Gezi parkında başladı eylemler. Halk, zaten “yok denecek” kadar az yeşil alanların betonlaşmasını istemiyordu. Bu nedenle sökülen ağaçlara tepki gösterdi. Tepkilere rağmen sökme işlemi devam etti. Derken “gezi parkı” eylemine önce Ankara’dan ve diğer illerden destek geldi. Bir anda tüm yurda ve Dünya’ya dağıldı. Yurdun her yanında polis biber gazı, gaz bombası ve tazyikli suyla göstericileri engellemeye çalıştı.
Yandaş basının vermediği haberleri yabancı basın ve haber ajansları verdi. Bu normal mi? Çok yazık!.. Halkın “gözü kulağı sesi” değil miydi basın? Ne yazık ki değilmiş. Sabah dinlediğim kadarı ile 3000 civarında yaralı varmış, bir o kadar tutuklu ve bildiğimiz kadarı ile iki ölü…
Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu kadar büyük ölçekli bir katılımlı bir eylem oluştu. Her ne kadar başlangıçta olaylar “taksim gezi parkı eylemine destek” amacıyla başlamışsa da, AKP iktidarının ve Başbakanın yanlış politikaları ve “ben yaptım oldu” diyerek her istediğini sayısal çoğunluğuna dayanarak yapması idi asıl sebep.
Suriye olayları başlamadan önce nerede ise birlikte yatıp kalktıkları Beşşar Esad’ı, ABD’den aldığı talimatlar doğrultusunda “diktatör” ilan eden RTE, Suriye muhaliflerine destek vererek olayları körükledi. Reyhanlı katliamının sorumlularının, Türkiye’de “barış sürecini” istemeyenlerin olduğunu söyledi önce… Arkadan hiçbir istihbarat almadan topu Suriye’ye çevirerek “Katliamın sorumlusu Esad güçleridir” dedi.
Başbakan büyük bir hevesle hazırladığı dosyayı götürerek, Obama’ya Suriye ile savaşa hazır olduğunu söyledi. Obama şimdilik beklesin diyerek Tayyip beyin bu teklifini reddetti.
“Gezi parkı” eylemleri sonucunda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş “biz dersimizi aldık, vatandaşa rağmen bir şey yapılamaz” gibi bir ifade ile halktan dolaylı olarak özür dilerken, Başbakan yardımcısı (ağlamaktan sorumlu Devlet Bakanı) Bülent Arınç’ta “biber gazı sıkmak yerine, halkın ikna etme çalışmaları yapılmalı” diyordu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Demokrasi sadece seçim değildir, meydanlardaki halkın mesajı alındı. Herkes sağduyulu olmalı ve kurallara uymalı. İllegal örgütlere fırsat verilmemeli” diyordu. Oysa Başbakan bunun karşılığında eylemci halkı “3-5 çapulcu” diyerek daha fazla geriyor ve yangına körükle gidiyor, hatta “ben yüzde elliyi zor zapt ediyorum” gibi kışkırtıcı cümleler kullanıyor ve yurt dışından “tencere-tava, hepsi bir hava” gibi alaycı cümleler kullanarak tahriklerine devam ediyor.
“Newroz” bahaneleri ile güneydoğu illerinde, Türk bayrağının olmadığı, sarı-kırmızı-yeşil renkli paçavralar ile gösteriler yapan terör örgütü ve militanlarının elini kolunu sallayarak gitmelerine izin veren, Türkiye Cumhuriyetini ve Milletini tehdit ederken hiçbir şey yokmuş gibi davranan Başbakan, gayet masumane bir tavırla gezi parkı için eylem başlatan Türk vatandaşlarının üzerine diktatör edası ile polisleri eli ile gaz bombaları, biber gazı ve tazyikli sular ile gitti. Tepkiler karşısında halktan eylemlerini bitirmelerini rica ederken, “orantısız güç kullanan polisler hakkında da soruşturma açılacağını” ifade etti. Sanki emri veren kendisi değildi.
Olaylar tüm yurtta hala devam ediyor. Cumhurbaşkanı halka sağduyu çağrısı yaparak itidal tavsiye ederken başbakan kendi havasında, bildiğini okuyor. Yazıyı hazırladığım 03.06.2013 Salı günü televizyonlarda Şırnak-Uludere’de bir grup teröristin askerlerimize taciz ateşi haberi verildi. Ne oldu barış sürecine? Bu işin uzmanları “iki aya kalmaz PKK eylemlerine yeniden başlar” demişlerdi. Türk vatandaşlarını biber gazı ve tazyikli sular sıkılırken, serbestçe sınırı geçerek kampa çekilen terör örgütü eylemlerine yeniden başladı. Çünkü Türkiye hassas bir konumda… Zayıf anını yakaladı mı hemen saldıracaktı, saldırdı. Taviz tavizi doğurur. Hani taviz verilmemişti?
PKK bir terör örgütüdür. İstediğini almadıkça saldırılarını bırakmayacaktır. Siz taviz verdikçe de istekleri bitmeyecektir. Teröristle müzakere değil, mücadele yapılır. Mücadelenin amacı “imha” olmalıdır. Bu amacı gören terör örgütü sinecek ve eylemlerini yavaşlatmak ve bitirmek zorunda kalacaktır. Zaten bu örgüt , Kürt halkını kesinlikle temsil etmeyen bir “Ermeni örgütüdür”.
Kısacası yurt geneline yayılan ve 1 Haziran’ın dışına taşan olaylardan provokasyon kokuları gelmektedir. Yalnız şahsen benim korktuğum bir şey var… 12 Eylül’de terör ABD’nin isteği ile bir gecede bitirilmişti. Ancak 12 Eylül öncesi bir yıl içerisinde olaylar zirve yapmış, binlerce vatan evladı feda edilmişti. Irak’ta, Libya’da, Mısır’da olaylar bizdeki gibi başlamış, diktatörler, başkanlar yok edilmiş, hükümetler düşürülmüştü.
Umarım Türkiye de aynı akıbete maruz kalmaz. Çünkü ABD ve AB kendilerini Türk halkının yanında göstermeye ve AKP iktidarını uyarmaya başladı. Batı ne zaman bunları yapsa felaket başımıza geliyor.
Olayları çok akıcı bir üslupla anlatmışsınız. Bu yazıyı okuyup ders çıkarmak lazım.