Yine “Mış” Gibi Hayatımız…

0
113

Günaydın sevgili okuyucularım nasılısınız bu sabah? Reyhanlı’da meydan gelen patlama hepimizi derinden üzdü, endişelendirdi, düşündürdü. Aklımıza bin bir şey geliyor sonra yeniden başka bir bin bir şey ve aklımız, fikrimiz her zamanki gibi darmadağınık çünkü ortam dağınık, siyaset dağınık, her şey birbirine dolanmış ayır ayırabilirsen. Ve biz sadece ölenlere üzülüp “mış” gibi yaşadığımız hayata dönüyoruz. Ve bundan gerçekten nefret ediyoruz. Denizde, havuzda mutluymuş, sokakta hiç bir şey yokmuş gibi dolaşıyoruz, tek derdimiz günlük sıkıntılarımızmış gibi.

Çevremize bakıyoruz gerçekten öyle bir neşe yok insanlarda, herkes düşünceli, herkeste bir kaygı! Bizi burada gerçekten yani bendenizi çünkü bazıları bundan şikâyet ediyor. Havalar serin ve geceleri kesinlikle battaniyesiz uyuyamıyorsunuz. Sabah havuza girmeden önce buz gibi suyla duş almak zorunda kalıyoruz havuzun suyu da soğuk deniz ondan soğuk. Bendeniz için harika ama bazıları “yaz, yaz gibi olsun” diyor. Hoş artık ne olması gerektiği gibi oluyor ki?

Ve sevgili okuyucularım bilgisayarım yolculuklara dayanıksız olmuş canı sıkılıyor ve bendenizin de canını sıkıyor sanırım bir derdi var. Bugün onu doktora götüreceğim ve bu yüzden yazımı burada noktalamak zorundayım. Şimdilik sağlıkla, sevgiyle hep birlikte kalalım ayrımsız gayrımsız her zaman… Yase

& & & & &

Aynadaki Aksimiz

O yıl New York´ ta kış, Nisan´ın sonuna kadar uzamıştı. Kör olduğum ve yalnız yaşadığım için çoğunlukla evde kalmayı yeğledim.

Sonunda bir gün soğuk hava gitti, bahar kendini gösterdi. Hava coşkulu bir kokuyla dolmuştu. Arka bahçeye bakan pencerenin önünde küçük, neşeli bir kuş devamlı cıvıldıyor, sanki beni dışarıya çağırıyordu.

Nisan ayının değişken havasını bildiğimden kışlık mantoma sarıldım. Fakat havanın ılıklığını içimde hissedince, yün kaskolumu, şapka ve eldivenlerimi bıraktım. Üç çatallı bastonumu alıp neşeyle sundurmaya çıktım ve kaldırımın yolunu tuttum.

Yüzümü güneşe doğru kaldırıp, onu selamlayan bir gülümseme sundum. Sessiz çıkmaz sokağımızda yürürken kapı komşum ´Merhaba´ diyerek seslendi ve gideceğim yere götürmeyi teklif etti: “Hayır, teşekkür ederim. Şu bacaklar bütün kış dinlendi. Eklemlerimin harekete ihtiyacı var. Bu yüzden yürüyeceğim” diye cevap verdim.

Köşeye vardığımda alışkanlıkla durdum. Birinin gelip yeşil ışık yandığında beni karşıya geçirmesini bekledim. Nedense bu sefer, öncekilere göre daha uzun süre beklemiştim ve hâlâ hiç kimse teklifte bulunmamıştı.

Sabırla beklerken, eskiden hatırladığım bir melodiyi mırıldandım; çocukken öğrendiğim ´Hoş geldin bahar…´ şarkısıydı.

Birden güçlü bir erkek sesi konuştu: “Sesinizden çok neşeli bir insan olduğunuzu hissettim. Sizinle caddeyi birlikte geçme şerefini bağışlar mısınız bana?”

Kibarlıkla iltifat görünce gülerek başımı salladım ve duyulabilir bir sesle “Evet” dedim.

Kibarca koluma girdi ve birlikte kaldırımdan yola indik. Yavaşça yolun karşısına geçerken, konuşulabilecek en iyi konudan, havadan konuştuk.

Adımlarımızı birlikte atarken hangimiz rehber, hangimiz yardım alıyor, belli olmuyordu. Yolun karşısına varmamıza az kala ışığın değiştiğini anlatırcasına kornalar sabırsızca çalınmaya başladı. Kaldırıma çıkmak için birkaç çabuk adım daha attık.

Ona dönüp, bana eşlik ettiği için teşekkür etmek üzere ağzımı açmıştım ki, ben daha bir şey söylemeden o konuştu: “Bilmem farkında mısınız? Sizin gibi neşeli bir insanla karşıya geçmek benim gibi bir kör için ne kadar muhteşem bir şey…”

O bahar gününü hiç unutmayacağım.

Bazen evrende kendimizi en yalnız hissettiğimizde, sıkıntımızı atlatmak ve farklılığımızı ve yalnızlığımızı hafifletmek için Tanrı bize, aynadaki aksimiz gibi bir ikiz gönderir.

& & & & &

Sevgiyi Bilmiyoruz

Bir keresinde bana çok yakın bir arkadaşım olmuştu! Bir yüzme havuzunun kenarında otururken avuçlarından birisini biraz su ile doldurdu ve bana uzatıp şunu söyledi: “Elimde tuttuğum bu suyu görüyor musun? Bu “sevgi”yi sembolize ediyor. Ben bunu şöyle görüyorum: Elini özenle açık tutar ve suyun (yani sevginin) orada kalmasına izin verirsen, her zaman orada kalacak. Ancak, parmaklarını kapamaya kalkar ve sahip olmaya çalışırsan bulduğu ilk aralıktan akacak.

İnsanların sevgi ile karşılaştıklarında yaptıkları en büyük hata bu! Buna sahip olmaya çalışırlar, talep ederler, beklerler! Ve aynen elinizi kapadığınızda elinizden dökülen su gibi sevgi, aşk da sizden kaçar. Çünkü sevgi özgür olmalıdır, onun doğasını değiştiremezsiniz. Eğer sevdiğiniz insanlar varsa, onların özgür birer varlık olmalarına izin verin.

Verin ama beklentiye girmeyin. Tavsiyede bulunun ama emretmeyin. Verir misin deyin ama hiç bir zaman talep etmeyin.

Kulağa kolay gelebilir ama bu, gerçekten anlayabilmek için bir ömür isteyebilecek bir derstir. Bu, gerçek sevginin sırrıdır. Gerecekten öğrenmek için sevdiklerinizden içtenlikle bir şey beklememeli ama onlara koşulsuzca özen göstermelisiniz.

Hayat aldığımız nefes sayısı ile değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülür!

Yaşayın!

Swami Vivekananda/Çeviri: Lale Kulahli

Günün Şiiri

Selam Tebriz’e!

kulağını ver, dinle,

bak asesbaşı ne diyor:

bu mahallede bizden bir gönül eri kayboldu, diyor,

derken ansızın biri yolda izini buldu, diyor.

Belirtilerini görün işte, diyor.

 

Ne zamandır onu aradık, yandık yakıldık.

Ne zamandır onu arayanlar her yanda dövündüler.

Ne üst kodular, ne baş.

 

Aşıkların kanı hiç eskimiyor, unutulmuyor.

Aşıkların kanı nasılsa hep öyle kalıyor.

Hep öyle taze, sıcak.

 

Bu eski bir kan davasıdır deme sakın

Atma kulağının arkasına sen şu lafı:

Kan bir kere eskidi mi kararır, kurur ama,

aşıkların kanı durmayacak, gönüllerinden biteviye akacak.

 

Bu bucağa sığınan senin bakışındır.

O büyük sağrağı sunan senin nerkis gözlerin.

Sarhoşa gelen de onlar, gönüller çalan da ınlar,

adamı canevinden vuran da onlar

Mevlana Celaleddin Rumi

 

Yürü, can gözünü aç,

şu âşıklara bir bak hele:

Nasıl sarmaşdolaş, gönül gibi bir şey olmuşlar,

nasıl gelmişler can gibi

elsiz, ayaksız hale.

 

Bahçeden daha güler yüzlü onlar,

gülden daha güler yüzlü.

bilgiden daha doğru,

akıldan daha hünerli,

serviden daha hür.

Ölmezlik suyundan daha arı, duru.

 

Hep zerreler gibi hovardalar.

Güneş onlara kaftan.

Balçığa ayak basmışlar,

baş komuşlar gönül dizine.

Kanların üzerinden geçmişler,

kan denizlerin dalgaları arasından.

Etekleri gene tertemiz;

bir şey bulaşmadan eteklerine.

 

Diken içindeler,

ama gül gibiler.

Hapisteler,

ama şarap gibiler.

Balçık içindeler,

ama gönül gibiler.

Gece içindeler,

ama sabah gibiler.

 

Sen onların şarabını bir iç de gör:

Naıl birdenbire ferah olur, aydınlanır yüreğin,

birdenbire nasıl unutulur her şey,

nasıl birdenbire gözlerinin içi güler.

Mevlana Celaleddin Rumi

Günün Sözü

Yürürken başımın yerde olması sizi rahatsız etmesin. Benim tek derdim; yere düşen edebinize takılmamak.
Mevlana Celaleddin Rumi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here