Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Babalar günü bu yıl sessiz sedasız kutlandı. Gezi parkı eylemleri ve yoğun gündemin gölgesinde… Çoğumuz yalnızca Pazar sabahının çok erken bir saatinde mezarlığa giderek kutlayabildik sevgili babalarımızın gününü. Bazılarımız tümden unuttu bile. Bizim babamız yok, hatta baba nedir onu bile unuttuk ya, bu yüzdende yazımız geç kalmış olabilir. Ama olsun diğer babalar var. Hatta baba olmayı bekleyenler bizde onlar için yazarız yazımızı olmaz mı yani. Olur, tabi de. Gerçekten bende nasıl unutmuşum ona şaşıyorum valla…
Babalar günü geçtiğimiz haftada kaldı. Ama her gün babalar günü. Gün, normal bir zamanda olsaydı hasret günü olurdu zahar? Anneler günüde öyle. Hasret ne ki? Güzel bir şey aslında… Özlediğimiz, sevgisinden, görüntüsünden uzakta olduğumuz ya da kavuşma umudumuz olmayan her şeye duyduğumuz üzüntüdür aslında… Hiç yaşlanmaz, eskimez, ölmez… Aksine zamanla artar. “Seni özledim” dediğimizde doruğa çıkar.
Hasret çekmek özlemek nasıl bir duygu? Nasıl öğrendik, ne zaman girdi hayatımıza? Düşünüyorum da çok küçükken, daha sevmenin bile farkında değilken hasret çekmeyi öğrenmiştik. Kocaman, kocaman ciddi, ciddi. Ve şefkat duymayı? Vücudumuzdan kopan bir parça gibi diyor “hasret” küçük öğrencim. O nasıl böyle bir benzetme yapabiliyor ki?
Ya ben? Hasreti ne zamandan beri sevmeye başladım? Kana, kana içmediğim ama nedense garip bir şekilde hasretiyle doyduğum babamın sevgisi ne zaman kazındı yüreğime? Hayal meyal bile artık anımsayamadığım babamın? Kardeşime sık, sık yinelediğim “hasretinle avunuyorum” sözünü kendim mi uydurdum? Hasretini yaşarken? İnsan sevilmeden de hasret kalır mı sevdiğine?
Kana, kana içmese de sevgisinden
Yaşamasa da dizlerinin dibinde
Hasret kalsa da ilk yaşlardan
“Baba” demeye,
Sevgisine kanmışım nedense?
Nasıl diyebilir ki hiç keşke
Şimdi yanımda olsaydı demeden?
Hasret hep yanımdaydı,
Yokluğu hiç yalnız bırakmadı hep onlaydım.
Şimdi anlıyorum
Hasret kaldığım için büyüyerek.
Hiç babasız yaşamamışım ki?
& & & & &
Ve sevgili okuyucularım hasret içimizde bir ukde aslında. Kardeşliğe hasretiz öyle geniş, geniş yaşamak istediğimiz. Gerçi bu günlerde hiç hesapta yokken hepimiz bir arada kardeş olma sinyallerini vermeye başladık dilerim bu birlik beraberlik duygusu hiç yalnız bırakmasın bizleri. Ve daha birçok temel ihtiyaçlarımıza hasret kaldık, hep sen ben diye ayrıldık, senin benim dedik ve en çok biz olmaya hasret kaldık. Hasret içimde…
Ve sevgili babalar baba olan olmayan ama kendini öyle algılayan bütün herkesin babalar gününü kutluyorum. Ve güzel bir şiir armağan etmek istiyorum. Sevgiyle, sağlıkla ve hep bizimle kalın sevgili okuyucularım. Kana kana yaşayın sevginizi dilerim. Yase
& & & & &
BEN SEN O
O, yalnız ağaran tanyerini görüyor
Ben, geceyi de
Sen, yalnız geceyi görüyorsun,
Ben ağaran tanyerini de.
Nazım HİKMET
Günün Şiiri
HASRETİNLE
Hasretinle yandı gönlüm
Yandı yandı söndü gönlüm
Evvel yükseklerden uçtu
Düze indi şimdi gönlüm
Gözlerimde kanlı yaşlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Bin bir dertle doldu gönlüm
Gelecektin gelmez oldun
Halimi hiç sormaz oldun
Yaralarımı sarmaz oldun
Yokluğunda soldu gönlüm
Gözlerimde kanlı yaşlar
Hasretin bağrımda kışlar
Başa geldi olmaz işler
Bin bir dertle doldu gönlüm
Aramızda karlı dağlar
Hasretin bağrımı dağlar
Çaresizlik yolu bağlar
Yokluğundan öldü gönlüm
Edip Akbayram
HASRETİNDEN PRANGALAR ESKİTTİM
Seni anlatabilmek seni.
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya…
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana…
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni…
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…
Ahmed ARİF
Yurdum Benim Şahdamarım
Engereğin dişlerine işledim,
Ağu dişlerine
Oluklu, çentik…
Ve vurgun,
Gözleri bir çift cehennem
Burnuna kan tütmüş
Pars bıyığına…
Dağın pulat yüreğine işledim,
Şimşeğin masmavi usturasına
Sevdanı usul-usul
Sevdanı mısra-mısra
Lo ben seni hapislerde sevmişim,
Ben seni sürgünlerde.
Yurdum benim şahdamarım…
Yücende buzul
Ve kar,
Maviş dağ tavşanları
Gün vuranda alaran
Zemheri yılanları
Ve yahut bir hışımla
Öyle çakılan
Sonsuzluğun yakışığı kartallar.
………..
Başım gözüm üstünesin
Suskum, avazım üstüne…
Adından başka silah
Yazgından başka günah
Daha yazmamış
Hiçbir gizli dosyada
Hiçbir açık kitapta.
AHMED ARİF
MERHABA
Gün açar,
Karın verir yağmurlu toprak.
İncesu Deresi, merhaba.
Saçakta serçeler daha çılgındır,
Bulutlarda kartal,
Daha çalımlı.
Koparır göğsünden bir düğme daha,
Tezkere bekliyen biri.
İncesu Deresi, merhaba.
Genç bayraklar vardır,
Barış düşünür,
Kuyularda işçi, mavilikleri.
Ben hepsini düşünürüm,
Yirmi dört saat
Ve seni düşünürüm,
Karanlık, hırslı…
Seni, cihanların aziz meyvesi.
İlan-ı aşk makamından bir mısra,
Yeşerip, kımıldar içimde,
Düşer aklıma gözlerin…
Oysa murad alamam.
Oysa akdan – karadan
Bilirim, payım bu kadar…
Unutmuş gülmeyi gözbebeklerim.
Unutmuş dudaklarım öpmeyi.
İncesu Deresi, merhaba…
Ahmed ARİF
Günün Sözü
Hakiki arkadaşlık, sıhhatten farksızdır, kıymeti, ancak elden gittikten sonra anlaşılır.
Golti
Herkes başkalarını kendi gibi bilir. Bir insanı tanımanın en kolay yolu ona insanlar nasıl sence? diye sormaktır…