18 Mart Çanakkale Zaferi

0
212

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Dün 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerini Anma Günü’ydü. Şan ve şeref günü…  Çanakkale ve şimdi Afrin’de  hainlere karşı savaşan ve  şehit olan bütün Mehmetçiklerimizi minnetle, sevgiyle ve özür dileyerek anıyoruz. Mekânları cennet olsun.

Sevgili okuyucularım bildiğiniz gibi Çanakkale Savaşı, 18 Mart 1915 – 9 Ocak 1916 tarihleri arasında gerçekleşmiş. 18 Mart 1915’de başlayan ilk saldırı 9 Ocak 1916 tarihinde karşı donanmanın ülkeyi tamamen terk etmesi ile son bulmuştur.

Çanakkale savaşları Bağımsızlık için atılan ilk adım olduğu için çok önemlidir. Türk halkı Mustafa Kemal’i  19 Mayıs 1919’da Samsuna çıktığı zaman tanımış, inanmış ve ona kenetlenmişti. Mustafa Kemal de bu azimli, inançlı halkla zafer kazanacağının bilincinde idi. Bu karşılıklı güven, inanç, onları başarı yolunda muzaffer kılmıştı. Bu savaşlardaki başarısından dolayı albaylık rütbesi almış ve bir dahi çıkmıştı bu savaşlardan, Albay Mustafa Kemal Paşa. Ve bu zaferlerin sonuçları dünyanın kaderini değiştirmiştir.

Şöyle ki savaşların 4 yıl sürmesi, üç imparatorluğun (Osmanlı, Çarlık ve Avusturya/Macaristan İmparatorlukları) tarihten silinmesine neden olmuştur. Ve Gelibolu Yarımadası’nda  düşmana  kesin darbeler vurarak onları yenilgiye uğratan Albay Mustafa Kemal’in Anafartalar tepesinde yaktığı zafer meşalesi, Kurtuluş savaşımızın da  yolunu aydınlatmıştır. Kurtuluş yolunun aydınlanması ile bu günkü yerimizdeyiz şimdi. Bunun ayrımında olaraktan minnetimiz ölçülemeyecek kadar büyük ve şükranlarımız yeri göğü dolduracak kadar çok  ama yine yetersiz. Mekânınız cennet olsun rahmetle yatın  ulusal bağımsızlığımızın ilk şehitleri.

Siz “Çanakkale Geçilmez” dediniz. Düşmanı geçirmediniz. “Vatanın bağımsızlığı ve bütünlüğü bölünmez” dediniz. Canınızı ortaya koydunuz ve böldürmediniz. Biz size nasıl minnettar olmayalım daha. Ve çocuklarımızı bu bilinçle nasıl eğitmeyelim. Eğer bunu yapmasak size ihanet etmiş oluruz. biz bu bilinçle büyüdük, çocuklarımızda bu bilinçle büyüyecek ve dünya döndükçe şükranla, minnetle anılacaksınız mekanınızda  rahat uyuyun. Biz nöbetteyiz.

Ve sevgili okuyucularım her zamankiden değişik duygularımız bu günde. Başımız eğik toprakta gözlerimiz çünkü orada binlerce kefensiz yatan şehit var. Ve şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım diyorum. Hep birlikte  bütün ayrımcılığa inat… Yase

& & & & &

Ve Çanakkale  de yaşanan  dilleri lal eden duygusal zaferi öyküleri…

Kaybolan İngiliz Alayı

21 Ağustos 1915 günü savaşın en şiddetli ve son anlarında Anzak Suula Koyu 60. tepede gün ağrırken gök berraktı. Görünürde altı veya sekiz tane, hepsi birbirinin eşi olan ekmek somunu biçimindeki bulut, 60. Tepe’nin üzerinde yayılmış duruyordu. O sırada saatte 6 veya 8 kilometrelik bir hızla güneyden esen meltem olmasına rağmen, bu bulutların ne biçimleri ne de yerleri değişmiyordu.

Meltemin etkisiyle kayıp gitmediler. Bunlar bulunduğumuz yere göre 60 derecelik bir yükseklikte asılı duruyorlardı. Bulut kümesinin tam altına gelen yerde toprağın üstünde duran aynı biçimde bir bulut daha vardı. Yaklaşık 250 metre uzunluğunda, 65 metre yüksekliğinde ve 60 metre genişliğindeydi. Bu bulut oldukça yoğundu. Yapısı katı maddeymiş gibiydi. İngilizlerin bulunduğu bölge savaş yerine 1000 metre kadar uzaklıktaydı. Bütün bunları Yeni Zeland kıtasının birinci sahra birliğine bağlı 3. bölükteki 22 asker öldü. Aralarında biz de vardık. İçinde bulunduğumuz siperden güneybatı doğrultusunda yere inmiş bulut duruyordu.

Bulunduğumuz yer 60. Tepe’ye göre 90 metre daha yukarıda olduğundan üstten görebiliyorduk. Bu bulut daha sonra Kayaçık Dere denilen kuru bir derenin yatağına doğru ilerlediğinde onun daha önce durduğu zemine bütünüyle görebildik. Bu bulut diğerleri gibi açık gri renkteydi. Daha sonra 4. Norfolk Taburu’nun bu kuru dere yatağında harekete geçerek 60. Tepe’ye doğru uygun adım yürüyüşe geçtiğini fark ettik. Buluta vardıklarında hiç çekinmeden dosdoğru içine girdiler. Ama tekrar içinden çıkıp 60. Tepe’de savaşa katılan hiç bir kimse olmadı.

Bir süre sonra askerlerin sonuncusu da görünmez olunca, bulut sanki yükünü almışçasına yerden yükseldi. Herhangi bir bulut gibi yukarıda duran diğerlerine ulaşıncaya kadar yavaş-yavaş havalandı. Bu ana kadar yukarıdaki bulutlar yerlerinde duruyorlardı Yerdeki bulut yükselip aynı hizaya gelir gelmez birden kuzeye doğru uzaklaşmaya başladılar.

Trakya istikametine doğru gittiler. Bir saat içinde de gözden kayboldular. Savaş sonunda bu tabur kayıp veya yok edilmiş sayıldı. Anzak çıkarmasının 50. Yılında geç de olsa aşağıda imzası olan bizler anlattığımız bu olayın kelimesi kelimesine doğru olduğunu beyan ederiz.

İstihkam eri 4/165 künyeli, F. Reichardt. Malata Bay Of Plenty

İstihkam eri 13/416 künyeli, D.Nevnes . 157 King Street Cambridge.

J.L. Newman, 75 Freyberg Street Octumoctai Tauranga.

& & & & &

Edincikli Mehmet Er

Edincikli Mehmet Er’in bir top mermisinin parçaladığı kolundan kanlar içerisinde bir et parçası sarkmaktadır. Yalvarırcasına: “Komutanım ne olur şu kolumu kes!”

Sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakan Teğmen donmuştur. Edincikli Mehmet Er tek ve emin sesi ile tekrarlar: “Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu!”

Bu ilahi cümleleri emir gibi işiten Teğmen Saip, bıçağı kola vurur. Gık bile dememiştir Edincikli Mehmet. Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: “Bu kol vatana feda olsun” der. Yerdeki et parçalarından başını kaldıran Teğmen’in karşısında kimse yoktur. Çünkü Edincikli, Hakla alış verişe başlayınca her şeyi, acıyı, özlemleri unutuyor, rahmet deryalarında, tecelli dalgalarında yıkanıp arınırken, kolunun fani bedenden ayrılma işlemini duymuyordu. O ateş, o yangın fakat getirilmez feryatlar içinde, Edincikli bu cehennemi ateş altında kendinden geçti. Bir avuç istek ve özlem halinde yandı, tüttü.

Edincikli Mehmet, çoktan kolunun öcünü almak için vatan için Allah için hücum saflarına katılmıştı. Alayların içine karışır, teke tek vuruşur. Onu durdurmak mümkün değil artık, yine harikalar gösterir, bire bir dövüşür, bire on dövüşür, bire yüz dövüşür… Allah’ın yardımıyla haklamadığı kafir kalmaz. Ama kaderden kaçılmaz ki! Kolunun kopmasıyla kaybettiği kan onu halsiz düşürmeye başlamış Edincikli’ye şimdi de şehitlik mertebesi ekleniyordu. Güzel yüzü soldu, sarardı, canı teninden süzüldü… Gözü dünyaya kapandı…”

Teğmen SAİP
(Çanakkale Savaşlarından 12. Alay 1. Bölük Komutanı)

Atatürk Çanakkale Savaþý

& & & & &

Saka Hüseyin

İkinci Anafartalar taarruzundan sonra, Türk birlikleri Anafarta Ovası’na ve tepelere yerleşmişti 35. Piyade Alayı 2.Bölük erlerinden Hayrabolu’lu Hüseyin alayın su ihtiyacını gidermekle görevli idi sabahın alaca karanlığında katırı ile yola çıktı. Bigalı Köyüne gidip, kuyulardan tahta, damacanalara su doldurup geriye dönüşünü akşamın karanlığına denk getirmeye çalışırdı.

Katır önde, bizim Saka Hüseyin arkada ama yola çıkmadan evvel katırının kulağına eğilir, her defasında söylediği sözleri tekrarlardı: “Haydi, Büyük Anafarta Köyünün üstünden 35. Piyade alayının bulunduğu siperlere” katır gide-gele bu yollara alışmıştır. Fakat yolda, Hüseyi’nin çenesi durur mu? Savaş var imiş! Yığınla yaralı taşırlar imiş, umurunda mı? O bir türkü tutturmuş gidiyordu: “”Pınar baştan bulanır / İner dağı dolanır / Al başımdan sevdayı / Buna can mı dayanır.”

& & & & &

Gazi Mehmet Aşkın’ın Anlattıkları

“İngiliz donanması Saroz’dan top atışları ile bize son derece ağır kayıplar verdiriyordu. Böyle bir atıştan sonra, aynı, birlikte silah arkadaşım Recep Eniştemin iki ayağı kopmuş çalıların üzerinde gördüm, henüz sağ idi. Yanına kadar gidebildim. Onu o vaziyette görünce ağlamaya başladım. Henüz ruhunu teslim etmeyen Recep Eniştem: “Kardeşim niçin böyle ah edip ağlarsın, benim ciğerimi dağlarsın! Allah’ in verdiğine merhaba! Takbir- i Rabbani böyle imiş! Onun kazası geri çevrilmez ve hükmüne mani yoktur. Elimizden ne gelir. Arzuladigim savaş yolunda oldu. O saadet bana yeter! Sen sağ kalırsan, anamın elini benim içinde öp! Emzirdiği sütleri helal etsin!” dedikten sonra: “Başımı kıbleye doğru çevir!” diye bildi… Ruhu çoktan uçmuştu…

Halil, bölükte süngü hücumuna kalkmıştı, ağır bir yara alarak yanıma yıkıldı. Bir müddet sessiz kaldı ve sonra: Ahiretlik ölümüm yaklaştı, öldükten sonra cesedimi geriye götürtme, buraya ellerinle göm! Üzerimde harp ediniz! Ta ki Gazilerin ayak seslerini Allah! Allah! Nidalarını rahatlıkla duyayım!” dedi ve gülerek ruhunu teslim etmişti.

Karayürek deresi’ne doğru iniyorduk: Bir akşam beni keşif kolu çıkardılar bu derenin yatağında geziniyordum. Çok susamış idim. Dere şırıldıyordu, mataramı doldurdum. Birkaç yudum içtiğimde, içtiğim suyun tadı çok başka idi avucuma mataradan su aldığımda, matarama doğdurduğum suyun kan olduğunu anladım.”

& & & & &

İnsanlık Dersi

Çanakkale Savaşlarında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor: “Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam. Savaş sahasında dövüş bitmişti. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.

Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık: “-Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun?” Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi: “Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün.” Bu asil ve âlicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de öldüler..”

Fransız Generali BRIDGES (Çanakkale Savaşları Komutanı)

Günün Şiiri

Zafer Türküsü

Yaşamaz ölümü göze almayan,

Zafer, göz yummadan koşana gider.

Bayrağa kanının alı çalmayan,

Gözyaşı boşana boşana gider!

Kazanmak istersen sen de zaferi,

Gürleyen sesinle doldur gökleri,

Zafer dedikleri kahraman peri,

Susandan kaçar da coşana gider.

Bu yolda herkes bir, ey delikanlı,

Diriler şerefli, ölüler şanlı!

Yurt için dövüşen başı dumanlı,

Her zaman bu şandan, o şana gider.

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here