İnsan Sevdiği İle Beraberdir

0
75

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah yine unuttuğum eşyaların derdindeyim. Anımsarsanız geçen yaz, çantamı kaybetmiştim. Tam yolculuğa çıkacağım saatte birde baktım çantam ortada yok. O gün yolculuğa çıkamamıştık bu yüzden. Çünkü kimlikler, para ve biletler çantanın içindeydi. Neyse ertesi gün bulmuştum en akla gelmeyecek yerde. Bu da benim marifetim tabi. Dünden beri yine çantamın derdindeyim. Çanta taşımaya alışık değilim ya. Dünyanın en doğal şeyi gibi seksen yılda bir yanıma aldığım çantamı bırakıp çıkıyorum. Ancak eve gelince kapıyı açmak için anahtar aramaya başlayınca, anlıyorum ki yanımda çantamda vardı… Gözlüklerim dâhil her şeyim içinde. Hiç telaş yapmıyorum hatta hiçbir şey yokmuş gibi yapıyorum. Dünyanın sükuneti üzerime düşüyor sanki. Ne yapabilirim ki unuttum artık, kızsam, sinirlensem kime ne yararı olacak? Çoktan öğrendim boşuna sinirlenmemeyi çünkü sinirlenmenin kimseye faydası yok. Ama yinede biliyorum ki birçok insan öfkeyle besleniyor. Ve öfkeleri sizi de kara bir bulut gibi içine alıp tarumar edebiliyor.

Allah’tan çatı katını hiç kilitlemiyorum. Kapı her zaman açık… Komşuların ziline basarak çatı katına çıktık. Ve geceyi orada geçirdik. Sabahtan da çanta derdine düştük, acaba nerde ektim çantayı ya rabim bu ne dalgınlık? Kendime emir verdim; “Dalgınlık ve de dalgınlığa neden olan düşüncelerinden artık sıyrılacaksın…” Çünkü bunu alışkanlık haline getirirsen belleğini tembelleştirirsin, bu da hayırlı bir şey değil kuşkusuz.

& & & & &

Ve “Sevmek insanın kendi kendini aşmasıdır” demiş Oscar Wilde. “İnsan sevdiğiyle beraberdir” demiş Hz. Muhammed (S.S ).

Ve unutkanlıkla sevgi arasında bir bağ var mı acaba? Sevmek için bazen kendini aşman gerekebiliyor. Unutmak içinde kendini aşman gerekiyor. Ve ne kadar insan kendini aşabiliyor acaba? Ne kadar seviyor? Kendine rağmen sevebiliyor mu? Sevdiği ile beraber olabiliyor mu?

Bu günlerde sevgi sözcüğünü de yeniden güncellemek istedim kendimde. Ve kendini aşmak sözüne takıldım kaldım. Çantamın nerde olduğunu düşünerek… Oysa sevmek benim için dünyanın en kolay şeyi. Buna rağmen neden güncellemek gereği duydum? Çünkü kendimden kuşkuluyum. Duyduğum şeyin adı sevgimi, alışkanlık mı, sorumluluk mu ya da hiç biri değil, işte böylesine bir şey mi? Kuşkusuz Tanrı’ya ve çocuklara duyduğum, hiç ayrım yapmadan, sevgidir. Vatanıma duyduğumda sevgidir. İnsanlığa duyduğumda sevgidir, çiçeğe, böceğe, doğaya, hayvana beslediğim şeyde sevgidir. Ve karşılık istemez sevgi. Sevmek, zaten peşin, peşin almaktır çünkü! Bu yüzden başka bir karşılığa da gerek yok. Ve insanı, Tanrı’yı, doğayı sevmek kolaydır. Peki ama kolay olmayan nedir? İnsan sevdiği ile beraberdir demiş Hz Muhammed. Beraber olmadığımız şey sevgi değildir bu durumda o zaman değil mi? Evet! Yani birlikte yaşayabilirsiniz, aynı yemeği paylaşabilirsiniz, yardımlaşabilirsiniz. Ancak beraber değilseniz ruhen, kalben yaşadığınız şeyin sevgiyle ilgisi bile yok demektir! Pekisevgi yoksa birlikte yaşananların adı nedir? Alışkanlıkkk? Zorunlulukkk? Yoksa böylesine bir şey mi işte?

Ve ne yazık “işte böyle bir şey” adı bunun. Sevgiyle ilgisi olmayan… Ve evlerde çokça yaşanan… Peki, kendine rağmen, insan “bu böyle bir şey işte”yi sevgiye çevirebilir mi? Giz burada. Ve kendine rağmen sevebilmek kendini aşmak olur ki bu da sıradan insanlıktan çıkıp, bilgeliğe yol almak olur. Ve çok zordur çok…

Ve kendimde algıladığım şey aniden. Yaşadığımda işte böyle bir şey… Ve sevmek için bazılarını, uğraşmama rağmen, ruhen, kalben yürekten, ayrıyım ayrı apayrı… Buna rağmen sevebilir miyim ki? Sevmeden insanca değerlerle bağlı kalmak birilerine, bilge olmak için engel midir? Peki bilge olmak zorunlu mudur? Kendim için evet. Çünkü oldum olası kendimle derdim, aşmak yok olmak istedim hep. Ancak sürekli kendimi aşamadım, aşamadım, aşamadım. Kötülük yapmadım, kırmadım, incitmedim, dilime kadar gelen sözleri söylemedim. Ağzımdakini çıkarıp verdim ama köprü kurup sevgiye varamadım. Hep sarsaktı bağları hep pamuk ipliğiydi sürekli koptu, sürekli sulara gömüldüm. Her defasında hırslandım pamukta olsa bağları geçeciğim dedim geçemedim!!! Yalnız ben miyim burada kabahatli? Ya, bana yardım etmeyen karşımdaki? O sorumlu değil mi bundan? “O sorumlu ise bile onu ilgilendirir” diyor içimdeki ses. Sana düşen kendi tarafındakini güçlendirip karşıya geçebilmendir!İçimdeki ses acımasız benden beklentileri çok! Neden peki? Çünkü sana verdiğim ondan çok, sen düşünüyorsun, o düşünemiyor, sana düşen sorumluk ondan çok bu durumda. Ben vermediğimi istemem. Ama sana verdim ve karşılığını beklerim.

Ne yapmam gerek peki? Güçlen, kendine karşı, hem kendin için hem karşındaki için. Ne kadar kolay söylemek… Sularda her defasında boğulan benim. İstemiyorum ki ayrıcalığı, al aklımı düşünmeyim ya da ona ver benim gibi.

Benimle pazarlık mı yapıyorsun. Sen bunu yaparsın, sana veren benim, bilmez miyim?Bin kez kopsa pamuk iplikler, bin kez boğulsan da soğuk sularda, hep yeniden deneyeceksin, hep yeniden denemelisin. Kendin için benim için değil. İstemiyorsan sıradan olabilirsin, nefret bile olmayan “işte böyle şey” dediğin duygu ile yaşar gidersin. Seçim senin. Ve seçim benim… Ben kimim peki? Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Benim kim olduğumu bulmam gerekiyor da. Yase

& & & & &

Zihnin Efendisi

Bilge ve öğrencisi okyanus kıyısında geziyorlardı. Soğuk bir gündü ve rüzgar okyanusta kocaman dalgalar oluşturuyordu. Bir süre yürüdükten sonra bilge durdu ve öğrencisine sordu: “Bu büyük dalgalar sana neyi hatırlatıyor?” “Zihnimi hatırlatıyor” dedi öğrenci “ve durup dinlenmeden yol alan düşüncelerimi!” “Evet, fırtınalı okyanus zihnin, dalgalar da düşüncelerindir. Zihnin su gibi durudur, ne iyidir ne de kötü. Rüzgar ise dalgalara sebep olur; tıpkı arzu ve korkularının düşünceleri üretmesi gibi…” diye devam etti bilge. Öğrenci söz aldı: “Böyle bir okyanusun ortasında sallanan bir sandal içinde olmak istemezdim doğrusu.” Bilge: ”Oysa sen daima oradasın. Diğer tüm insanlar da… Ancak birçok kişi bunu fark etmez. İnsanların zihni dalgalı deniz gibidir. Düşünceler durmaksızın sallanarak sarsarlar bizi, tıpkı dalgalar gibi… Okyanusu dinginliğe kavuşturmanın yolu ise hareket etmesini önlemek değildir. Rüzgârı görmezden gelemezsin. Yapman gereken, rüzgarı durdurmaktır. Rüzgar da arzu ve korkularındır. Onların hayatını yönetmesine izin verme. Dikkatini kontrol etmeyi öğrenirsen, arzu ve korkularını da kontrol edersin, yani okyanusu darmaduman eden dalgaları durdurursun. Böylece zihninin okyanusu sakinlik ve dinginliğe kavuşur. Zihninin efendisi olduğundaysa, her şeyin efendisi olabilirsin!”

Günün Şiiri

BİR BÜYÜK KARAMSAR ÜZERİNE DÜŞ

(Patates kıtlığı sırasında)

Bir düş gördüm:
opera binası karşısında Badanacı*
tam patlatacakken o büyük söylevini,
birden bir patates belirdi, kocaman,
orta boy bir tepedn iri,
ve bekleşen kalabalığın karşısına çıkıp
başladı o da söylev vermeye.
Ben, dedi alçak sesle,
sizi uyarmaya geldim.
Biliyorum, patatesten başka bir şey değilim,
küçümen, önemsiz bir kişi,
pek öyle yüzüne bakılmaz cinsinden,
tarih kitapları anmaz adımı,
tepedekilere hele hiçbir etkim yok.
Büyük şeyler olunca söz konusu,
yani şan, şeref, namus falan filan,
gerekir benim kenarda kalmam.
Çünkü asalete hiç uygun düşmezmiş
beni şan ve şerefle bir tutmak.
Ama gene de yaptım ben bana düşeni.
Yardım ettim insanların bu gözyaşı vadisinde
yaşamlarını sürdürmelerine.
Şimdi, benimle şuradaki adam arasında
bir seçim yapma vakti geldi.
Haydi, ya o ya ben!
Onu seçerseniz yitirirsiniz beni.
Ama ille de ben gereksem size,
onu burdan siktir etmelisiniz.
Onun için, bana kalırsa,
daha fazla vakit kaybetmeyin dinleyerek onu,
çünküz az sonra yakapaça o atacak beni burdan.
Ona karşı ayaklanırsanız öleceğinizi söylese bile
unutmayın şunu sakın:
bensiz de ölürsünüz çocuklarınızla birlikte

İşte patates böyle konuştu
Ve badanacı böğürürken operada,
ve hoparlörler ilettikçe bu böğürtüleri halka,
o yavaş yavaş,
sanki ne dediğini göstermek istermiş gibi,
tüm halkın görebileceği tuhaf bir gösteriye başladı,
Badanacının ağzından çıkan her sözcükle
içine çekile çekile,
küçücük oldu,
biçimsiz, bumburuşuk.

Bertolt BRECHT

Günün Sözü

Sık ve çok gülmek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek; güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki “en iyiyi bulabilmek”; sağlıktır…
Ralph Waldo Emerson

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here