1 Eylül Dünya Barış Günü

0
128

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 1 Eylül Dünya Barış Günüymüş sevsinler. Yılın 364 günü savaş bir günü barış öyle mi, bir kez daha sevsinler o zaman. Her tarafımız savaş, her tarafımız kavga, gürültü, ormanlarımız, orman sakinleri ile birlikte yanıyor, börtü böcekler kavruluyor, sularımız zehirleniyor, çocuklarımız, kadınlarımız öldürülüyor, tecavüze uğruyor, yetmiyor, birbirimizin kuyusunu kazıyoruz. En sakin anımızda bile birbirimize hiç olmayacak şeyler söylüyoruz. Ve barıştan bahsediyoruz, nasıl bir iki yüzlülük bu anlamak mümkün değil. Bendeniz bu günü tanımıyorum. Binlerce mülteci evlerini barklarını bırakmış, doğdukları yurtlarından, evlerinden, yuvalarından kaçarak, savaştan kurtulmaya çalışıyorlarken, hangi barıştan söz ediyoruz.

Her gün bir şehit haberi ile yuvalara ateş düşerken, hangi barıştan söz ediyoruz. 1 Eylül tarihinde kutlanan “Dünya Barış Günü” aslında 2. Dünya Savaşı’nın başlama tarihi yani hangi barıştan söz ediyoruz. 1 Eylül 1939’da Naziler Polonya’yı işgal etti ve bu işgal 60 milyon insanın hayatını kaybettiği 2. Dünya Savaşı’nın da başlangıcı oldu. İnsanlık tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan bu savaşın başlangıcı Birleşmiş Milletlerin (BM) aldığı bir kararla 1 Eylül “Dünya Barış Günü” olarak kabul ediliyor! Nasıl bir çelişki gerçi amaç böyle böyle barışı sağlamakmış! Yak, yık sonra barış de?

Benim barış anlayışım şu; Irkçılığın olmadığı, etnik kökenlerin sürekli gündem oluşturmadığı, insanların ötekileştirilmediği, aşağılanmadığı, insan ve haklarına, çocuklara, kadınlara, yaşlılara, hayvana, doğaya, dağa, taşa, toprağa, börtü böceğe, toprak bütünlüğüne saygılı ve işgalci zihniyet taşımamaktır. Ve yüreğinde her zaman barışı yeşil tutmak, barışçıl fertler yetiştirmektir.

Ve bu günde ve her günde hepimizin teker-teker barış yüreğimizde, dilimizde, davranışlarımızda, gözlerimizde olsun dilerim. Ve sözlerimi büyük Türk, büyük insan, Atatürk’ün yurtta barış, dünyada barış sözü ile bitiriyorum. Barış yoldaşımız olsun. Sağlık ve sevgiyle kalalım, sevgili okuyucularım, her zaman birlik ve beraberlikle, ayrımsız, gayrımsız… Yase

& & & & &

Ünlü avukat Petrocelli’nin kaybettiği tek dava… Ünlü bir futbolcu karısını öldürmekle suçlanıyordu… Futbolcu yakalanmıştı… Ama karısının cesedi ortada yoktu…

Duruşma Amerikan filmlerindeki gibiydi… Futbolcu sanık sandalyesinde oturuyordu… Kucak dolusu parayla tuttuğu avukatı jüriyi ikna etmeye uğraşıyordu: “Sayın jüri, müvekkilimin suçsuz olduğuna yürekten inanıyorum.. Buna az sonra sizler de inanacaksınız… Neden mi? Bakın, simdi 1’den 10’a kadar sayacağım ve müvekkilimin öldürdüğü iddia edilen karısı bu kapıdan içeri girecek.. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10…”

Bütün jüri kapıya döndü… Kimse girmedi içeri.. Avukat bir savunma dehasıydı; öldürücü hamlesini yaptı… “Bakın, siz de kadının öldüğüne inanmıyorsunuz… Çünkü hepiniz içeri girecek diye kapıya baktınız… İşte kararı buna göre vermenizi talep ediyorum…”

Jüri, ünlü futbolcuyu suçlu bulduğunu bildirdi ve dava bu şekilde sonuçlandı… Mahkeme çıkısında avukat, bayan jüri başkanına yaklaştı: “10’a kadar saydığımda siz de diğer üyeler gibi kapıya bakmıştınız… Neden böyle bir karara imza attınız?” “Doğru” dedi jüri başkanı; “Ben de kapıya baktım, ama müvekkiliniz kapıya bakmıyordu!…”

& & & & &

Nazım Hikmet Ran-‘Ceviz Ağacı’ Hikayesi

Nazım Hikmet Gülhane parkındaki bir ceviz ağacının altında sevgilisi ile buluşmak üzere randevulaşır. Buluşacakları gün Gülhane parkına gider ve ceviz ağacının altında beklemeye başlar, tam bu sırada polisler de orada devriyeye çıkmıştır. O dönemlerde Nazım Hikmet arananlar listesinde olduğu için polislerden gizlenmek durumunda kalır ve bu ceviz ağacına çıkar.

Nazım Hikmet ağacın tepesindeyken biricik sevgilisi Piraye gelip her şeyden habersiz ceviz ağacının altında beklemeye başlar. Nazım Hikmet, polislerden dolayı aşağıya seslenemez ve çaresiz çıkarır kalemi, kağıdı ceviz ağacının tepesinde şu şiiri yazar;

Başım köpük köpük bulut içim dışım deniz
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Budak budak serham serham ihtiyar bir ceviz
Ne sen bunun farkındasın ne polis farkında

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril
Koparıver gözlerinin gülüm yaşını sil

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
Yapraklarım ellerimdir tam yüz bin elim var
Yüz bin elle dokunurum sana İstanbul’a
Yapraklarım gözlerimdir şaşarak bakarım
Yüz bin gözle seyrederim seni İstanbul’u
Yüz bin yürek gibi çarpar çarpar yapraklarım
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında

& & & & &

Üçlü Filtre Testi!!

Eski Yunan’da, Sokrat bilgiyi saklaması sebebiyle saygıdeğer bir ün yapmıştı… Bir gün bir tanıdık büyük filozofa rastladı ve dedi ki, “’Arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?’’

Bir dakika bekle diye cevap verdi Sokrat… “Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum… Buna üçlü filtre testi deniyor.” “Üçlü filtre???” “Doğru” diye devam etti Sokrat… “Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Buna 3 filtre testi dememin sebebi; Birinci filtre “Gerçek Filtresi” Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin???”

“Hayır” dedi adam. “Aslında bunu sadece duydum ve…” “Tamam” dedi Sokrat. “Öyleyse sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim. “İyilik Filtresini” Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi???”

“Hayır tam tersi..” “Öyleyse” diye devam etti Sokrat. “Onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yinede testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı. “İşe Yararlılık Filtresi” Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı???”

“Hayır, gerçekten değil.” “İyi” diye tamamladı Sokrat. “Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve yararlı, faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?”

Günün Şiiri

Son Aşık

Hasretinle geçiyorken bu gençlik çağım.

Ey sevdiğim ben umutsuz değilim gene

Ak düşünce saçların kumral rengine.

Kollarında son aşkın ben olacağım.

 

Ey başında şimdi sevda rüzgarları esen

Böyle her gün yollarımdan geçsen de süzgün

Sen benimsin büsbütün terk olunduğun gün.

O mukadder günü,

Bilmem düşündün mü sen?

 

Ben bir beyaz saçlı aşık, sen bir ihtiyar

O gün bana yaklaşırken ey ilahi yar

Esirgeme gözlerimden bir son buseni

 

Kirpiğinden yavaş yavaş, bir damla aksın

Çünkü ruhum sen de o gün anlayacaksın

Ki hiç kimse benim kadar sevmemiş seni seni.

Faruk Nafız ÇAMLIBEL

Genç Ölmek

Ay mıdır kar mıdır pencerede

Boğulmuş çocukları martılara taşıyan

Kara köpek karşı kıyıda uluyor

Bence o çocuk öyle gülmemeli

Atları çayıra saldım diş kamaştıran erik ağaçları altına

Nisan toprağı kalbimde ağarıyor

Bence o çocuk öyle gülmemeli

Şimdi bir kadın çay demlese

Bahçemdeki korkuluk nar ağacıdır

Erken ölmüş, iyi giydirilmiş

Sular soğuyor ovada duran ince gölgesinde

Büyük ateşler, kuytu köyler gibi

Alınlarına vişne çiçekleri yağan

O kızlar, delikanlılar ve lohusalar

Oyulmuş bir bebektirler ıhlamurdan

Kestane mangalları, masallar, talikalar

Ölüm alışsın artık bize

Bir dans gibi bahçemize gelsin

Gelsin otursun ılık minderimize

Ben o çocuk öyle gülmemeli

Ay kar gibidir pencerede

Ergin GÜNÇE

Mandolin

Eski bir mandolindi ölümdü anlatılan

Kır kahvesinde çocuklara çalardı

Temmuz örerken evini sarmaşıkla

Çan çiçekleri göğsünde kuru kalbi

Serilince bahçeye rakı sofrası

Kucağında mandolin, mandolin ve parmakları

Ne yalnızlık kalır ne aşk

Ne gizlice bildiği av şarkıları

Ay dudağında kuruduğu zaman

Ve ne zaman görse çocukları

Serin yaz geceleri penceresinden

Balkona akınca gölgesi

Saçlarında deniz ve uçuşan şapkası

Eski bir mandolindi ölümdü anlatılan

Şimdi kış ve uykusuz çocuklar

Uzak bir mandolin kulaklarında kalan

Ergin GÜNÇE

Günün Sözü

En kötü barış, en haklı savaştan daha iyidir.
Cicero

Yurtta barış, dünyada barış.
Mustafa Kemal Atatürk

Görmeden görebilirim ama düşünmeden düşünemem.
Paul Valeriy

Dünyayı çöle dönüştürdükten sonra adına barış diyecekler.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here