6 Mayıs “Kara” Gündür

0
291

Değerli Okurlarım, bazı sessizlikler, suskunluklar sağır edicidir ve de çok tehlikelidir. Bir zamanlar şöyle haykırırdık: “Suskunluğumuz Çok Şeylere Gebedir…” Gerçekten de bazı sessizlikler öyledir.

6 Mayıs 1972… Yoldaşlarım Mamak Cezaevinden alınıp gece yarısı katliam mahalline getirildiler. Kısa süre civarda sıkıyönetim ilan edildi. Ben ise, o cezaevinin en fazla yüzeli metre aşağısında tek odalı bir gecekonduda ikamet ediyordum. Gece yarısı 04.00’e geldiğinde yoldaşlarım can verirken çıkardıkları sesleri adeta hissediyordum. Çaresizdim, öyle bir çaresizlik ki anlatılamaz.

Katliamdan sonra yoldaşlarımın Avukatı Halit Çelenk’le Ulus’da karşılaştık. Benim üç fidana çok yakın olduğumu biliyordu. Bir yere oturduk ve yoldaşlarımın şehit oluşunu ayrıntılı biçimde anlattı. Halit Çelenk’in rahatsızlığı ilerlemişti, kanserdi. Zaten kısa bir süre sonra vefat etti, üç fidanın yanına gömüldü. Sağlam bir arkadaştı.

Bunları anlatırken çok önemli bir gerçeği söylemek ve de altını çizmek istiyorum. Bilinen şeyler olmasına rağmen…

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihi boyunca en önemli icraat idam cezasını kaldırmasıydı (!) Her şerde bir hayır vardır misali, bebek katili yakalanmış ve o günkü yasalara göre Apo idam edilmeliydi. “SIKIYSA AS” durumuyla idam cezası kaldırıldı. Ülkemiz çağdaş bir adım attı adil olma (!) yolunda… Her kim, hangi suçu işlemiş olursa olsun. Devletin Onu Öldürme Hakkı Yoktur… Kanun bu!

Öldürme bir intikam alma biçimidir. Suçu ıslah etme ya da toplumu korumak adına suçluyu tecrit etme değil. Anlatmak istediğim Deniz Gezmiş ve arkadaşları 3’e 3 mantığıyla ve intikam adına asıldı. Süleyman Demirel TBMM’de yoldaşlarımın idamı oylanırken yerinden fırlayıp ve arkasındaki arkadaşlarına bakarak “EVET” diye bağırırken nasılda hırslıydı.

Bu ülkeyi hep sağ ve muhafazakâr iktidarlar yönetti. Ülkemizde suskun zavallıların sayısı kabarık olduğundan, 3 Fidan’ın neden katledildiğini kimse anlayamadı bir anda. Belli ulusal günlerde resmigeçitler kaldırıldı. Bir zamanlar coşkuyla kutlanan Milli Bayramlar yok artık. Çok büyük değişim yaşıyoruz ya… Sadece 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kalıyor. Utanma belası. Her Ülkenin bir Milli günü var ya, ondan…

Tam Bağımsız ve Demokratik Türkiye için canlarını veren Deniz Gezmiş ve kader arkadaşlarının mücadelesi, tüm Devrimcilerin, İlericilerin, Atatürkçülerin yoluna ışık tutacaktır. Gönül Köşem sütunlarında 3 Fidan’la olan anılarımın bir bölümünü anlattım. Ruhlarını şad etmek için elimden başka bir şey gelmiyor. Tüm yoldaşlarımın mekânı cennet, ruhları şad olsun…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Suskun Zavallılar

Değerli Okurlarım, tam Bağımsız, Demokratik bir Türkiye özlemiyle yola çıkan ve bu uğurda da canlarını veren tüm Devrimcileri, Yoldaşlarımı sevgi ve özlemle anıyorum.

Günümüzde faili meçhul cinayetler, uyuşturucu kaçakçıları, çek-senet mafyaları, kanunsuzlar ortada kahraman gibi dolaşırken, örümcek beyinlilerin meclise girerek ülkeyi idare etmelerini de hesaba katacak olursak, üç fidanın ne kadar haklı olduklarını da anlamış oluruz. Onlar okul koridorlarında gazoz kapaklarıyla futbol oynayan gençler. Ve o fidanlara kıydılar.

Oysa bağımsız ve Demokratik bir ortamda yargılanmış olsalardı, inanın alacakları ceza altı aylık mahkûmiyetti. Resmiler acımadan astılar.  “Bana sağcılar cinayet işletti dedirtmezsiniz” diye kişinin de katkısı bir hayli fazla.

deniz gezmiş3

Boyunlarından darağacında sallanan yoldaşlarım, ne çektilerse sizin için çektiler. Bu fedakârlığa değer misiniz? Sizleri kendileri gibi gördüler ama sizler insan olamadınız. İstiklal Savaşı’nın kazanılmasında sizlerin katkısı olduğuna hiç inanmıyorum. Yazdıklarımı okumakta zorlanıyorsunuz biliyorum Suskun Zavallılar… O zaman Allah’ı kandırmak için camilere doluşun. İbadette “Temiz Kalp İsterim”  buyuruyor Cenab-ı Allah, bunu Unutmayın!

Sinan Cemgil ismini hiç duydunuz mu? 40’lı yıllarda Üniversite mücadelesinin önde gelen aydınlarıydı. Aydın-Nazife öğretmenlerin oğluydu Sinan Cemgil. Bu aydın Öğretmen çiftin 1944’de dünyaya gelen tek çocuğuydu. Nitelikli bir kültür ortamında yetişen Sinan, çok başarılı bir öğrenci oldu. Çok okur ve okuduklarını da arkadaşlarına aktarırdı. ODTÜ’de Mimarlıkta iken Devrimci mücadeleye katıldı, teorik derinliği ile öğrenci liderlerinden oldu.

Köylüleri toprak ağalarına karşı ayaklandırmak için gittiği Nurhak Dağları’nda Jandarmalar tarafından vuruldu. Annesi Nazife Öğretmen oğlunun cesedini almaya gittiğinde çantasından neler çıktı biliyor musunuz? Dört adet kitap, bir dilim ekmek ve bir baş soğan. Suskun zavallılar, sizler bir poşet nohut, 1 torba kömür çıktığını düşündünüz değil mi?

Anılarımı anlatacağım ama daha önce bir itirafta bulunmak istiyorum. Onlar gibi günün 24 saatini parke palaska, bot ile geçirmedim. Keskin bir solcu olduğumu herkes bilirdi. Onlarla İstanbul’a gittiğimde Beyazıt Meydanlarında boyutlarımı aşardım. Bir defasında Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gecenin bir vakti benim eve geldiklerinde “Öcal Abi, tecrübeden hazırladığın metinlerden yararlanıyoruz. Bu yetiyor, artıyor da… Çocukların Askeri okuldalar, ileri gidersen o günahsızlar zor durumda kalabilirler…” demişlerdi. Bu uyarı o güne kadar hiç aklıma gelmemişti. Aksi halde en küçük oğlumda dünyaya gelmezdi, bu anılarımı da yazamazdım.

Sinan Cemgil üç lisan bilirdi. Birikimli ve etkileyici bir liderdi. Lider de öyle olmalı. Onlar benim eve geldiğinde karanlıkta oturur, konuşurduk. Konuşma arasında Sinan “Ben bunlardan yaşça büyüğüm ama bunların boyu benden uzun” demişti. Karanlıkta kahkahayla gülmüştük.

Bir Kış günü Ankara 15, hatta 17 derece. Önemli bir toplantıdan çıkmıştık militan konumundaki beş yoldaşım ve ben. Bankadan toplantıya gittiğim için kıyafetim düzgün, yani Grant tuvaletim. Gece saat ikiyi geçiyor. Suskun zavallılar şikâyet etmişler ve yanımızda bir polis minibüsü durdu, ellerindeki tomsonlarla dürterek bizi içeri soktular. Gözlerimizi bağladılar. Nereye gittiğimizi bilmiyoruz ve sessizlik hakim. 15-20 dakika sonra minibüs durdu.

Karanlık bir sokak ve “Yürüyün Lan” diyerek bir yere soktular, gözlerimizi açtılar ya her taraf karanlık. Hepsi sivil giyimli ve iri yarı olanı “Söyleyin Lan Deniz Gezmiş Ve Arkadaşları Nerdeler?” Bunu söylerken kafama ve kulaktozuma en azından on cop darbesi yediğimi hatırlıyorum, ılık-ılık bir şeyler sırtıma doğru akmaya başladı.

Bir havuz vardı ve buz tutmuş gibiydi. Gözlerim karanlığa alışınca görebiliyordum. Onlara olumsuz cevap verince, beni elbisemle havuza sokup çıkardılar, coplarla dövmeye başladılar. Ve o anda müthiş bir patlama oldu polisler patlama olan kapıya yöneldiler, bunu fırsat bilerek militanlara kaçalım dedim. Can havliyle kaçarken Mamak Semtinde olduğumuzu anladım. Bir yoldaşın evine kapağı attık.

Bir süre sonra Deniz ve Sinan bana geçmiş olsuna geldiler. Sinan “Öcal Abi hayatta olduğuna hala inanamıyorum” dedi. Deniz araya girdi “Ben Öcal Abi’nin yakındığına, birilerini çekiştirdiğine ve özellikle ahh dediğine hiç tanık olmadım” dedi. Kulaklarımı aldığım darbelerden dolayı işitme kaybı başladı. Şimdi cihazla idare ediyorum. Onlar öldüler, biz yaşıyoruz da n’oluyor?

Hepsinin mekânı cennet olsun.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here