Geçen yazımızda AKP’nin çılgın projelerine karşı “akıllı projelerin” uygulanması gerektiğini söylemiştik. Aslında böyle birçok proje var. Üstelik bunların hepsi de uygulanabilir projelerdir. Mesela İstanbul Boğazına asma köprü yapmak yerine tüp geçit yapılıp, bu tüp geçit de raylı sistemle desteklenirse İstanbul’un trafik sorununa köklü bir çözüm getirmek mümkündür. Aslında bu proje uzun zamandır konuşulan bir proje idi ama ilk defa eski Ulaştırma Bakanlarından Enis Öksüz bu konuyu somut bir şekilde dillendirdi. Enis Öksüz’ün projesi özetle şöyle idi:
İstanbul Boğazının uygun yerine bir tüp geçit yapılacak ve bu tüp geçidin bir ucunu Gebze’ye, diğer ucunu da Halkalı’ya bağlayacak şekilde raylı sistem yapılacaktı. Gebze’den tüp geçide kadar olan istasyonlarda birer oto park yeri kurulacak ve buraya özel arabaları ile gelen yolcular arabalarını park ederek İstanbul tarafına doğru raylı sistemle gidebileceklerdi. İstanbul merkezinde işini bitiren yolcular aynı güzergâhta bu sefer tersine gelerek özel araçlarını bıraktıkları istasyon oto parkından alarak evlerine gidebileceklerdi. Tabii aynı durum Halkalı’dan İstanbul merkezine gelmek isteyenler için de söz konusu idi. Yani burada en önemli husus insanların toplu halde seyahat etmelerinin önünü açmaktı.
Üstelik bu iş için Japonya’dan kredi de bulunmuştu. Yani her şey hazırdı ama ne yazık ki yapılamadı. Gizli eller Türk’ün menfaatine olan bu projeyi baltaladı. Hatırlarsanız Türk Telekom konusunda da direnen ve satılmasına karşı çıkan Enis Öksüz sonunda bakanlığı bırakmak zorunda kalmıştı. Türk Telekom’un satılmasının, üstelik yabancıya satılmasının ne büyük bir hata olduğu şimdi herkes tarafından daha iyi görülmeye başlandı.
İstanbul Boğazına yapılan her iki köprüde trafik sorununa çözüm olmamıştır. Aksine köprü ile bağlantılı çevre yolları yüzünden yeşil alanlar katledilmiş ve yol güzergâhında bulunan araziler kıymetlendiği için de nüfus akını olmuştur. Çevreye yerleşen nüfus, trafik sorununun daha da artmasına yol açmıştır. Görüldüğü gibi her şey bir diğerini etkileyerek sorunlar yumağı haline gelmiştir.
Şurasını altını çizerek belirtmek lazım: “Köprüden arabalar geçer, insanlar geçmez. Tüp geçitten ise insanlar geçer arabalar geçmez.” Yani İstanbul Boğazına köprü yapıp bir sahilden diğerine, içinde bir ya da iki kişinin bulunduğu milyonlarca arabanın geçtiğini ve bu arabaların trafikte seyretmesinden dolayı bir trafik kaosunun meydana geldiğini görmemiz lazım. Oysaki tüp geçit ve ona bağlı raylı sistemdeki vagonlarla milyonlarca insan bir uçtan diğer uca hiçbir trafik engeli olmadan taşınacaktır.
İşin bir de çevre boyutu var. İstanbul’un çeşitli tarihlerde çekilmiş uydu fotoğrafları incelendiğinde, köprü yapımından sonraki İstanbul’un eskiye göre yeşil alanlarında büyük kayıplar yaşadığı görülebilir. Çünkü çevre yollarının etrafında küçük yerleşme üniteleri kurulmakta, bunlar daha sonra ise kalabalık mahallelere dönüşmektedir. İnşaat firmalarının verdiği reklamlar bunu en açık bir şekilde ortaya koyar. Bu reklamlarda yapılan konutların köprüye, çevre yollarına ne kadar yakın oldukları iştah kabartıcı bir şekilde anlatılır.
Netice itibariyle, İstanbul boğazının siluetini bozan, yeşil alanları yok eden, çevre yolları sebebiyle çarpık şehirleşmenin önünü açan köprü yerine tüp geçidin yapılması şarttır. Atalarımız “Akıl için yol birdir” sözünü boşuna söylememişler.