Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yaz, çiz ve sonra sil. İşte sabahtan beri yaptığım. Kendimle bir barışık bir küs olduğumdan yazılarımda küs oluyor ve onları siliyorum. Sonra yeniden yazıyorum. Çünkü içinizde bir şey varsa illa çıkacak bir yer arar ne kadar ertelerseniz erteleyin o çıkacak bir zaman bulur. Ve sanırım şimdi erteleme zamanı yine… Yazmayacağım dedim ve yazmıyorum işte. Bakalım ne zamana kadar direncim sürecek?
Bu sabah iyi insan olacağım diye kendime söz verdim. İyi insan ne demek? “kendine yenilmeyen insan” demek bence… Adı lazım değil arkadaşlarımdan birine çok kırılmışım çok ama çok ve ilişkiyi koparmışım. “Asla yeniden olmaz” diye oysa her zaman asla, asla deme derim kendime ve herkese. Çünkü asla olamaz dediğiniz şey bir bakmışsınız olur. Ve siz başınızdan büyük bir laf etmiş olursunuz ki bende başımdan değil bedenimden büyük laf etmişim. Ve o arkadaşımı eskisi gibi değil ama en azından konuşturma babında bir hareket yapabilirim diye düşündüm bütün gece. Ve bu sabah kendime “bunu neden yapıyorsun?” diye sordum.
Aldığım yanıt net “çünkü benim yapım bu, kimseye bana davrandığı gibi davranamıyorum.+ Yalan yok davranmak istiyorum hatta daha kötüsünü yapmak istiyorum. “kötüyüm ben kötü” diye diye. Ama olmuyor, yapamıyorum. İçimde güçlü bir başkası var. “Salak mısın” diyor aranızda bir fark var, sen onu yok mu edeceksin ve sonra eline ne geçecek? Mutlu olacak mısın yaptığından?
Hayır… Peki o zaman kötü olmanın esprisi ne? İyi olmanın peki esprisi var mı? Onu kendine sor, yok mu acaba? Dudağımı büktüm. Allah biliyor ya barışmak istemiyorum ama kötü olmakta istemiyorum. Herkese davrandığım gibi davranabilirim ona da diye düşünüyorum. Böylece kendimi daha az huzursuz hissedebilirim.
Ancak adım gibi eminim ama ben adımdan aslında emin değilim ki herkes bir başka çağırıyor beni gerçek adım hangisiydi ben bile şaşırdım. O hiçbir zaman benim yaptığımı yapmaz bana. Aklına bile gelmez ve aslında bundan hoşnutta olamayacak. İşte farkımız bu? Ve ben bugün bu farkı korumaya karar verdim. Rahat mıyım bu karardan ötürü? Evet ama tamamen değil. Beni bu kadar kıran, inciten, ezen bir insan aslında hayatımda olsa ne olur olmasa ne olur?
İşte biz zavallı ölümlüler bazen seçme şansına bile sahip değiliz, bize çizilen çizgiden dışarı çıkamayız, uçsuz bucaksız bir labirentte dolaşır dururuz. Ve şimdi bir başka sokağında dolaşmak zorundayım o labirentimin. Bu yüzden şimdi konuya uygun güzel bir yazıyı paylaşalım sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
İyi bilinen bir konuşmacı, seminerine 20 dolarlık bir banknotu göstererek başladı. 200 kişinin bulunduğu odaya, “Bu parayı kim ister?” diye sordu ve eller kalkmaya başladı ve konuşmacı “Bu parayı sizlerden birine vereceğim fakat öncelikle bazı şeyler yapacağım” dedi. Parayı önce buruşturdu, ve dinleyicilere “Hala bu parayı isteyen var mı?” diye sordu, eller yine havadaydı.
Bu sefer, konuşmacı “Peki bunu yaparsam?” dedi ve $ 20 i yere attı onun üstüne bastı, ezdi, pisletti ve para simdi pis ve buruşuktu, fakat eller yine havadaydı ve o parayı herkes istiyordu. Ve konuşmacı söyle dedi “Arkadaşlarım burada çok önemli bir şey öğrendiniz. Burada paraya ne yaptıysam hiç önemli değil onu yinede istiyorsunuz, çünkü benim ona yaptığım şeyler onun değerini düşürmedi, o hala 20 dolar!”
Hayatımızda çoğu kez verdiğimiz kararlar veya hayat şartları nedeniyle hırpalanır, canımız acıtılır, yerden yere vuruluruz, kendimizi kötü hissederiz, fakat ne olduğu ya da ne olacağı önemli değil, hiçbir zaman değerimizi kaybetmeyiz, temiz yada pis, hırpalanmış yada kırılmış, bunların hiçbiri önemli değildir. Seni sevenler senin ne kadar değerli olduğunu her zaman bileceklerdir, hayatımızın değeri ne yaptığımız veya kimi tanıdığımızla değil kim olduğumuzla alakalıdır. Sen mükemmelsin, bunu asla unutma. Her zaman elinde olanları düşün olmayanları değil…
Günün Şiiri
LUNAPARKIN ABECESİ
Bilirim nasıl yazılacağını.
Mektuplar, notlar, sipariş listeleri,
ninemin asla var olmamış çiftliğinde neşeli gezintilerimi
yazarım okul kompozisyonlarında,
oysa ninem Job gibi yoksulun teki.
Ama açıklanamaz şeyler de yazarım:
Mutlu olmak isterim, solgun.
Ve mutlu değilim, acı içinde.
Üzüncümden alır götürür beni, kekeleyen çanlar,
ağlaşanlar arasında insan:
“Hiçbir şey geri getiremez onu bana.” diyor.
Yaşarım bazı şeylerin birbirine seslendiği yeryüzü yuvarında,
haykırdığımızda daha güçlü
çıkar sesimiz denizi çağıran suların sesinden,
öyle bir yer işte, her ırmak gözyaşı damlacıklarıyla yüklü
İnsanlar acıkır burada. Her biri nefret içinde.
İnsanlar mutludur burada, olağanüstü güzelliklerle kuşatılmış.
Düşün, güvenli bir dönme dolabı
bindiğinde başını döndüren –
ışıklar, müzik, kendinden geçmiş sevgililer.
Ne kadar güzel! Bir yanda oğlanlar,
diğer yanda kızlar – bense, çılgın gibi evlenerek
eşimle küçük yatak odamıza yatmaya giderim
tahta döşemeli kocamış bir evde.
Ölümü düşünmemekten başka yol yok,
ölümsüzlüğü istemek için, olağanüstü güzellikler arasında.
Mutluyum ve acılıyım, yarı yarıya.
“Her şeyi al götür tez elden.” dedi annem,
“git bir dolaş, kendinden hoşnut ol, bir sinemaya git.”
Annem davranışlarının Dedeme benzediğini fark etmeyerek:
“İnsanlara katıl – görmeyi istediğin biri varsa,
bulabilirsin onların arasında.” dedi.
Bağışla sözcükleri, ama yaşamak istemiyorum artık.
Lunaparkta olmak istiyorum şarkıcının sesi
tatlı bir ezgiye dönüştüğünde öğleden sonra.
Şöyle de yazabilirim: öğleden sonra. Sözcüksüz,
olduğu gibi.
Adélia PRADO
ESİN PERİSİ
Geceleyin beklerken gelişini onun
Yaşamım pamuk ipliğine bağlı sanki
Gençlik, şan, özgürlük nedir ki
Karşısında o güzeller güzeli konuğun
Geliyor kavalıyla, kaldırıp peçesini
Ve takılıp kalıyor gözlerine gözlerim
“Sen miydin” diyorum “Cehennem sayfalarını
Yazdıran Dante’ye?” Yanıtlıyor: “Bendim.”
Anna AHMATOVA
Günün Fıkrası
Adamın açlıktan neredeyse nefesi kokuyormuş, önünden geçtiği bir lokantanın vitrininden içeri bakmaya başlamış. Bir süre sonra içerdeki müşterilerden birinin çok fazla yediği dikkatini çekmiş. Müşteri kalkıp kasaya gittiğinde ise adisyonu uzatan kasiyere doğru eğilip, sakalını sıvazlayıp, fısıltıyla “ajanım ben,ajan” dediğini duymuş. Kasiyer “aman efendim gene bekleriz” deyip müşteriyi bin bir hürmetle yolcu etmiş. Bizim garibanın dikkatini çeken bu olay artarda gelen 3 müşteride de aynen tekrar etmiş. Kasaya giden müşteriler sakalını sıvazlayıp “ajanım ben,ajan” deyip gidiyormuş. Olayı kavrayan gariban lokantaya girmiş ve envai çeşit yemek ısmarlayıp çatlayana kadar yemiş. Kalkıp kasaya gittiğinde ise hesabı uzatan kasiyere doğru eğilip “ajanım ben,ajan” demiş. Kasiyer kafasını kaldırıp adama şöyle bir baktıktan sonra “İyi de beyefendi sizin sakalınız yok ki” demiş. Bizim ki pantolonunun fermuarını indirmiş ve gene fısıltıyla “Ben gizli ajanım” demiş.
Günün Sözü
Önce isimleri sonra yüzleri daha sonra pantolonun fermuarını çekmeyi, en sonunda da fermuarı indirmeyi unutursun… Leo Rosenburg