Sanat Yazısı
Değerli okurlarım, şiir yazmak güzel ve dinlemek de. Fakat bir şiiri yazanın ağzından dinlemek çok daha güzel… Rahmetli olan şairlerimizin eserlerini anlayarak içe sindirerek okumaya özen gösteriyoruz. Buna da şükür…
Bu makalemizde şiiri, başka boyutlarıyla sizlere sunmaya çalışacağım. Ülkemizde şu sıralar şiir yazan yüz binlerce kişi vardır eminim. Tam rakam vermemiz mümkün değil. Yani dünyadaki şairleri şaşırtacak çok… Neden resim gibi, heykel, mimarlık, müzik, tiyatro, fotoğraf gibi; sanatın başka dallarındaki tomurcuklanmalarla kıyaslanamayacak kadar yoğun şiirle olan bütünleşme?
İslam’dan önceki Arap dünyasında da, insana özgü bir yaratıcılık karizması, salt şiirde yaratmıştı, kendine özgü görkemli gökkuşağını…
Bunun önemli bir nedeni de, çöller dünyasında başka sanat dallarının fışkırmasına olanak bulunmamasıydı; ne yeterince mermer vardı, ne boya, ne de yaygınlaşmış yerleşik bir yaşam düzeni…
Çöl bedevileri, develerin üstünde, sıcaktan kahrolarak “Gece”ye duydukları özlemin türkülerini söylerlerdi. “Ya leyli, ya leyli, leyli…”
Yine o zamanın Arap aydınları, Hz. Muhammed’in de; devrin ünlü ozanlarından Antere düzeyinde bir şair olduğunu söylemişlerdi.
Ve bir ayet-i kerime inmişti göklerden; “O, onlardan fazladır…”
Katolik dünyası; Hz. İsa’yı, annesi Meryem Ana’yı ve simgesel olarak Ruh-ül kuds’ü; çeşitli sanat dalları aracılığıyla somutlaştırmıştı kiliseler de. Mimarlar, ressamlar, heykelciler, müzisyenler zengin bir olanak bulmuşlardı Katolik Kiliselerinde…
İslam ise, Tanrı’ya ve onun Peygamberine olan bağlılığının, heykel ve resim gibi somut göstergeler önünde belirtilmesini günah saymıştı. O nedenle, İslam’da resim de günahtı, heykel de…
Türk şiirine bakıldığında, Alevi halk şairlerinin; gerek medrese, gerek saray egemenliklerine karşı çıktıkları ve evrensel bir sanat yelpazesini dokudukları görülür…
Yunus Emre’nin;
Cennet cennet dedikleri / Birkaç köşk, birkaç huri
İsteyene ver onları / Bana seni gerek seni
Mısralarıyla, Pir Sultan Abdal’ın;
Yürü bre Hızır Paşa / Seninde çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın / O da bir gün devrilir
Mısralarında ve Dadaloğlu’nun;
“Ferman padişahın, dağlar bizimdir”
Şahlanışında olduğu gibi…
Arı duru anlatımı, nükteli söz oyunları ve sürrealizmiyle; bin bir güneş bahçelerinden süzülmüş gibidir bizde halk şiiri…
Adını unuttuğum, zamanımız şairlerinden birinin dörtlüğü ile bitiriyorum…
Gözleri renkli, saçları da sarıydı,
Boynun da altından bir HAC vardı,
Bu garip de ömrünü O’na adadı,
Onu göreceğim günlere gide gide az kaldı…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Ülkemize Hayırlı Olsun…
Değerli okurlarım, siyasetle başım hoş değildir. Yarım asır önce davayı yitirdik de ondan olmalı. O döneme, kara günlere dönmek istemiyorum. Geçtiğimiz Ay sonunda günü de önemli bir seçim yaşadı ülkemiz. Her siyasi parti için önemliydi ama iktidar partisi için çok daha önemliydi. Özellikle büyük şehirleri kaybetmesi başlarına büyük belalar açacaktı ve bu nedenle de “Beka” meselesi aldı başını gitti.
Oysa ülkemizin beka sorunu yok, olamaz da. Beka sorunu olsa-olsa yapılarında ve idare şekillerindeydi. “Biz seçim kaybetmeyiz” ve nohut, kömür konusu da genel seçimle birlikte ortadan kalkmış oldu.
Tahrip gücü yüksek teşbihler, hakarete varan söz düelloları, kavgada bile zor söylenebilen tarzda demeçler, kirli çamaşırların sakınmadan ortaya atılması, yalanlar, muhalif başkan adaylarını hafife alıp tepeden bakmalar falan.
“Şu seçim bitseydi de, normal yaşamımıza dönseydik” diyenlerin çoğunlukta olduğu, yoksulluğu ve aç kalmayı bile sineye çeken bu cefakar milletin acılarını anlamayan siyasilerin yürüttüğü bir yerel seçim nihayet bitti.
Sadece, üç beş başkan adayının terbiyesini bozmadan, insanlara hürmette kusur etmeden, kendilerine yapılan hakaretleri duymazdan gelen, cevap vermeme basiretini gösteren, seçim meydanlarında verecekleri hizmetleri söylemekle iktifa eden o adaylar milleti tahrikten uzak durdular ve de kazandılar da…
Geride bıraktığımız seçim bir yerel seçimdi, insan kanı da karıştı ama oylandı ve bitti. Adına yerel seçim deniliyor ya. Belediye başkanları, meclis üyeleri ve muhtarlar için oy kullanıldı. Yani, çok fazla oy alan yerlerde iki belediye başkanı çıkmıyor. Bir oy fazla bile olsa ilgili partinin adayı kazanıyor. Doğal olanı da bu değil mi?
Genel seçimler tabi ki farklı olacaktır. Burada milletvekili sayısı önem arz edecektir. Aldığın oy kadar başarı söz konusu olacaktır.
Bu tablo önümüzdeki genel seçimlerde de tekrarlanacak olursa; birinci partiyiz diyenler havasını alır. Özellikle beş parti grup olacak kadar milletvekili kazanır. “Bay Kemal” diyen kişinin de dizleri titremeye başlar. Açıklar, kaçıklar, falanlar filanlar ortaya çıkacaktır da ondan.
Avrupa’da ve Amerika’da tahrip gücü yüksek kasırgalar eserken, ülkemiz tüm dünyaya bir demokrasi örneği verdi. Can kayıpları olmasaydı tabi ki daha iyi olacaktı.
Bu demokrasi işaretinin daha da güçlenmesi, net olarak gözükmesi için hapisteki aydınların ve gazetecilerin serbest bırakılması, adaletin kimseden etkilenmemesi, ekonomide reformların yapılması yani reformlarla desteklenmesi…
Bunlar gerçekleşirse Türkiye dünyada kararmaya yüz tutan demokrasi umutlarını yeniden gün ışığına çıkaracak ülke olacaktır. Buna hepimiz yürekten inanmalıyız. Seçime ilginin yüksek olduğunu ve dünyanın etkilendiğini de belirtmek isterim. Umarım bütün seçimler aynı münval üzere olur.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Yalancı Dünyadır
Bazı insanlar ölümü düşünürken o kadar çok korkarlar, ürperirler ki anlatamam. Fazla günah işlemeden göçmek isterler. Bazıları da çok cüretkardır. “Dünyaya bir daha gelemeyeceğim, ne yaparsam iyidir” diyor.
Fiş döneminde tanıdığım bir bakkal vardı, hocaydı. Başında takkeyle dolaşırdı. Müşterilerine aldıklarına karşılık fiş vermemek için ne kadar kandırmaca, yalan yanlış varsa hepsini söylerdi. Şimdi öbür tarafta. Onlar ve buradakiler Yüce Allah’a nasıl hesap verecekler, inanın ben bunu çok merak ediyorum. Buradakilere bakacağız…
Günün Sözü
Aşık olduysan öğüt kar etmez!
Öcal’dan İnciler
Aşkı yaşayanlar büyük alimdir!