Sanat Yazısı
Değerli Okurlarım, sarf edilen sözler, mekansız, mesnetsiz ve zamanlamaya dikkat edilmeden söylenirse, sivri bir ok haline gelir, gideceği adresi bildiğinden, zorlanmadan hedefini bulur ve oraya saplanır. Hem öyle bir yere saplanır ki, çıkarmak mümkün değildir…Kalbin derinliklerindedir, çıkmaz artık…
Çok ilginçtir, oku yedikten sonra, onun acısıyla koşarsın sağa sola. Ama o ok kalbe saplandıktan sonra en hızlı biçimde yol kat edersin. Oku saplandığı yerden çıkaramazsın, her adımda acı verir, senden kopmaz. Farkında bile olmazsın ama seni yönlendirir, senden bir parça olur.
Evet, bazı sözler gerçekten ok gibidir. Saplanır ve kalır orada. Derin bir yara açar, kanı da hiç durmaz. Akan kanı silmekle meşgul olursun ve hem de yıllarca. O nedenle, ısrarla diyorum ki, söyleyeceğiniz bazı sözleri birazcık ağzınızda tutun da altına dönülsün. Söyledikten sonra da itibar görsün.
Söyleyeceğiniz sözlerin muhatabı ile baş başa iseniz, bir sakıncası yoktur. O zaman o sözler kadife gibidir, başını okşar gibi gelir genel olarak insanlara. Öğüt vermiş olursunuz, büyüklük örneği vererek, o kişiyi sayısız tehlikelerden koruduğunu gibi, toplum içindeki itibarına da zarar vermemiş olursunuz.
Efendim, o kadar faydalı sözleri (hakareti mariz de olsa) toplum içinde söylediğinizde, kızarmalar, morarmalar ve en büyük zararın verildiği anlaşılıyor. Anlaşılmaktan öte, gerçeğin ta kendisidir. Bazı sözler ok gibidir…
O ok, döner dolaşır ve bir kalbe saplanır, acıtır ve kanatır. Onur kırıcı olur, itibar sarsıcı olur.
Özellikle toplumda, söylenecek sözlerin boyutları belirlenmeli ve zamanlaması iyi yapılmalıdır. Öyle yapacak olursak, zarar vermeyeceğimiz gibi, zarar ziyan görmeyeceğimiz kesin.
“Ne söylesem” diye düşünmek, “keşke söylemeseydim” diye üzülmekten ve dövünmekten daha iyidir.
“Dost Acı Söyler..”
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Yokluğun Girdabında
Değerli okurlarım, şu anda sözünü ettiğim ve başlığı da yokluk olarak attığım bu makalede, bu yokluğun maddiyatla hiç ilgisi yok. Bu yokluk maneviyatla ilgili ve bana göre kutsal bir olay. Sevdiğinizi, tahsil için ya da ticaret adına yenidünyaya gönderirsiniz. Üzüntünüz aza iner. Yani Dünya demekle Amerika demek istiyorum. Orada mastırını yapacak veya işi için düzen kuracak.
Çok mu özlediniz? Telefon ne güne duruyor ki? Mektupta var ama telefon mektubu unutturdu. Telefonda ses de duyuyorsunuz, en büyük özelliği bu… Giden, bir terslik olmazsa gelecek, tekrar sana dönecek… Ya sevgilini toprağa verdiğinde; o zaman insan kas katı oluyor, dönülmez bir yolda, nereye gittiği belli ama dönmesi mümkün değil.
Yokmuş, tanınmış, yaşanmamış, hiç görmemiş gibi rol yapmaya kalkarız. Kalbimizde açılan kocaman yaraya aldırmadan, sırf yaşam devam ediyor diye, artistlik yaparız. Gittin canım, uğurladım seni, el salladım sana, elveda dedim, yokluğunun girdabında, ben değildim sanki! Anneme de Babama da el sallamıştım gözyaşı umanında boğulurken, giderken kim bakmış ki geriye, sen de bakmadın. Bakamazdın da…
Herkes yerine gidiyor, temelli ikamet etmek için. Öyle bir yer ki ne haber alınır ne de, haber gönderilir. Heyhat… “Seni hep gülen gözlerinle hatırlıyorum. Bakarken insanın ta derinlerine bakan, içindekini gören gözlerinle… Hep bana bakmanı isterdim de, bunu hiç sana söylememiştim. Ama sen anlıyordun. Sen anladın ama ben bir şeyi anlayamadım. Oraya yakışıp yakışmadığını…”
Efendim, acıyı yaşamak kolay değildir; kendini nasıl oyalarsan oyala, o geldiği gibi bir anda gitmez ki! Unutmak için çok zamana ihtiyaç duyulur, bu zaman içinde alıştığını zannedersin. Oysa her şey, bittiğini kabul ettiğin zaman başlıyor. Kilisenin çanları çalmaya başladığında saatlerce kasılıp kalıyorsun… Kilisenin önünden geçmeyi kendime neden yasaklayayım ki? Saatlerce kilisenin önünde beklersin, çıkıp gelecek diye. Böyle acılara duçar olmak sanırım çok zor olmalı. Ayrıca unutmakta mümkün değil.
Hep O’nu yazdım… O kadar çok yazdım ki; bir gül gibi gözlerimin önünde ve dünyayı göremiyorum. Bu tür acıları yaşamak kolay değil! Bir anda geldiği gibi, bir anda gitmiyor ki ama acılar insanı olgunlaştırıyor, onunla yaşamak kolay olmasa bile! Acıma hissin çoğalıyor, şefkatli oluyorsun, sevenlere olağanüstü saygı duyuyorsun. Onun nefes aldığı, yürüdüğü yerleri tavaf ettiğinde, gençleştiğimi, o günlerdeki halimi yaşadığımı hissediyorum. O yalan dünyadan geldi geçti ama ben anılarıyla dopdoluyum.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Güzel Yaşam ve İsteyiş
Her isteyiş, bir yetersizlik duygusuyla ilgilidir. İnsan da bir doyum, bir hoşnutluk, bir yeterlilik sağlama eğilim ve dürtüsünün doğmasına yol açar. Örneğin moral gücünü yitirmiş, pısırık bir ortamda büyüyen çocuklarda böyle olumsuzluklar sık sık yaşanır. Çevrenin aşırı kötümserliği maalesef çocuğa geçer.
Çocukları güzel yaşama adapte etmek biraz da ebeveynlerin elindedir. Çocuğun aile çevresindeki bir kişiye gösterdiği aşırı sevgi göz ardı edilmemelidir.
Bazı çocuklar aşırı huysuzlukla dikkat çekmek isterken, daha çok ya da daha az kurnaz olanlar aşırı derecede uslu davranarak aynı amaca varmaya çalışırlar.
Hayatta bir çok olumsuz olaylarla karşılaşmış çocukların hayal gücü en üst düzeydedir. Böyle çocuklar her zaman düş kurabilirler.
Bütün yaşamımız, insanların birbirini karşılıklı etkileyebileceği varsayımına bağlı olarak akıp gitmektedir.
Ancak, güzel yaşama alıştırmak ve olumlu yönde etkilemenin en önemli yolu, çocuğa belli bir yaşa kadar hak ve çıkarlarının en iyi şekilde ailesinin vereceğini beynine kazımaktır. Yani, çocuğa ailesine olan güvenini pekiştirmektir. Çocuklarda ruh hali oldukça önemlidir ve bu konuda ailelere büyük görevler düşmektedir.
Günün Sözü
Sevgi kutsal duygudur Ona saygı duyulur…
Öcal’dan İnciler
Yüce Allah sevmeyi Herkese nasip etmez…