Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Pazartesi günü 5 Temmuz idi, yani Hatay’ın ana vatana ilhak ettiği gün… Korona hanımın verdiği sıkıntılardan o kadar kırgın, o kadar üzgünüz ki, gülümseyebilmek için çaba harcamamız gerekiyor. Oysa çok değildi birkaç yıl önce kahkahalarımızla çınlatırdık etrafı… Ve diliyoruz ki bu günleri bile arar duruma düşmeyelim.
Bu yıl 83. yıl dönümünü kutladık coşkuyla… “Hatay benim şahsi meselemdir, kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalmaz” diyen Yüce insan sevgili Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğü ile başlayan mücadele yerli halkın Kuva-i Millîye ruhu ile birleşince zafer kaçınılmaz oldu. Ve büyük bir coşku ve sevinçle Hatay ana vatanına kavuştu.
Aslında çok da kolay değildi bu… Çünkü Hatay sahip olduğu limanı ile sahil komşularına (Mısır, Suriye Süveyş kanalı) hakim konumda ve Akdeniz’in giriş kapısı olması ile stratejik bir öneme sahipti. Bu da düşmanlarımız için çok önemliydi. Bu yüzden hala Hatay üzerinde değişik emelleri olanlar var…
Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış Hatay tarihi Hititlere dek uzanır. Ve Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Han’ın 1516’da Mercidâbık Zaferi ile Suriye ve Hatay’ı Osmanlı Devletine katmasına dek uzanır…
On yedinci asırda Antakya 5 sancaklı Trablusşam eyaletine (beylerbeyliğine) bağlı bir kaza merkeziydi. Yirminci asır başlarında ise 3 sancaklı Halep vilâyetinin (eyaletinin) merkez sancağına bağlı 14 kazadan biriydi. Bu kazalardan biri de İskenderun’du. Birinci Dünya Harbinin sonunda Ekim 1918 sonlarında Antakya’yı İngilizler işgal ettiler ve bir sene sonra Fransızlara devrettiler. 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması ile Fransızların iç bağımsızlık tanıdıkları İskenderun sancağında çoğunluk Türklerdeydi.
Buna rağmen Fransa iki kardeş ve komşu ülke olan Türkiye ile Suriye’nin arasına fitne tohumu ekmek için, Misak-ı Millî sınırları içinde olan Hatay’ı (İskenderun sancağını) Lozan’da geri vermedi. Fransızlar, 1925 Martında İskenderun sancağının idaresini diğer Suriye illerinden ayırdılar. Türkçe, Arapça ve Fransızcayı resmî dil kabul ettiler.
1937’de bağımsız Hatay Cumhuriyeti kuruldu. Atatürk’ün gayreti ve Hatay halkının isteği ile 23 Haziran 1939’da Türkiye-Fransa arasında yapılan Ankara Antlaşması ile Hatay’ın ana vatana kavuşması kesinleşti.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, Adana’da kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz diyerek ilk meşaleyi yakmış, Şükrü Kanadlı bu meşaleyi 5 Temmuz’da Hatay’a girene dek taşımıştı. Bu yüzden Şükrü Kanadlı Hatay’ın simgesi sayılmaktadır. Rahmet ve minnetle anıyoruz.
Hatay’a girişinde Türk askerini, Şükrü Kanadlı ve silah arkadaşlarını karşılamaya gelen heyet, Mustafa Kemal Atatürk e bir telgraf çekerek teşekkürlerini şu şekilde dile getirmişlerdi.
ATATÜRK, REİSİ CUMHUR, İSTANBUL
Bugün Hatay’a giren kahraman Türk askerlerinin teşrifi kudümünden mesruri ve mutlu olan biz İskenderun cemaatinin mümessilleri büyük halaskarlarını tazim ile selam, hissiyatı halisanemizin kabulünü rica ederiz.
Türk Askerini Karşılama Komitesi Reisi… Rasim Kunun
Alevi Cemaati Adına Ahmet Abdulhamit Tümkaya (Dedem)
Musevi Hahambaşı Davut Suade
Ermeni Ortodoks Cemaati Ruhani Reisi Papaz Krikor Dersahakyan
Rum Ortodoks Cemaati Ruhani Reisi Papaz Lüandiyos Mahfuz
Maroni Cemaati Ruhani Lideri Hana Seade
Rum Katolik Cemaati Ruhani Reisi Fladyonos Kehale
Gıldani Cemaati Ruhani Lideri Mihail Getti
Süryani Katolik Cemaati Namına Josep Makzume
& & & & &
Hepsine Tanrı’dan rahmet diliyor saygılarımızı, minnetle, sevgiyle sunuyoruz. Bundan 78 yıl önce genç bir anne olan rahmetli annem ve teyzelerim bu günü kırmızı beyaz puanlı elbiseler giyerek ellerinde bayraklarla karşılamışlardı. Şimdi nerde o coşkulu o Kuva-yi Milli ruhu diye sormaktan kendimi alamıyorum. Dedelerimiz, babalarımız, annelerimiz o ruhla büyümüşler mücadele vermişler. Dilerim biz onların onda biri bile olamazken yine de eserlerine sahip çıkarız umudumuzu yitirmeden…
Bu günü görmemizi, kutlamamızı sağlayan büyük Türk Atatürk başta olmak üzere bütün emeği geçenleri rahmetle, şükürle ve minnetle anıyoruz. Dilerim gelecek yıl bu yıldan güzel olsun, barış ve kardeşlik hepimizi sarsın. Bayramımız ve bu kurtuluş günümüz kutlu olsun, Allah bize bu günleri unutturmasın.
Ve sevgili okuyucularım bugün ve bayram haftasının hepimize kutlu olmasını diliyorum. Sağlık ve sevgiyle hep birlikte, 78 yıl önce nasıl ki hep birlikteydik ayrımsız, gayrımsız aynen öyle kalalım. Yase
& & & & &
Şükrü Kanatlı’nın Albay Collet ile Bir Anısı
3 Temmuz 1938’de Antakya’da Türk-Fransız askeri anlaşması imzalanmış, 5 Temmuz 1938’de Türk askeri Hatay’a girmiş, Fransızlarla ortaklaşa bir geçici yönetim göreve başlamış, bu olumlu gelişmelerin ışığında 2 Eylül 1938’de de Hatay Devleti kurulmuştu. O zamanki anlaşmaya göre İskenderun ve Kırıkhan Türk askerinin denetiminde kalacak, Antakya Türk-Fransız, Reyhanlı ise yalnız Fransız askerlerinin yönetiminde bulunacaktı. Türk askerleri Serinyol’da çadırlı ordugahtaydı. Kış başlamış ve çadırlı ordugahtaki Mehmetçikleri kapalı bir mekana yerleştirebilmek için Türk kuvvetleri komutanı Albay Şükrü Kanatlı Serinyol’da bir kışla yapımına başlamıştı. Albay Şükrü Kanatlı bir söyleşi sırasında bana şu ilginç ve Türk askerine yaraşır olayı anlattı:
“Geçen gün Albay Collet (Kole) beni ziyarete geldi. Görüşme sırasında sözü Serinyol’da yaptırmaya başladığım kışlaya getirerek “Bizim Hatay’da görevimiz bitmiş durumdadır. Hatay Devleti kuruldu, hükümet oluştu, bu bölgenin güvenliğini sağlamak için Hatay Devleti’nin bir de ordusu var. Sizin Serinyol’da bir kışla yaptırmaya başladığınızı haber aldım. Buna ne gerek var?” dedi. Kendisine şu karşılığı verdim: “Hükümetimden emir almadan buradan ayrılamam. Kış geldi. Çadırlı ordugahtaki askerlerimi bir çatı altında barındırmak zorundayım. Kışlayı bu nedenle yaptırıyorum.”
Albay Colltet geri adım atmadı: “Ama bizim Suriye’de durumumuz biraz sıkışık. Hatay’daki birliklerimizi o tarafa aktarmak zorundayız.”
Collet’in gerekçesini hiç umursamadım: “Albayım, sizin Suriye’de durumunuz sıkışık olabilir. Benim için böyle bir sorun yok. Demin de belirttiğim gibi hükümetimden emir almadan buradan ayrılamam. Eğer sizin Suriye’deki durumunuz gerektiriyorsa, sayın Başkomutan General Huntzinger’e şu önerimi iletiniz: Bizim Fransa ile bir ittifak anlaşmamız var. Ben, buradaki Alayımla sorunun çözümüne yardımcı olmak için Huntzinger’in emrine girmeye hazırım.”
Bu kararlı yanıtım üzerine Albay Collet konuyu kapattı, bir daha kışladan tek kelimeyle bile söz etmedi.
Kaynak: Hatay’ın Kurtuluş Mücadelesi Anıları/Selim Çelenk
Günün Şiiri
Belki Yine Gelirim
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
‘Tükürsem cinayet sayılır’ diyordu birisi
tükürsek cinayet sayılıyor artık
ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların
Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
tek yaprak bile kımıldamıyor nedense
ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
okuduğum bütün kitaplar paramparça
çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler
bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma
Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
dizginlerini koparan bir at sanki bu
soluksoluğa kalıyorum her sonbahar
ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim
Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez
şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük
Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün
Ahmet TELLİ
Günün Sözü
Kırk asırlık Türk Yurdu düşman elinde esir kalamaz…
Mustafa Kemal ATATÜRK