Yalnızlığın Nahif Çözümü…

0
112

Biz biliriz ki her şey anlıktır. / Anlar, ayrıntıları toparlar
Ayrıntılar / Temel sevinçleri,
Yaşamayı değerli kılansa / Minik şeyler…

Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bugün? Yalnızlaşıyoruz gün ve gün hep bunun ayrımındayız ve şikâyetindeyiz değil mi? Peki ama bundan kurtulmak için ne yapıyoruz? Sabahları birbirimize “günaydın” diyor muyuz, nasılsın, sağlığın nasıl diye soruyor muyuz, beylik olmayan canı gönülden? Birbirimizi aldatmayalım yapmıyoruz. Ancak bizim yapamadığımızı minnacık çocuklar çok güzel yapıyor.

Geçenlerde bir çift geldi siteye tatilci. Hanım Türk eşi İngiliz. Gencecik insanlar sakin ve güler yüzlü birazda çekingen. Onları ilk sitenin kafesinde gördüm. Babasının kucağında minnacık dünya tatlısı bir erkek çocuk… Üzerinde kısa kollu bir tişört ve lacivert kısacık bir şort, yumuk, yumuk ayaklarında zarif sandaletler. Zaten kıvırcık kafasından önce o minnacık yumuk ayakları ve zarif sandaletleri dikkatimi çekmişti. Annesiyle babası kuşkuyla bakınırken o selamını verdi bile. “Hello”… Kağıt oynayan, taş oynayan, “sohbet eden” demeyeceğim; çünkü yok… Yabancılaşmanın nedenlerinden biride bu… Benim mi ne işim var peki bu ortamda? Tabiî ki işim olmaz, internet çeker mi diye bakınmaya inmiştim o kadar, tam çıkıyordum ki onlar girdi. Ve tatlı mı tatlı yumuşak mı yumuşak bir çocuk bir bebek sesi Allah’ım bu kadar güzel bir şey olabilir mi? “Hello” diye etrafa selam veriyor. Bir anda bütün başlar kalktı çocuğa doğru rahatça sırtını babasının omzuna yaslamış, kıvırcık saçlı ancak iki yaşında olan çocuk ciddiyetle bakıyordu herkese. Sonra yavaşça süzülerek babasının kollarından yere bastı o harikulade sandaletleri ile, masalara ilerledi hızlı acemi bir yürüyüşle, kafenin kapısında büyülenmiş gibi izliyorum çocuğu, minik eli ile insanların elini sıkıyordu “hello” diye. Ortada bir mırıldanma başladı taşlar toplandı, kağıtlar serildi, sandalyeler itildi, bütün başlar çocukta, herkes herkese “aman ne tatlı şey” demeye başladı sanki konuşmayı yeni öğreniyorlarmış gibi… Ve karşılarındakinin gözüne baktılar önceden tanışmamış gibi. “İşte bu” dedim, bizim yapamadığımız.

Gözlerimde bir hülya, yüzümde tebessüm, yıldızlara bakarak çıktım evimizin merdivenlerini. Gazinoya gitmek için parfüm kokularını bütün merdivenlere bol, bol yayan alt kat komşularımızın kızları, süslü püslü iniyorlardı merdivenlerden ben çıkarken “iyi akşamlar” dedim kimse duymadı bile o kadar dalmışlardı ki saçlarının bozulup bozulmayacağına beni gördüklerini bile sanmıyorum.

Ertesi gün denizde karşılaştık yine o dünya tatlısı yaratıkla. Deniz dalgalıydı biz bile zar zor girebiliyorduk özellikle ben hemen çıkmıştım çünkü alerji olmuştum sanırım bir şeylere dokundum sırtımda kabarcıklar oluştu bir anda güçlü bir yanma ile hemen çıkıp duşumu aldım giysimi giyip sahilde oturdum, ömrümce yapmak istediğim tek şey. Kardeşimde geldi oturdu. Babasının kollarında denizde dalgalarla oynaşan çocuk bir baktım uzaklan el sallayarak öpücük yolluyor. Olmaz böyle şey, tabi bizde hemen karşılık verdik hatta sahilde oturan herkes bana mı, değil mi, düşünmeden el sallamaya öpücük yollamaya başladı çocuğa. Yanımızda güneşlenen bir kez bile merhabalaşmadığımız iki genç kadına dönüp gülümsedik onlarda bize gülümsedi. Öbür tarafta kardeşim birilerine gülümsedi onlarda ona. Biz eve dönmek için kalktığımızda herkes, herkese gülümsüyordu. Ve işte hayatın dayanılmaz nahif güzelliği. Bunu göremeyenlere acırım yalnızca ve canı gönülden dilerim ki bu nahif duyguyu yaşayabilsinler bir kez olsun bari. Görecekler ki nasılda kendini beğenmiş, kibirli ve halktan uzak yaşamın saçma ve insanı yalnızlığa iten bir şey olduğunu ve kaçırdıkları harikulade duyguyu. Kardeşimle yeniden hep yeniden yapmalı, bu güzel bu harikulade yaratıkları diye söylendik. Ve hayıflandık dünyayı küçümseyerek ona güzellik katacak bu efsunlu bebekleri doğurmaktan kaçınanları. Ve yine diledik. Hiç değişmesin bu güzellik. Artsın aman değişmesin… Ve biz yine biliriz ki her şey anlıktır. Kafede insanlar kağıtlarına döndüler, taşlarına da, önce bir gülümseme vardı dudaklarında sonra taşa, kağıda göre gerilme yerini aldı kasılma ve dişleri gıcırdatma! Denizdeki insanlar içinde öyle oldu mu acaba, bugün sahilde onları yine gülümseyerek bulabilecek miyim?

Hayatımızın tılsımı her kapının anahtarı minik şeyler işte yaşama değerini veren olmazsa olmazları… Tanrım kullarına gören gözler ver lütfen. Sevgiyle, sağlıkla kalalım sevgili okuyucularım. Ayrımsız gayrımsız… Yase

& & & & &

Büyük İskender’in Vasiyeti

Büyük İskender bir gün vezirlerini toplamış ve onlara: “-Ben öldüğüm de cenaze merasimimi söylediğim gibi yapın” demiş!

“-Ülkemin dört bir yanından tebaamdan olan insanları çağırın! Cenazemin önünden askerlerim yürüsünler silahlarıyla, Cenazemin sağından alimler yürüsünler kitaplarıyla, Cenazemin solundan zenginler yürüsünler mallarıyla, Cenazemin arkasından ise fakirler ve garipler yürüsünler gözyaşı ve dualarıyla!.. Sağ elime bir Altın küre verin, sol elimi ise boş bırakın taa ki Mezara dek, demiş!”

Vezirler Büyük İskender’in bu söyledikleri karsısında şaşırmışlar ve “Bunu bilse bilse Büyük İskender’in hocası Diyogen bilebilir” demişler ve Diyogen’e sormaya karar vermişler!..

Vezirleri dinleyen Diyogen demiş, “İskender’in Ne kadar büyük olduğunu bir kez daha anladım” demiş ve ilave etmiş: “İskender sunu anlatmak istemiş: Cenazenin önünden yürüyen askerler ölümüne silahlarıyla dahi engel olamadılar, Cenazenin sağıdan yürüyen alimler ölümüne kitaplarıyla dahi engel olamadılar, Cenazenin solundan yürüyen zenginler ölümüne mallarıyla dahi engel olamadılar ve Cenazenin arkasından yürüyen fakirler ve garipler ölümüne gözyaşı ve dualarıyla dahi engel olamadılar!.. Sağ elindeki altın küre ise bu dünyada sahip olabileceği her şeye sahip olduğunu, Sol elinin boş olması ise bu dünyadan ELİ BOŞ geldim ELİ BOŞ gidiyorum!… dediğini gösteriyor…”

Günün Şiiri

Bozgun

yüreğimi eriten akşamın üzgün evidir

yağmur varken ağını ördüğü.

bozgun, bu köyü kuran sözcük

bense yabancısıyım bu yerlerin.

şöyle bir oturuyorum elimde sigaram

yine de garip, mutsuz ve yalnızım

yüreğimde,

ağlayan sesi pınarların

şafakta terli bir çizgidir uzanan ovalar

üstünde cansız birer iskelet gibi

duran ağaçlar var.

arkamda sırtımı rahatça dayadığım

dağlar, gökyüzü sonsuz mavi

oysa altında ölü gibi yatan

insanlar, insanlar var.

hangi tepeye baksan bir anıt karşılar insanı

işlenmemiş bir nakış gibi

temiz, siyah güleç yüzlü çocuklar

ve göçebe çadırları

hayvan derisinden paltolarıyla

kadınlar, erkekler ve çocuklar.

yarın bir avcı çiftesini doğrultup

bir serçenin özlemle çarpan yüreğine

hadi.

bozgun ve yenilmişliğimiz tekrarlansın

utanç kalıntısı bu kule, büyümesi yarım kalmış böcek

bu marşı da siz çalın ey korkusuzluk

bilin bir şölen kadar kısadır hayat.

Ender SARIYATI

Biraz da Yaşamak Korkusu

sevgiyi ve baharı sil hançerden

çok şeyler anlatır, denizler

balıklar ve her gün

ölü bir güzün

karnaval diye katıldığı cami avluları

sebil ve kuşlarla dolmaktadır

kız usulca açar bacağını

her kızın bacağı biraz antalya

kızlar

cumhuriyetten yakınmaktadır

paralı varşovalı iyi giyimli insanlar

dirilir yüreklerinde derin acılarıyla

yüreklerinde cumhuriyet biraz da

yaşamak ve aldatılmak korkusu

ne yapsak ne etsek biz biraz da buyuz

geceyi ağartan dağ erikleri

eski saz, çakal ulumaları, yalnızlık

güle benzer mezarlıklar

uzun uzun seyreder gibi körfezi

gök yere değerken izmir

kemeraltı…

hüzünden birer heykel gibi insanlar

sonra manisa sonra kubilay

kasım boynuma atkı ve

sessiz körfeziyle izmir

duyulmaz ezilişleriyle insanlardan

birer resmi geçit gibi

sabah buğuludur

radyo ve

vücudumu vida gibi delen neyzen tevfik

neler anlatamaz bu sabah

bir bardak çay fabrika bacaları

acı ve hasret

kasımda hep büyüttüğüm izmir

sabahları her gül biraz umut

ve sevgilim

ve dostum

günlerce düşündürür ölümü

çünkü yabancı sular denizlerimize

karışmaktadır ve her insan

biraz kaybetmek, biraz da yaşamak korkusudur.

Ender SARIYATI

Günün Sözü

İş yaşamı her zaman tatlılaştırır. Ama herkes tatlı sevmeyebilir.
Victor HUGO

Kurduğumuz en büyük hapisane içimizdedir.
Çin Atasözü

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here