“Az ve Çok” birbirinin karşıtı, taban tabana zıt olan iki kavram. Az, nicelik, güç, nitelik ve süre bakımından gerekenden eksikliği; Çok ise, sayı, nicelik, değer, güç ve derecelendirme (basamak) bakımından büyüklük ve aşırılığı ifade eder.
Bu iki kavramla günlük hayatımızda iç içe yaşarız. Hayat zıtlıklarla doludur. Farklılıklar, kendi aralarında üstünlük sağlamak için devamlı olarak birbirleriyle çatışır, amansız mücadeleye girerler.
İnsanın doğasında var olan zafiyetlerinden dolayı, “kural, öğüt ve uyarıları” hiçe sayma alışkanlıklarını sürdürerek üzerinden atamıyor ve zafiyetlere karşı esir düşüyor.
Çok şeyler konuşuyoruz, az şeyler düşünüyoruz. Çok kavga ediyoruz, az tartışıyoruz. Çok çabuk kızıyoruz, az eleştiriyoruz. Çok kirletiyoruz, çevremizi az temizliyoruz. Çok kaza yapıyoruz, az dikkatli davranıyoruz. Çok borçlanıyoruz az kazanıyoruz.
Çok tüketiyoruz, az tasarruf yapıyoruz. Çok hayal ediyoruz, gerçeklerle az yüzleşiyoruz. Çok suç işliyoruz, az akıllanıyoruz. Çok dedikodu yapıyoruz, gerçekleri az söylüyoruz. Çok kaba davranıyoruz, az nezaket gösteriyoruz. Çok düşman kazanıyoruz, az dost ediniyoruz.
Çok taklit ediyoruz, az yaratıcı oluyoruz. Çok ihanet ediyoruz, az sadakat gösteriyoruz. Çok kibirleşiyoruz, az alçak gönüllü oluyoruz. Çok bencil davranıyoruz, suçu ve hatayı az kabulleniyoruz. Çok kaybediyoruz, az telafi ediyoruz. Çok hırslanıyoruz, az ile yetiniyoruz.
Çok aldatılıyoruz, az uyanık davranıyoruz. İşimizi çok eksik yapıyoruz, eksiğimizi az tamamlıyoruz. Çok aldatılıyoruz, aldatılmaktan az ders çıkartıyoruz. Çok suiistimal ediyoruz, az dürüst davranıyoruz. Her şeyden çok şikâyet ediyoruz, çözümü az üretiyoruz. Yetkimizi çok kullanıyoruz, üzerimize az sorumluluk alıyoruz.
Çok nasihat veriyoruz, ama verdiğimiz nasihatleri az uyguluyoruz. Adalet, hukuk ve eşitlikten çok bahsediyoruz, ama az uyguluyoruz. Hayatımızla çok kumar oynuyoruz, ama az miktarda kazanıyoruz. Çok ihmal ediyoruz, az önlem alıyoruz. Çok yalan söylüyoruz, doğruları az söylüyoruz…
Bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. İnsanın doğası gereği az ile çok arasındaki dengeleri tutturmak imkânsızdır. Bir takım bahanelerin arkasına sığınarak kendimizi aldatıyoruz.
İnsan, kendisiyle yüzleşmekten kaçınıyor. İyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı karşılaştırmada ilgisiz kalıyor. İnsan, nerede bir yanlışlık varsa, onun cazibesine kapılıp kolaycılığa eğilim gösteriyor.
Doyumsuzluk vurdumduymazlık, uyumsuzluk, acizlik ve ölçüsüzlük daha çok tercih ediliyor. Hep içimizde gizleriz kendimizi.
“Az ile Çok” arasındaki çatışma kaçınılmazdır. Bu rekabet sonsuza dek sürecektir.