Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Çok şükür bu sabah derin bir nefes alabildik ailecek. Hastamız tehlikeyi atlattı, ancak hala yoğun bakımda buna rağmen iyilik haberi hepimizin üzerinden büyük bir ağırlığı kaldırdı. Artık bundan sonrası önemli, hayırlısı ile ayağa kalktığında hayatını ve yaşam şeklini yeniden düzenleyecektir kuşkusuz. Ve bu durum hepimize ders olmalı. Belki artık hayatımızı savurarak yaşamaktan vazgeçeriz “mi?” Çünkü kardeşimin de dediği gibi ders ancak bir saat için geçerli. O saat geçince her şey yine eskiden nasılsa öyle devam eder birçoğumuz için ne yazık ki?
Kendimden örneklemek istersem biraz direnirim, sonunda yine dönerim eski halime. Çünkü “can çıkar huy çıkmaz” der atasözleri. Ve daha bu sözleri yalanlayan çıkmamıştır, çıkmamıştır! Sabahları yataktan fırlayarak kalkarım ya her zaman. Çoktan beri böyle kalkamıyorum çünkü çoktan beri engeli hareketlerim. Ve yetmezmiş gibi bir müddetten beri sağ bacağıma giren şiddetli kramplar sabaha mutlu uyanma zevkimi de yerle bir etti. Buna rağmen uyandığımda yine kalkmak için baya bir hamle yapıyorum. Ve krampları elimden geldiği kadar doğru davranarak savuşturmaya çalışıyorum.
Bu sabah iki büklüm krampları savuşturmaya çalışırken “her işte bir hayır var” sözünden yola çıkarak bu krampların, ki ben denizi en az on dakika kıvır, kıvır kıvrandırıp kilometrelerce koşmuş gibi yoran ve kan-ter içinde bırakan sonrasında bir saat kadar etkisini üzerimde sürdüren, “acaba hayır neresinde?” diye düşünmeye başladım. Evde herkes serin ve temiz havada derin bir uykuda iken.
Ve az sonra yanıt geldi. Belki bu kampların hayrı her sabah kendimi hiç sakınmadan uyanır uyanmaz yataktan fırlamamı engellemek? Belki bu sabah fırlamaları, kramplardan daha çok zarar verecektir kalbime! Buradaki “hayır” bir türlü koruyamadığım kalbimin korunması?
Eğer ben denizi iyice terbiye edip sabahları yataktan fırlayarak kalkmaktan vazgeçirip usul, usul zarar vermeden gidecekse bu kramplar, onlara teşekkür edeceğim doğrusu. Çok rahatsız acılı bir koruma olmasına rağmen onlara minnettar kalacağım. Ama yok aynen devam edecekse bu kez hayır görünmez olacak ve yalnız kalbim değil bütün kaslarım zarar görecek onlardan.
Ve sevgili okuyucularım kramp deyip geçmeyin. Potasyum, magnezyum, kalsiyum ve B 12 vitaminlerinin eksikliğinde ortaya çıkıyorlar çoğunlukta. Çok ağır egzersizleri de unutmamak gerekiyor. Ve soğuk bir ortamda fazla kalmamakta tabi…
Ve eğer yinede bir kas hastalığına bağlı değilse! Bunun için uzun testler kan ölçümleri gerekiyor. Ben deniz iyice rahatsız olup kendime engel olamayarak acıdan ağladığım bir gün kalkıp sağlık ocağına gittim. Hiç kusura bakmasın sevgili doktor hastayı aydınlatmak, yol göstermekten baya uzak kendi halinde biri idi. Tabi kendi bildiğimle kaldım.
Ve kendi kendime geniş bir araştırma yapmak için kapsamlı bir hastaneye gitmem gerek dedim. Ama önce bir sürü işlemden nevrim dönmeden. Kendi kendimi incelemek ve bu aniden gelişen kramplarımın mantıklı bir açıklamasını yapabilmek için kendime zaman vermeye karar verdim. Çok geçmeden gerçekten beslenme konusunda saçmaladığımı kendime itiraf etmek zorunda kaldım. Aşırı efor harcadığımda bir gerçek.
Beslenme şeklimi hemen değiştirdim. Yemek listemde protein, karbonhidrat vitamin ve mineralleri eşit bölüştürerek almaya başladım. Hareketlerimi azaltıp vücut ısısına önem vermeye başladım.
Ve bu konuda sağlam temeller atmış oldum. Hala tam olarak kramplardan kurtulamadım ama en azından onları denetleyebiliyorum. Domino taşı gibi ayak tabanımdan kaba etlerime dek uzanan krampları denetim altına almış olmak bile doğru yolda olduğumun kanıtı bence… Şimdilik baya bir korkuyla uyanıyorum hala. Ama yinede umutluyum gidişimden, yoksa başım belada demektir tek kelime ile.
Ve sevgili okuyuculardım tavsiye vermekten aslında hiç hoşlanmam. Bu yüzden şunu yapın falan demiyorum. Ama ben deniz bunları yaptım bilginize sunarım diyebiliyorum. Ve unutmayın her bedenin kompleksleri başkadır. Birinin çok iyi tolere ettiği durumu bir diğeri tolere edemeyebilir. Herkes kendinin ve bedenin ayrımda olmalı. Ve bu günkü yazımız ne yazık ki rahatsızlıklarımız üzerine yaptığımız tespitlerimizle geçti. Sağlık damgasını basıyor her durumda yaşamımıza. Ve şimdi sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum, birlik ve beraberlikle sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
Ve sevgili okuyucularım sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Bazen büyük gibi görünen sorunların aslında çok basit çözümleri olabiliyor. Bunu çok güzel anlatan bir hikâye…
Osman Efendi’nin Ağrıları
Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır. İlaç alır geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendi’nin baş ağrısı artarak sürer. Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar. Başka doktorlar çağrılır… Osman Efendi Uşak’ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder. Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır, baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendi’yi İstanbul’a götürmeye karar verirler. İstanbul’da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır…
Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir. Oysa dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir. Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre moda, Zürih’e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır. Sonuç: Efendi’ye teşhis konulamaz.
Artık yerinden kalkamayan Osman Efendi’ye ağrı kesici iğneler verilir, altmışlarını süren adamın ülkesine dönüp ‘dinlenmesi’, daha doğrusu son günlerini evinde-geçirmesi tavsiye edilir. Osman Efendi bitkin, aile perişan. ‘Kader’ denilir, Uşak’a dönülür.
Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar. Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendi’nin eski berberi ‘Berber Mehmet’ cağrılır Berber yataktan kalkamayan Osman Efendi’yi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler. Berber Mehmet bir an düşünür. ‘Beyim’ der,’Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın?’ Bir bakar, ‘Hah işte’ der ‘Kıl dönmüş. ‘Osman Efendi’nin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı Osman Efendi’nin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Osman Efendi’nin elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.
Osman Efendi’nin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ızdıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet’i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.
Günün Şiiri
Düş
Az önce yanımdaydı,
Bilincimin alt satırında.
Kollamaya çalıştım.
Karanlıktı her şey
Ve devre dışıydı olaylar,
Cesaretim sahtekardı.
Sonra daha alt satırlara indim.
Gülümsüyordu,
Gülümsüyorduk.
Gün maviye döndü,
Ben dünyaya.
Yine her şey karanlıktı.
Uzun bir sigara yaktım.
Tekrar geçti sahneler.
Her ayrıntı tazeydi.
Alabiliyordum kokuyu,
Dokunabiliyordum,
Kısa bir düştü işte…
Faruk SAHYUNLU-twitter.com/faruksahyunlu
Günün Sözü
Yirmi yaşındaki bir insan, dünyayı değiştirmek ister. Yetmiş yaşına gelince, yine dünyayı değiştirmek ister, ama yapamayacağını bilir.
Clarence S. Darrow
Düşman isterseniz dostlarınızı geçmeye çalışınız. Dost isterseniz, bırakın, dostlarınız sizi geçsin.
La Rochefoucauld
Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır.
Tagore
Büyük adamların hataları güneş tutulmasına benzer, onları herkes görür.
Cucong