30 Ağustos Zafer Bayramı

0
91

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Pazar günü 30 Ağustos Zafer Bayramı… Hiçbir ulusa nasip olmamış bir zaferin günü bugün. Ne mutlu bize ki böyle bir zaferle taçlandırılmışız… Sevinçliyiz, düşünceliyiz, onurluyuz, umutluyuz. Ve ne yazık ki İslam âleminin içinde bulunduğu kardeş kavgasından dolayı çok ama çok rahatsızız.

Coğrafyamızda savaş rüzgârları esiyorken kaygısız olmamamıza olanak yok. Ve bu yüzden kutladığımız zaferlerin değerini her zamankinden çok daha fazla idrak etmeye başladık ulusça. Ve sahip çıkmaya. Kutladığımız bu eşsiz zafer bayramını Büyük Türk Mustafa Kemal Atatürk’ün “Nutuk” kitabından onun dilinden, onun kaleminden alıntılar yaparak sayfama taşımak istiyorum. Ve herkes en az bir kez olsun “Nutuk” okusun istiyorum. Yazımın tümü Nutuk’tan ve Atatürk’ün eşsiz anlatımından…

Atatürk Diyor ki; “Savunma Hattı Yoktur Savunma Alanı Vardır…” Peki, ne zaman söylüyor bu tarihi müthiş sözü  Atatürk?  “NUTUK”ta yazıldığı gibi 12 Ağustos 1921 günü. Ve  devam ediyor  anlatmaya; “Genelkurmay başkanı Fevzi paşa hazretleri ile birlikte Polatlı cephe karargâhına gittim.  Düşman ordusunun cephanemize doğru ilerleyerek sol kanadımızdan kuşatacağı yargısına varmıştık. Önlemlerimizi sizin bu görüşe göre aldırdım ve düzeneklerimizi sağladım  olaylar görüşümüzün doğruluğunu gösteriyordu, düşman ordusu 23 ağustos 1921de  bütün gücüyle  cephemize doğru  ilerlemeye ve saldırmaya başladı  birçok kanlı ve bunalımlı  evreler ve dalgalar oldu düşman ordusunun üstün  birlikleri savunma hattımızın  birçok parçalarını kırdı bu ilerleyen düşman birliklerine güçlerimizi yetiştirdik.

Meydan Savaşı 100 kilometrelik bir cephe üzerinde oluyordu. Sol kanadımız Ankara’dan elli kilometre güneyine değin çekilmişti ordumuzun cephesi batıya iken, güneye döndü, arkası Ankara’ya iken kuzeye verildi yön değiştirme oldu bunda bir sakınca görmedik savunma hattımız bölüm, bölüm kırılıyordu  ancak kırılan bölüm hemen en yakın uzaklıkta yeniden kuruluyordu (gözlerimden sicim gibi yaşlar akıyor bunları okuyup  yazarken,  gözlerimin önünden sıra, sıra ateş gözlü ay yüzlü, kınalı saçlı Mehmetçikler geçiyor) ancak savunma hattına çok umut bağlamak ve onun kırılmasını çürütmek için yurt savunmasını başka bir biçimde anlatmak ve direnmeyi daha çok üstlenmeyi yararlı ve etkili buldum ve dedim ki; “Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır o alan bütün yurttur, yurdun her karış toprağı, yurttaş kanıyla ıslanmadıkça düşmana bırakılmaz, onun için küçük büyük her  birlik bulunduğu dayanağından atılabilir ancak küçük büyük her birlik ilk durabildiği noktada yeniden düşmana karşı cephe kurup savaşı sürdürür yanındaki birliğin çekilme gereğinde de kaldığını gören birlikler ona uymaz bulunduğu dayanağında sonuna değin dayanmak ve direnmek gereğindedir.”

İşte ordumuzun her bireyi bu düzenek  içinde  her adımda en büyük özveriyi gösterip düşmana üstünlük sağladı 13 Eylül 1921 günü Sakarya ırmağının doğusundan düşman ordusundan iz kalmadı böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe değin bu günler de içinde olmak üzere yirmi iki gün ve yirmi iki gece aralıksız süren büyük ve kanlı Sakarya savaşı Türk devletinim tarihine dünya da pek az olan büyük meydan savaşı örneği yazdı.

Ne mutlu o tarihi yazan büyük önder eşliğindeki Mehmetçiğe küçük büyük kadın erkek yoksul zengin herkese. Ve ne mutlu bize ki böyle bir önderin böyle bir ecdadın torunlarıyız. Bekçisiyiz bu kana sulanmış sevgili ülkenin.

Ve yine nutuktan; Atatürk başkomutanlık  almadan önce büyük millet meclisine şu cümlelerle  sesleniyor; “Baylar, boynu bükük ulusumuzu tutsak etmek isteyen düşmanları kesinlikle yeneceğimize olan inancım ve güvenim, bir dakika  olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu İnancımı yüksek kurulumuza karşı bütün ulusa karşı ve bütün dünyaya karşı duyuruyorum” (tüylerim diken, diken oluyor gözlerim dolu, dolu bu müthiş kararlı ve mucizevi  inanç  sanırım ancak bir kurtarıcıda olur)

 Yine “Nutuk”ta “Baylar; bu önerge, doğruluktan yanaymış gibi görünerek öneride bulunanların gizli düşüncelerini açığa vurmalarına neden oldu. Hemen karşı çıkışlar başladı. Bir kez; başkomutanlık sanını veremeyiz, o, büyük millet meclisi tinsel kişiliğindedir. Başkomutan vekili denilmelidir” dediler.

İkinci olarak da meclisin yetkisini kullanmak gibi bir ayrıcalığın verilmesi kesinlikle söz konusu olmaz görüşünde bulundular.

Ben, padişah ve halifelerce verilen  eski bir sanı takınmayacağım, yapacağım görev, eylemsel başkomutanlık olduktan sonra bu sanı olduğu gibi vermekten kaçınmaya bulunmadığını ileri sürerek görüşümde direndim. Durum, meclisin anladığı ve belirttiği gibi olağanüstü olduğuna göre benim yürütmelerimin ve alacağım kararların da olağanüstü olması gerekeceğine kuşku yoktur. Düşünce ve kararlarımı hızlı ve etkili bir biçimde uygulamak gereği vardı bakanlar kurulundan meclisten izin istemekle ortaya çıkacak gecikmelere durum elverişli olmayabilirdi.

Birtakım milletvekillerinin kuşku ve duraksamalarını giderecek açıklamalarda bulunduktan sonra yapılacak yasaya da bu konularla ilgili bağlayıcı hükümler konulmasının uygun olduğunu söyledim.”

Ve sevgili okuyucularım işte böyle bir komutan böyle bir asker böyle bir  insan. Ve bu bizim minnetimizi, şükranlarımız ancak ve ancak ilkelerine sahip çıkarak, onları yaşatarak ödeyebiliriz. Ve en önemlisi gaflet uykusundan ırak olarak… Ve sevgili okuyucularım bu eşsiz bayramı kutluyorum sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman  hep birlikte. Yase

Günün Şiiri

30 Ağustos

Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos
İçime bir ordu havası dolar.
Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
Bayrak imil imil, geçer ordular…

Geçer tunç adımlar demir göğüsler,
Geçer Mehmetçikler, geçer subaylar,
Hepsinin alnında zaferden süsler.
Geçer hayalimde bir bir alaylar.

Geçer toplar, geçer atlar, yağız, al,
Geçer dağlar, geçer yollar, şehirler…
Yangınlar üstünde ince bir hilal!..
Yaralılar düşe kalka geçerler.

Çılgın bir istekle bu şan akını
Afyon’dan, İzmir’e kaçlar çağıldar.
Unutmuş at gemi, kılıçlar kını,
Can canı unutmuş zafere kadar.

Ne var bu dünyada sana yakışan,
Alnında bir zafer sabahı kadar;
Sen Mehmetçik, söyle büyük kahraman,
Sana zafer kadar yakışan ne var?

Her yıl bugün olur, Otuz Ağustos,
İçime bir zafer havası dolar.
Başlar dimdik, gözler çelik, yüzler pos,
Bayrak imil imil, geçer ordular…

Ahmet Kutsi TECER 

30 Ağustos

Otuz Ağustos…
Ufukta bir duman, bir toz.
Türk süvarisi yürüyor; uzakta,
Top sesleri homurdanmakta.
Köpük içinde, tere batmış atlar…
Bunlar at değil.
Ayaklı kanatlar.
Sisli tepelerde gölgeler boğuşuyor
Gölgeler düşüyor, kalkıyor, koşuyor
Süngüler parlıyor,
Eziyor, vuruyor;
Mehmetçik yeni Türkiye’yi yuğuruyor.
Bir sürünün dağılışı.
Boğulan bir boğazın kısık nefesi…
Bir el, Akdeniz’i gösteriyor.
Bir el ki, bütün cihana bedel…
Uçuyor atlar, Köpüklü kanatlar.
Kaçıyor gölgeler,
Eriyor mesafeler…
Dokuz Eylül, İzmir,
Sanki bir Gelincik tarlası,
İki sevgilinin kavuşması,
Gözler yaşlı, denizler sapsarı,
Sevinç içinde çırpınıyor, Akdeniz’in Dalgaları.

Server ZİYA

Atatürk’ün “Zafer” ile İlgili Söylemiş Olduğu Sözleri

Zafer, “Zafer benimdir” diyebilenindir. Başarı ise, “Başaracağım” diye başlayarak sonunda “Başardım” diyebilenindir.

Memleketimizi esir etmek isteyen düşmanları behemehâl mağlûp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım bir dakika olsun sarsılmamıştır.

Harp zaruri ve hayati olmalıdır. Hayatı millet tehlikeye maruz kalmayınca harp bir cinayettir.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here