Değerli okurlarım, hepimizin bildiği gibi, şakaların hoşa gideni, zarar vermeyeni ve de bir mesaj vermesi geçerlidir, makbul olanı da odur. 1 Nisan şakası için her şey mubahtır deniliyor ya hiç de öyle değil. Hoşa gitmeyen, karşı tarafa zarar veren şakalara çok iyi bildiğiniz gibi eşek şakası denilir ya da denir.
Bazı ülkelerde 1 Nisan için “NİSAN BALIĞI” deniliyor. Avrupa’nın belli ülkelerinde bu Nisan şakası o kadar boyut kazanmış ki Yeni Yıl Nisan’dan 1 Ocak’a alınmış. Öyle yapılmış ama yine Nisan Nisan’lığını sürdürmüş.
Hatırlayacağınız gibi, olaylar nedeniyle futbol yasaklanmış, hem de İngiltere’de. Futbolun kuralsız oynandığı dönemden söz ediyorum ve öyle olmasına rağmen kısa sürede kral ikna edilmiş falan… Ülkemizde de belli bir kesim bu günü değerlendirmeye çalışıyor. Neler yapılıyor diyeceksiniz. Anlatayım. Örneğin elinizde bir kalem var arkadaşınız bir şey yazmak istiyor. Ve arkasından Nisan 1 diyor. Bir yerde aldatmaktır ama kendinize ait olmayan bir şeyi gasp etmek değildir kesinlikle.
1 Nisan şaka günüdür. Az da olsa yapılan bu şakalar boyut kazanabilir. Zaten tanımadığımız kişilere bu şakayı yapmamız söz konusu olamaz. Uzun yıllar önce bir arkadaşıma bende 1 Nisan şakası yapmıştım. Epeyce de gülmüştüm, gülüşmüştük. Fakat hala içimde bir ukde! Bunu da anlatayım.
Ramazan Ayı’nın Nisan’a rastladığı bir dönemdi. İki arkadaşımı iftara davet ettim, yakın tanıdığım dostlarım. Şakalaşmak aklımda yoktu ama nedense birden aklıma geldi. Evde çilek büyüklüğünde biber vardı ve de çok acı. Bana zarar vermez ama arkadaşımın acıyla isotla alakaları yok. Vişne görünümlü biberi elime aldım ve arkadaşıma dönerek, “-Evde bir tane vişne var ve siz iki kişisiniz. Hanginiz orucunu bununla açmak ister?”
İkisi de talip oldular ve sonuçta yazı tura ile ihale birinde kaldı. Gözler vişnede ya, isot olduğunu bilmiyorlar. Arada bir arkadaşıma şanslıy mışın diye de motive ediyorum.
İftar oldu ve bizler su içerken ihaleyi kazanan vişne görünümlü biberi ağzına attı ve sanırım çiğnemeden yuttu. Arada bir dakika bile geçmedi ki, arkadaşım buram-buram terlemeye başladı. Nisan Ankara’da kış gibidir, bölgemizle özellikle şehrimizle bağdaşacak tarafı yok. Bir sürahi suyu içirerek arkadaşımın ağzının acısını giderdim. Gerçekten bir şakaydı ama arkadaşlarımın olaydan sonra gerilen yüz hatları hala gözümün önünde, bir türlü unutamıyorum. Eminim o çoktan unutmuştur.
Şakalar adam gibi yapılmalı, beğeni kazanmalı, tebessümden öte azıcık da güldürmeli. Allah hepimizi güldürsün. Hepinizi Seviyorum, Nisan 1!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Korkunun Ecele Faydası Yoktur
Değerli okurlarım, bazı şeyleri düşünmek bile insanları ürkütebilir ve hatta korkutabilir de. Korku canlılar arasında yaşanan bir hadisedir ama çok korkmak, korku içinde yaşamak, kişiye manevi değerlerini da kaybettirir. İnsanlar yani bizler, kim bilir kaç kuşak birbirimizi olağanüstü eziyoruz. Bu nasıl oluyor diyeceksiniz biliyorum bakışlarımızla, kaba saba sözlerimizle, en soyut baskı araçlarıyla…
Sonuç olarak ne oluyor? Kartal ya da şahin olacağımıza, daldan dala konan, su içerken bile etrafını kollayan bir serçe ya da sesi güzel kanarya oluyoruz. Yani başkalarına yem olmaktan öte gidemiyoruz.
En zor büyüyen canlı insandır. Bu konuda havyalarla aramızda adeta bir uçurum bulunmakta! Bir geyik, bir zebra doğum yapıyor ve doğan yavru tam teçhizatlı ve dünya yaşamına ayak uyduruyor. Hatta timsah yavrusu bile, yumurtadan çıkar çıkmaz hemen dereye giriyor ve avlanmaya başlıyor.
Genel olarak insanların öyle bir lüksü bulunmamakta ve bu önemli konuda ebeveynlerimiz az ya da çok yanlışlar içindeler. Kendilerine göre haklı olmaları sonucu değiştirmiyor.
Örneğin, içimize işlemiş ya; köhnemiş, paslanmış, çocuğa korkudan başka bir şey vermeyen öğretiler. Annelerimiz ne diyorlardı bizlere. “…Aman oğlum fazla göze batmayasın, paran olduğunu sakın belli etme, farklı olmamaya, fazla öne çıkmamaya çalış…” aynen böyle diyorlar ebeveynler. Çocuklarda bu sözleri işite-işite ve de inana-inana uçacakken katlarına güvenemiyor. Yere sağlam basmak isterken ayaklarına güvenemiyor. Yani idare yollu bir yaşam biçimi içinde buluyor kendini.
Ne aslan gibi ormanda korkusuz dolaşabiliyoruz, ne de kartal ya da şahin gibi gökyüzünde uçamıyoruz. Ortalarda dolaşmak ne denli iyidir bilemiyorum. Göze batmamaya çalışarak, çevreye uyum sağlayarak, etrafın hâkim renklerine bürünerek ve en önemlisi bir yanımız hep kırgın, görünmez bir bandaj var yüreğimizin etrafında,
Ezik bir insan görünce yüreğim sızlıyor, belki de fi tarihindeki ezikliğim geliyor aklıma. Çocukluktan kalma kırgınlıklarım yaralarım. Kabuk tutmuş olsa bile izleri var yüreğimde. Bu nedenle özgüveni eksik birini görünce elimde değil işte, üzülüyorum.
Gelişmiş ülkelerde bile siyasiler, bürokratlar eleştirilmekten başlamazlar genel olarak. Bu gelişmiş ülkelerde de düzenleniyor. Bu yürüyüşlerde gençler ve özellikle üniversiteler ön planda. Buralardaki önemli konu, ekonominin bozulması, yitirilen imkânlar, kapanan iş kapıları, yeni kuşakların kendilerini güvende hissetmeleri, zenginin daha da zengin, yoksulun giderek yoksullaşması. Çocuklara tecavüz falan yok oralarda.
Protestocular ne kadar öfkeli olursa olsunlar, oturmuş, gelişmiş ve en emlisi işleyen bir demokrasi bulunmakta. Oralarda cop sallamak, tazyikli ilaçlı su, açıkçası orantısız güç kullanılmıyor. Oradakiler yağdanlık olup, bir kişinin ağzından çıkanları emir telakki etmiyorlar. Oralarda da demokrasi de, hürriyet var da ondan. Acımasızca kızların saçından tutup sürüklemiyorlar resmiler. Yapan olursa hemen hesap soruluyor. Uygulamalara itiraz etme hakkı temel ve insani bir hak olarak görülüyor.
“Bizi aldattılar, Allah affetsin, özür dilerim” bu ayaklara kimse yatmıyor, zaten bu ayaklar iyi ayaklar değil. Biz de bu ayaklar hala geçerli! Hayret!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Selam Vermek
Dünyaya ne için gelmişsek gelmiş olalım. İster yaşamak, ister mutlu olmak, isterse imtihan için. N’olursa olsun bir kere gelmiş bulunduk. Onun için, dostlar arasında selamı sabahı keserek bu süreci zorlaştırmayalım. Çözüm var, biter mi hiç?
Tanıdıklarımızla, arkadaşlarımızla karşılaştığımızda, selam vermeyi ihmal etmeyelim. Selam çok anlamlı bir yaklaşımdır. Onumla dost olduğumuzu, bir sorun bulunmadığını falan beyan ediyorsunuz. Selam beklemek hiç beklemez. Selam veren kayıp da değildir. Dostluğun devamı ve pekişmesi için selamlaşmak şarttır.
Bazıları hacıyım, hocayım diye selam vermez, selam beklerler. Zararı yok siz onlara da selam verin. Selam bedavadır, satın alınmaz. Selam vermek, nohuttan ve kömürden daha faydalı ve kalıcıdır. Benden söylemesi…
Günün Sözü
Yarın Ayın Kaçı? Nisan Biiirrr!
Öcal’dan İnciler
Bugün Çok Fazla Dikkatli Olun