Sanat Yazısı
Değerli okurlarım, az yaşayalım ya da çok yaşayalım. Sonuç olarak akıbetimiz belli. Mutlaka oraya gideceğiz. Orada neler var, hiç kimse bilmiyor. Rivayete göre diyerek bazı şeyler duyuyoruz.
Yılın son günü aramızdan ayrılarak ebediyete intikal eden Gülriz Sururi’yi rahmetle anıyorum. Sevgili eşi Engin Cezzar’da bir yıl önce yaşama veda etmişti. Muhtemelen yine beraberlerdir. Rahmetle andığımız Gülriz Sururi emsallerinden çok farklıydı. Hareketlerinde oyunlarında bir dobralık vardı. Nereden mi biliyorum?
Şu anda cennette olduğuna yürekten inandığım bir muhteremle rahmetlinin iki oyununu izledik tiyatroda. 1961’de Sokak Kızı İrma ve 1964’te Keşanlı Ali Destanı.
Onu tiyatronun dışında yakından tanıdığımı söyleyemem. Oynadığı oyunlarda karakterini de ortaya koyuyordu. Oyunculuğu tabi ki tartışılmaz. Ancak, yaşamın son yıllarında efsane olarak anılacak kaç kadın sanatçı vardır bilemiyorum. İyi oyuncu olabilmek mutlaka arzu edilen bir hadise. İzlediğim iki oyununda da, duruşuyla hayranlarını olumlu yönde etkilemişti.
Bazı sanatçılar aileden gelmektedir. Örnek olarak Yıldız ve Müşfik Kenter kardeşler. Aileleri sanatçılarla dolu olmasaydı, bulundukları noktaya gelebilirler miydi?
Hafize Ana namıyla maruf Adile Naşit, onu da rahmetle anıyorum. Rahmetli Adile Naşit sevimliydi ve o özelliğine mahkumdu. Aile hatırı da ağırlık kazandı zirveye çıkışında.
Zaten, sanatçı aileden gelen oyuncular hep başarılılar. Nedeni ise; ailedeki ustaların oyunlarını izliyorlar ve oyunculukta da gözü varsa, onu artık kimseler tutamıyor.
Haldun Dormen’in ve eşi Engin Cezzar’ın kendisinde büyük emeği olduğu duyumlarım arasında. Babasına küs olduğunu taaa o zamanlar duymuştum. İki oyununu da beraberce izlediğim muhteremin ailesi Gülriz Sururi’yi ve de ailesini yakından tanıyormuş. Bu yaklaşımlar ben de hiçbir etki yaratmadı. O zamanlar her şey bana tozpembeydi.
Sonuçta, iyi bir tiyatrocu, harika bir oyuncu ve de oyunculuğunu duruşuyla taçlandıran büyük oyuncu Gülriz Sururi’yi sonsuzluğa uğurladık. Öyle sanatçıların hep yerleri boş kalmamıştır, dolmamıştır günümüzde. Gerçekten sanatçılar kolayına yetişmiyor.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Sahip Olduklarımız Yeterli mi?
Değerli okurlarım, makalemin bu bölümünde taşınır ya da taşınmaz eşyalardan söz etmek istiyorum. Yani insanların aç gözlülüğünden, stokçuluğundan dem vurmaya çalışacağım. Örneğin, evlerimizdeki eşyalara şöyle bir göz atalım. Hangilerini hakikaten kullanıyoruz? Bu eşyaların hangileri gerekli? Günün tamamında kullandığımız, olmazsa olmaz, eşyalarımız var mı?
İstediğimiz her şeye sahip olmak arzusu ile yanıp tutuştuğumuz yaşadığımız yüz yılda farkında olmadan ya da farkında olmadığımız en önemli şey, sahip olduklarımızın kaçını isteyip istemediğimiz…
İstediğimizi sandığımız her şeye sahip olmak bizi mutlu etmeye yetmiyor. Satın aldığımız eşyalar evlerimizde birikiyor, muhtemelen bizleri strese sokuyor ve boğuluyormuşuz gibi hissiyat içinde olmamıza neden oluyor.
Evlerimizdeki fuzuli eşyalardan kurtulmak kolay ama bir türlü kıyamayız. Sonuçta “onlara para verdim aldım” deriz ve kendimizi avuturuz. Bunun önüne nasıl geçilir? Önceleri zorlanırız ama sonradan alışırız ve onlara verdiğimiz değerden daha değerli yaklaşımlar olduğunu da anlarız. İşte o zaman stokçuluğumuz gözle gözükür şekilde aheste-aheste irtifa kaybeder, düşüş olur demeye çalışıyorum.
Değerlerimizden söz etmiştim. Evet, değerlerimizi değiştirmeliyiz. Çünkü yaşam ne son model bir takım elbise, ne son model bir telefon, ne de sahip olduğunuz bir yemek masası değildir, daha fazlasıdır ve tabi ki sizler de öylesiniz.
İnsanların genel olarak bir saplantısı vardır. Anında parayı bastırıp aldığı şeylerden hiç zevk almazlar. Zevk alanlar var mıdır? Mutlaka vardır. Kelepir bir eşyayı, yani çok ucuza almıştır, buna sevinilir diye düşünüyorum. Bir ev ya da bir araba almaya kalksak onun bir sürü teferruatı var. Şu aşamada zenginler konumuzun dışında. Birikmişin olacak ve yetmeyecek. Kredi alacaksın, borç edeceksin ve aldığın taşınmaz ya da dört tekerlekli sana zevk verdiği gibi, gözün gibi bakarsın. Öyle değil mi?
Bu makalemin amacı; kapitalizmin yarattığı maddeci kültüre bir tepkidir. Maddecilik ve bunun temel oluşturduğu tüketim kültürü ile kapitalizmin bir dönem için doğru fikir olduğunu söylerken, artık miadının tamamladığı fikrini de samimi olarak söylemeliyim.
Günün birinde herkes doğruyu görebilir, tıpkı bizim seçmenlerimiz gibi. Konumuz gereksiz eşyaların fazla olmasından ve duyduğumuz rahatsızlık değil miydi? Gereksiz eşyaları almazsınız, fazlasını birilerine verirsiniz sorun çözülür. Odalarınız boşalır ve kafanız rahat eder.
Evlerimiz boş olsun ama gönlümüz boş olmasın. Orası evler gibi istif yeri değildir. Gönlünüzde mutlaka biri olmalı. Ayda yılda bir görün isterseniz ya da hiç görmeyin. Fakat gönlünüzde bir muhterem olmalı. Hem de ölünceye kadar, sonsuza kadar. Göremeseniz bile, manen güçlüsünüzdür. Kendinize yetersiniz. Gönlü boş olanlara ben “tıngır tıngır adam” diyorum. Sözlerime sonuna kadar iştirak etmenizi diliyorum.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Yalancı Dünyadır
Bazı insanlar ölümü düşünürken o kadar çok korkarlar, ürperirler ki anlatamam. Fazla günah işlemeden göçmek isterler. Bazıları da çok cüretkârdır. “Dünyaya bir daha gelemeyeceğim, ne yaparsam iyidir” diyor.
Fiş döneminde tanıdığım bir bakkal vardı, hocaydı. Başında takkeyle dolaşırdı. Müşterilerine aldıklarına karşılık fiş vermemek için ne kadar kandırmaca, yalan yanlış varsa hepsini söylerdi. Şimdi öbür tarafta… Onlar ve buradakiler Yüce Allah’a nasıl hesap verecekler, inanın ben bunu çok merak ediyorum. Buradakilere bakacağız.
Günün Sözü
Sanatçı Olmak Kolay Değildir!
Öcal’dan İnciler
Efsane Olabilmek Daha Zordur