İnsanın en temel hakkı, “yaşama hakkı”dır. Söz konusu olan insan hayatıdır. Doktorluk, sorumluluk ve duyarlık isteyen zor ve riskli bir meslektir. Bir doktor kolay-kolay yetişmiyor, uzun yıllar alıyor. Bu uğurda gece gündüz demeden, durup dinlenmeden bir ömür tüketiyor.
Hekimlerimiz, hemşirelerimiz, ebelerimiz ve çeşitli branşlarda görev alan sağlık çalışanlarımız. Tüm bu kişilere “TIP ORDUSU” dersek yerinde bir yakıştırma olur. Sağlığımızı ve hayatımızı onlara emanet ettiğimiz Tıp camiası yaşamlarından feragat ediyor, fedakârca davranıyor.
Günün her saatinde hastalıklara derman bulmaya çaba gösteren, sağlık dağıtan ve iyileştirmeyi bir görev sayan hekimlerimiz… Her an bulaşıcı hastalık kapma riskiyle karşı karşıya kalan, insanlık uğruna birçok zorluğa göğüs gererek yaşamlarını insan sağlığına adayan Tıp Camiası…
Ne yazık ki, Tıp dünyasında da tatsız olaylarla karşılaşıyoruz. Bazı kendini bilmezler, doktorlara şiddet gösterisinde bulunmaktan çekinmiyorlar. Doktorlara gücü yeten yetene… Eğitimsiz, anlayışsız ve nezaketsiz kimseler, kadın-erkek ayrımı gözetmeden şiddet uyguluyor, kabadayılık taslıyor, hınçlarını doktorlardan alıyorlar.
Doktorlarımız, ağza alınmayacak küfür, aşağılanma, azarlanma, kabalık, gözdağı, tehdit, hakaret, yaralanma, hatta cinayetlere kadar varan kötü muamelelerle karşılaşmaktadırlar. Hâlbuki doktorluk saygın bir meslektir. Her şeyden önce o da bir insandır, sevgi ve saygı esirgenmemelidir.
Doktorların çalışma koşullarının daha elverişli hale getirmeye yönelik adımların atılması, sağlıktaki verimliliği arttırma yönünde ileri seviyelere ulaşılacaktır.
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana geçen 95 yıllık süreçte, bütün imkânsızlıklara rağmen Türkiye’nin bu güne geldiği noktada, Tıp Alanında ilerlemeler kaydedilerek büyük başarılara imza atılmıştır. Nereden nereye?…
Tıp ile ilgili binlerce fıkra anlatılır. Hastane ve muayenehanelerde, fıkraları aratmayan gerçek olaylara da sık-sık rastlanır. Gelin biraz da neşelenelim. İşte size fıkraları aratmayan yaşanmış iki anektod…
* * * * * *
Adam karısını doktora muayeneye götürmüş. Doktor ağzını muayene etmek için kadına şöyle seslenmiş: “A de bakalım!” Kadında ses, hareket yok. Doktor ısrarla: “Hanım ses versene, ağzını aç ve A de bakayım!” Kadında yine tık yok. Yine ağzı sımsıkı kapalı… Doktor sinirlenmeye başlıyorken, tam o sırada kadının kocası söze karışıyor. “Kusura bakmayın doktor bey, hanımının okuma yazması yoktur da bundan dolayı A diyemiyor…”
* * * * * *
Anne, çocuğunu deri doktoruna götürüyor. Muayeneden sonra, sıra reçete yazmaya ve kullanılacak ilacın tarifine geliyor. Doktor, anneye: “Çocuğa bu ilacı sabah, öğle, akşam sür iyice yedir” diye tembihte bulunuyor. Birkaç gün sonra, yaranın iyileşmediğini gören anne, çocuğunu tekrar doktora götürüyor. Doktor çocuğu bir kez daha muayene ediyor ve “Hiç ilaç kullanmamışsın. Tabi ki iyileşmez…” diyor. Anne ise: “İlaç kullanmaz olur muyum doktor bey! Tarif ettiğiniz gibi, ilacı ekmeğe sürüp çocuğa iyice yedirdim…”
Bugün 14 Mart “Tıp Bayramı!” Bu münasebetle tüm doktorlarımızın ve tüm tıp camiasının 14 Mart Tıp Bayramını kutluyor, şiddetsiz ve ölümsüz mutlu günler diliyoruz.