Her milletin kaderinde “liderler” önemli bir yer tutar. Bir liderin zekâsı, cesareti, çalışkanlığı o milletin mutluluğu, güvenliği ve geleceği için olmazsa olmaz bir unsurdur. Hele bir lider başka milletler tarafından da takdir edilip örnek alınıyorsa o gerçek bir liderdir. İşte biz Türk Milleti olarak böyle bir lidere sahip olmanın mutluluğunu yaşadık. Gençlik yıllarından beri kalbi Türk Milleti için çarpan ve “Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır” diyerek bütün varlığını Türklüğe adayan büyük önder Atatürk’e sahip olduk.
Atatürk gerçek bir lider idi. Onun en büyük gücü milletine güvenmesi ve ona dayanmasıdır. Tarihte birçok komutan, kral, imparator vardır ki yaptıkları işlerde mensup oldukları millete danışma ihtiyacını duymamışlar, ona dayanmamışlardır. İşte onun için sonlarının da hüsranla bittiğini tarih acı bir şekilde yazar.
Biliyorsunuz Atatürk’ün Samsun’a çıktıktan sonra ilk yaptığı iş, Erzurum, Sivas ve Amasya kongrelerini yapmak olmuştur. Bu kongrelere Türkiye’nin her ilinden delegeler çağırmış ve daha o zaman demokrasinin en güzel örneğini vererek, milli meseleleri halk ile beraber tartışmış ve çözüm çareleri üretmiştir. Kongrelerde Türk Milletinin bağımsızlığından vazgeçilmeyeceğini, başka ülkelerin mandası olup onların buyruğu altına asla girilmeyeceğini, emperyalist ülkelerden yardım bile kabul edilmeyeceğini karara bağlamıştır.
Bütün bu çalışmalardan sonra 23 Nisan 1920 de kurulan TBMM’nin çalışmalarında en büyük prensip “Ya İstiklal, Ya Ölüm” olmuştur. Atatürk darbelerle, felaketlerle sarsılmış bir milleti ayağa kaldırmıştır. Başkalarının merhameti ile ayakta durulamayacağını, her milletin kendi öz benliğine dayanması gerektiğini hem Türk Milletine benimsetmiş ve hem de dosta düşmana, bütün dünyaya duyurmuştur.
23 Nisan 1920’de kurulan bu büyük meclis, Ankara’da mütevazı bir okul binasında toplanmıştır. Ankara’ya gidip de bu meclis binasını görenler bilir. Milletvekilleri okul sıralarında oturmuşlar ve küçük bir odun sobasında ısınarak çalışmışlardır. O günlerin Ankara’sında şartlar çok ağırdı. Yeni bir devlet kuruluyordu ama para yok, pul yoktu…
İşte o meclis dünyaya Türk’ün adını duyurmuş ve muhteşem zaferlere imza atmıştır. 23 Nisan 1920 tarihli meclisin itibarı bütün dünyada çok yüksekti. Keşke bugünkü meclisimiz hakkında da aynı şeyleri söyleyebilseydik. Milletvekili maaşlarını Türkiye şartlarına göre çok yükselten, bir günlük milletvekiline bile emeklilik hakkını veren ama iş, işçi ve memur emeklilerine gelince bir simit parası kadar zam yapan bir meclis düşünün. Böyle adaletsizlikler yapan bir meclisin itibarı, 23 Nisan 1920 yılının meclisi gibi olabilir mi? Elbette ki hayır…
Adaletsizliklerin başta TBMM’nde olmak üzere ortadan kalktığı, adil ve hakça bir düzenin kurulduğu güzel bir Türkiye’de buluşmak dileği ile “Ne Mutlu Türküm Diyene…”