
Ölümü Unutmamak Yanlışlardan Alıkoyar
Öcal’dan İnciler
Her Topu Tekmeleyen Futbolcu Değildir!