1.İlke, sözlüklerde; “temel düşünce, temel inanç” karşılığıyla tanımlanıyor. Temel düşünce ve inancımızın adı “ilke” olduğunda, bu halde düşünce ve inançlarımız ilkesinde yaşayabilmek çabamızın adı da, “olmak” oluyor..
2.İsmet Zeki Eyupoğlu, “Tarihin İlkeleri” adlı kitabında,“Evrende bilinç verilerine dayanarak, bilincin ışığında kendini kanıtlayan tek varlık insandır” diyor ve ekliyor: “Tarihin ilkelerinden birincisi; kendini kanıtlamadır. Kendini kanıtlama, varlığının bilincine varmadır, doğada yerini bulmadır, öteki varlık türleriyle düzenli bir karşılaştırma yaparak özünün anlamını kavramadır, evrende bulunduğu yeri bilmedir.” (s.6,7, Say Yayınları)
3.Kendini kanıtlayabilen her insan, bilinçsel verili kanıtlarının içeriği bağlamında bir dünya görüşünün de sahibi oluyor. Toplum bilimciler dünya görüşünü; “doğanın ve hayatın anlamı, amacı ve değerinin sorgulanması sonrasında bilinen veya bulunan yanıtların doğrulanmasıyla oluşturulan ve insanların davranışlarına yön veren sosyo-politik, felsefi, dini, moral, etik, estetik, bilimsel vd. görüşlerin tümü” olarak tanımlıyor..
4.Bu halde ilke, insanların kişisel tarihlerinin gerçekliği içerisinde ve toplumsal ilişkilerin bütünlüğünde oluşuyor. Ki bu bağlamda ilke ve tarih açıklamasını, diyalektik düşünme ilkelerini tarihe yazan bilge şöyle yapıyor: “İnsanları, kendi dramlarının hem yazarları ve hem oyuncuları olarak sunduğunuzda ilkeyi de tarihi de açıklamış olursunuz.” (Marks, Felsefe İncelemeleri, s.115, Sol Yayınları)
5.Doğru bir dünya görüşü için “dünyayı gerçek yüzüyle olduğu gibi görmek” gerekiyor. Dünyayı gelişen ve değişen gerçek yüzüyle görebilmek için ise diyalektik düşünme yöntemiyle bakmak, incelemek, sorgulamak, eleştirmek ve doğrulamak gerekiyor.. İlkeleri, sorgulamaksızın, kanıt aramaksızın, incelemeksizin, eleştirmeksizin doğru kabul eden anlayış dogmatizmi tanımlıyor.. Dolayısıyla bilinen veya bulunan yanıtların doğruluğunu, kendi kişisel tarihinde sorgulamadan kabul eden bireyin dogmatik ilkesel yaşamı, tahkiksel değil taklitsel oluyor. Taklitsel yaşamda birey, değişmesine herhangi bir etkisinin olmadığı değişen toplumsal ortam ve koşulların etkisiyle ilke karmaşasına düşüyor ve taklidi dogmatik ilkelerini, sürekli yeni taklidi dogmatik ilkelerle besliyor..
6.Doğa ve toplum tarihinin genel hareket ve gelişme yasalarını, “değişim mutlaktır” ilkesinden hareketle konu edinen diyalektik düşünmenin anayasası; “1.Her şey birbiriyle ilgilidir” ilkesiyle başlıyor ve “2.Her şey değişir, 3.Nicel birikimsel değişim nitel değişikliğe neden olur, 4.Değişimin nedeni çelişme, içtedir” şeklinde devam ediyor.. “Tez, anti tez, sentez ve her sentez yeni bir tez” bağlamlı gelişmeyi; “zıtların birliği ve mücadelesinde” gören diyalektiğin ilkeleriyle düşünüldüğünde, bireysel ve toplumsal değişmenin gelişmeye yönelik iyi, güzel, doğru veya çürümeye yönelik kötü, çirkin, yanlış görünümleri de fotoğraflanıyor..
7.Değişmenin çürümeye yönelik görünümleri, ilkesizliği ilke yapan dünya görüşlerinde fotoğraflanıyor.. Mesela bu tür fotoğrafların birinde, yazdığı Prens adlı kitabında, prenslere, “amaca giden her yol meşrudur” ilkesizliğini ilke edinmelerini öğütleyen Makyevel görülüyor.. Ve fakat her hal içinde meşruluk ilkesine bağlı yaşayanlar tarafından, her yolu meşru gören bu ilkesizlik “ahlaksızlık” olarak itham ediliyor.. İkinci fotoğrafta ise “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” ilkesizliğini bireysel zenginlik yönünde iktisadi liberalliğin ilkesi yapan kapitalizm görülüyor.. Ve her hal içinde toplumsal emek temelli zenginliğin eşit paylaşımı ilkesine bağlı yaşayanlar tarafından bu ilkesizlik “çürüme” olarak itham ediliyor..
8.Afşar Timuçin, “Yanılgı” adlı şiirinde; “Başlayacak gibiyken konuşuyorsun bitiyor, Yeniden geliyoruz başladığımız yere” diyor ve ilkeli olmak bağlamında devam ediyor: “Kitapların doğru olduğu tamam. Ayrıntılarda bile anlaşıyoruz. İş yaşamaya geldi mi, Her seferinde yarım kalıyoruz.”
9.İlkelerini, “Cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, milliyetçilik, laiklik ve devrimcilik” şeklinde özetleyen Mustafa Kemal, “Ben, manevi miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır” diyor..
10.Yunus, “Yaratılmışı severiz, Yaratandan ötürü” ilkeli dünya görüşüyle yaşıyor ve yaşarken ilkeli olmak bağlamında; “Dış yüzüne o sızar, İçinde ne var ise” diyor..
11.Son tahlilde ilkeli olmak, dünya görüşünü “yalnız kal (söz) değil, aynı anda hal ehli olarak” bizatihi yaşayabilmek anlamına geliyor..
“Kurban bayramınızı” Yunusça yaşamın dünya görüşüyle kutluyorum..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com
İlkeler, tuzsuz olursa çürüme doğaldır… “Taklitsel yaşamda birey, değişmesine herhangi bir etkisinin olmadığı değişen toplumsal ortam ve koşulların etkisiyle ilke karmaşasına düşüyor ve taklidi dogmatik ilkelerini, sürekli yeni taklidi dogmatik ilkelerle besliyor..” Tuz eksik tuz. Tuza su katarsan, tuz kaybolur ilkesi sürer.